28 Şubat 2012 Salı

Terliksi Anne...

Tek hücreli ve terlik şeklinde bir paramesyum değilim.Aseksüel olduğum da söylenemez :) Bölünerek değil ama çifter çifter üreyebildiğim aşikar.

Yani biyolojik olarak terliksi canlılara benzerliğim değil kastım;bildiğin geleneksel anne modelinin kriz  durumlarında başvurduğu en etkin ve caydırıcı silah olan "Terlik "le yakın münasebetimden yola çıkarak taktığım lakaptır kendime...

Uzmanlar ve çok bilirler diyor ki;

"Çocuğunuzu anlayın,dinleyin,hayır demeyin,sabır ve sağduyuyu elden bırakmayın,müsamaha gösterin,objektif olun,özgüvenini besleyin ve asla ve asla:

Çocuğunuza şiddet uygulamayın" (şiddet kelimesi başlı başına ürpertici esasen)

Teoride herşey mükemmel de pratikte üç çocukla 7/24 sükuneti muhafaza edip,müşfik,aklı selim ve sağduyulu olmak hayalleri bile zorluyor.Bu nedenle annenin bir takım destek kuvvetlerden medet umması kadar doğal birşey yok.Kusura bakmasın o uzmanlar ama sallamayacağım bu konudaki son derece mühim fikirlerini.O fikirlerini yanlarına alıp beri gelsinler  bakalım kaç gün ya da belki de kaç saat dirayet gösterecekler düşüncelerinde???...

Kendi aralarında bile uzlaşamamış uzmanlar,benim yolumu mu aydınlatacaklar?
Ben atalarımın düşüncelerini baz alırım arkadaş.Bak bakalım hiçbirisi yanılmış mı?
Herkesin düşüncesi,yolu yöntemi kendine...

Bu günlerde benim yöntemim şudur:

YA yüzünü yıkamayı mı reddediyor? :
Elimde terlik 3'e kadar sayıyorum.Bir,ikiiii üç demeden banyoda...

RU dağıttığı oyuncağı mı toplamıyor? :
Terlik tekrar havaya,üçü bulmadan ne var ne yok toplanıyor...

ZE ağzındaki lokmayı mı yutmuyor? :
Terliği işaret etmek bile yetiyor...

Üçü birbirine mi girdi? :
Terlik derhal olay mahalline dahil ediliyor.Üçü birden çil yavrusu gibi dağılıyor;ortalık süt liman...

Test edildi,onaylandı.%99 olumlu sonuç veriyor.% 1 lik fire durumunda terlik popoya yapışıp da acısı canlarını yakınca geliveriyorlar kendilerine...





Bir de şu modelinden bulursam işim daha kolaylaşacak sanki :)







Özgüven meselesine gelince:
Referans benim...

27 Şubat 2012 Pazartesi

Kalbim Kalbinde...


Kalbim,kalbinde atıyor annem,

Dilerim,o pamuk yüreğin hep sağlıkla atsın ve dilerim sen her zaman yamacımızda ol...





ps: Annem şu an anjiyo oluyor ve maalesef ben yanında değilim.Fiziken tabi...

Beni Mimlersen Olacağı Budur!!! Oku okuyabilirsen...

Epeydir mim cevaplamıyormuşum farkettim.Esasen mim olayı beni biraz kasıyor,zira keyfim yeterse yazmayı severim ben.Yani zorlamayla olmuyor;olurda yazayım diye ıkınır sıkınırsam,ortaya pek parlak bir şey çıkmıyor.Mim işi de,fırsat bulamazda yazamazsam,üzerimde bir yükmüş gibi duyumsatıyor kendini ki bu duygudan da hiç hazzetmem.Hele konusu "çantanda ne var?","hangi makyaj malzemelerini kullanırsın" tarzında bence lüzumsuz mevzularsa-özür dileyerek-üstüme alınmamayı tercih ediyorum genelde.
Bazen konu cezbediyor beni,bazen de mimleyen.İşte o zaman derhal cevaplama isteğim kabarıyor.İşte bunlardan biri:
Taze katmerli annem,canım İsoon'um mimlerde ben cevaplamaz mıyım?
ee Hadi Buyrun :)

1.En sevdiğin şeyler nelerdir?Nelerden hoşlanırsın?

Gün doğumlarını severim;doğan güneşin doğayı ışıtmakla beraber,puslu ruhları da aydınlattığı;yeni doğmuş bebek saflığında duyumsatan,umutları tazeleyen,zihni resetleyen,düşünceleri berraklaştıran,şükürlere vesile olan ,günün yeniden dirilişini...
*
Ailecek edilen kahvaltıları severim;özenle hazırlanmış,ince ince detaylandırılmış,evin her yanını yeni demlenmiş çay kokusunun sardığı,hane halkının neşe içinde hazırlanıp yerini aldığı ve edilen zahmetin keyifli sohbetlerle taçlandırıldığı uzuuunn kahvaltıları...
*
Yolculukları severim;yeni yerler tanımayı,yabancı sokakları arşınlamayı,tanımadığım insanlara isimler koymayı,hayatlarına dair senaryolar yazmayı,gezinirken kaybolmayı,amaçsızca dolaşmayı,yorgunluğumdan dahi haz almayı,dağa,kıra,bayıra çıkmayı,çiçeğe,böceğe,ağaca,taşa ve bu muazzam yapıya duyduğum hayranlıkla yaradana bir kez daha aşık olmayı...
*
Kitapçıları severim;tıklım tıklım dolu rafları,her birine dokunarak samimiyet kurmayı,taze kitap kokusunu duyumsamayı,yazarının hayat hikayesine göz atmayı,her edindiğim kitapla çocuklar gibi şen olmayı...
*
Temizlik kokusunu severim;Üç çocukla her an perperişan olan evin omuzlarımda bir yük misali beni ezmesine karşın,duyduğum gafletten bir gayret silkinip,o pespaye halinden kurtararak pirüpak ettikten sonra tüm evi saran nefis hijyen kokusunu severim,hem de pek severim.Yeni yıkanıp asılan çamaşırların-özellikle mevsim müsait olduğunda-esen hafif rüzgarla balkondan içeriye süzülen tazelik kokusunu severim.Yeni değiştirilmiş nevresim kokusunu severim;o yatakta kedi gibi mayışmayı severim...
*
Çocuklarımın kokusunu severim;sevmek ne kelime deliririm.Banyodan sonraki yumuşacık tenlerini ve ışıl ışıl saçlarını okşamayı,enselerinin rayihasını içime çekmeyi bu haller içerisindeyken koyun koyuna uyumayı severim...
*
Yine çocuklarımın her türlü rutin gereksinimlerini hallettikten sonra gözlerinin içi gülerek ve müthiş bir huzurla kafalarını yastığa koyduktan saniyeler sonra uykuya geçmelerini severim.Bu seremoninin tatlılıkla halledilmesinin verdiği enfes huzuru ve duyumsattığı tüy hafifliğini severim.Onlar uyuduktan sonra tüm sorumluluklarımdan azade kaldığım,kalan saatlerin sadece bana ait olduğu,sabahında erken başlayacak yoğun mesaiye karşın mümkün olduğunca uzattığım her saniyesi kıymetli geceleri severim.Buna mukabil sabah uyandığımda,uyansalar da gülen yüzlerini görsem tezadını severim.
*
Doğal olan her şeyi ve çocukları doğal beslemeyi severim;yoğurt mayalamayı,konserve yapmayı,pazardan taze meyve sebze almayı ve mevsiminde tüketmeyi,ilaçla değil doğayla şifa bulmayı,yumurtayı taze,sütü günlük tüketmeyi,her gün mutlaka çocuklar için sulu yemek yapmayı,okul dönüşü sevdikleri lezzeti hazır edip onları gülümsetmeyi severim.Yeni lezzetler denemeyi,yedirmeyi,ama en çok yemeyi :) severim,bir sebeple akşama yemek yapamadığımda,yerini alan kahvaltıları severim..
*
Takıp takıştırmayı,özellikle küpe takmayı severim;Bir koleksiyon oluşturacak denli küpe sahibi olduğum düşünülürse ne kadar sevdiğim anlaşılır sanırım.Bir de ruj severim,çok severim;gördüm mü de dayanamaz alırım:)

Çocuklarımın birbirleri ile hasbihalini severim.Büyüklerin çocuklara karşı sergilediği anlayış fukaralığının yanında,O'nların birbirlerinin dillerinden,hallerinden ne de güzel anladıklarının ayırdına vardığım şahane diyaloglara tanıklık etmeyi severim.
*
Alışverişin her türlüsünü severim;manyak bir şiddetle severim.Bıraksınlar beni bir başıma çarşı,pazar,AVM karış karış eder,gık bile demeden gezerim.Şifadır benim için şifa :)Eşim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama:)
*
Örgü örmeyi severim;üzerimde bıraktığı terapi etkisini,ortaya güzel bir şeyler çıkarmanın verdiği hazzı,emeğimin karşılığını yüzlerdeki tebessüm ve beğeni sözleri ile almayı severim.Çeşit çeşit yün yumakları almayı,onları alırken yapacaklarımı planlamayı ve eve gelir gelmez büyük bir iştahla yaa bismillah demeyi severim...
*
Fırın sütlacı,kek pişirmeyi ama illaki hamurunu parmaklamayı,bilgi yarışmalarını,kırtasiye malzemelerini,özellikle yumuşak uçlu kalemleri severim.Şarkı söylemeyi,yeni sesler dinlemeyi,eskiyi yad etmeyi,güzel hatırları olan şarkıları dinleyip yüzümde oluşan gülümsemeyi severim.Yaşar Kurt severim,Düş Sokağı severim,Mavi Sakal severim,Fikret Kızılok,Bülent Ortaçgil severim,Zeki Müren severim,hem nasıl severim...
Caz severim,Hicaz severim,Acem Aşiran severim,Faslı Muhabbet severim...
Çay severim;gün içerisinde içemediysem akşama burnuma çalınan kokusunu,kafama vuran baştan çıkarıcı etkisini severim.Bergamot aromasını severim,bu aromanın eve yaydığı kokuyu severim...
Fırından yeni çıkmış ekmek kokusunu,taze çekilmiş kahve kokusunu,yeni doğmuş bebek kokusunu severim...
Kor ateşte,bakır cezvede ağır ağır pişen kahveyi severim,öyle böyle değil pek çok severim...
Ortaköy'ü,İstiklal'i,Galata'yı severim;tramvayın sesini,sokak satıcılarını,kuşlara yem atmayı,kapalı çarşıyı severim...
Gabriel Garcia Marquez,Nora Roberts,Dostoyevski,Yaşar Kemal,Oğuz Atay,Attila İlhan severim...
Hayatı severim,umudu severim,kendimi dinlemeyi,inadına yaşamayı severim...
Yaradılanı severim,Yaradan'ı severim...
Daha da severim de,en iyisi keseyim :)

2.Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?

Blog yazarak,okuyarak,aklıma takılanları araştırıp soruşturarak,az biraz da sosyal ortamları kolaçan ederek.Ama mesaimi en fazla blog alıyor tabi...

3.En sevdiğiniz filmler nelerdir?Veya izlediğiniz ve hafızanızda yer edip mutlaka izleyin dediğiniz filmler hangileridir?

Ruhların Evi(Çok uzun yıllar evvel izleyip hala etkisinde olduğum bir filmdir),
Esaretin bedeli,Melekler Şehri,Ucuz Roman,Hayat Güzeldir,Lorenzo'nun Yağı, Philadelphia, Dövüş Kulübü,Yeşil Yol,Ironweed,Merly Streep,Jack Nicholson filmleri,Selvi Boylum Al Yazmalım,Eşkiya ve onlarcası.......

4.Şu sıralar almak istediğiniz şeyleri listeleseniz bunlar neler olurdu?

Sadece ve sadece mobilyalarımı değiştirmek istiyorum desem.Çok eskidiler, artık çok demodeler ve çok kalabalıklar.Hepsini atıp minimum eşya ile yoluma devam etmek niyetindeyim.

demiştim ama Görkemciğimin bu konudaki cevabı bana aslında en çok almak istediğim şeyin kesinlikle kendime ait bir otomobil olduğunu hatırlattı.Evet bunu çok istiyorum fakat zamanı konusunda işi Allah'a bıraktım :)

5.Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar?

Ordan burdan sağdan soldan ne bulursam dinliyorum,yani favorim yok şu sıra...

Bitti mi?
Bitti valla,yeaahhh :)
Cevaplamak isterlerse tabi...

23 Şubat 2012 Perşembe

Eğleniyoruz,Öğreniyoruz...

Çocuklar için 0-5 yaş arası dönem,yabancı dil öğrenme açısından hayati öneme sahiptir diyor uzmanlar.Doğumdan itibaren 5 yaşına kadar çocuğun beynindeki nörofizyolojik mekanizma çok faalmiş ve bu mekanizmanın yardımıyla dil otomatik olarak beyne kaydedilmekteymiş.Bir kasede kaydeder gibi işlemekteymiş duyduklarını yani çocuk.Bu dönemden sonra bu mekanizmanın faaliyeti sona eriyormuş büyük oranda.Şayet bu süreç içerisinde anadili dışında ikinci bir dili öğrendiyse çocuk,buna 3.4...yü de eklemesi mümkünmüş.
Kendisi anadili gibi konuşamadığı yabancı dili çocuklarına nasıl öğretecek anne o muallak tabi.

Dün bir arkadaşım kızının devam ettiği kreşte bir arkadaşının (6 yaşında) şimdiden 2 yabancı dil bildiğini,üçüncü içinde halihazırda kursa devam ettiğini söyleyince ağzım bir karış açık kaldı.Ayrıca bir de piyano eğitimi alıyormuş.(o konuya hiç girmeyeyeceğim zira komplekse giriyorum)
Bu yaşta çocuk bunca aktivite ve koşturmaca içinde boğulmuyor mu? çocukluğunu yaşamaya zaman kalıyor mu? dahası halinden hoşnut ve mutlu mu? ayrı bir tartışma konusu ya neyse,bu konu çoookk uzar...

Biz bu aralar bu DVD lerle müthiş eğleniyor,eğlenirken aynı zamanda öğreniyoruz...

Action English for children DVD setini yeni edindik.Hergün bir DVD izleyerek birlikte tekrar ediyor,eğlenceli şarkılarla dans ediyoruz.Hem şaşırtıcı bir biçimde çabuk öğreniyor,pek de keyif alıyoruz.

YA ve ZE her zamanki gibi çok ilgili ve öğrenmeye çok açık.Usanmadan,sıkılmadan ve büyük bir merakla sonuna değin izliyor,peşi sıra tekrar ediyorlar öğrendiklerini.RU ise çok uzun süre koruyamıyor konsantrasyonunu.Akademik yaşam ona göre değil,o sosyal ortam insanı:) yaşayarak ve bizzat deneyimleyerek öğrenmeyi tercih ediyor hayatı.

Teoriye değil pratiğe prim veriyor velhasıl...

21 Şubat 2012 Salı

Stilimizle Fark Yaratacağımız Kesin!!!

Bir ara "asker" olmak istiyordu YA; sonra "pilot",

En son ve favori meslek dalı hep "futbolculuk" oldu.

Meğerse gönlünde yatan aslan çok farklıymış.

Dün akşam öğrendik banyo sonrası saçlarını kurutmak için geçtiği lavabo önünde,nereden estiyse eline geçirdiği makasla kendini soktuğu şekli gördüğümüzde geçirdiğimiz şok ile...

Meğer "Berber" olmakmış niyeti!!!


İlk kesim stili ile bir ekol yaratacağı kesin:

"Küçük Besleme Ekolü"

18 Şubat 2012 Cumartesi

Heyyyy !!!

HAYAT;




Verdiklerin ve Vermediklerinden ötürü,

Binlerce TEŞEKKÜRLER...

SEVİYORUM SENİ :)


9 Şubat 2012 Perşembe

Küçük Ressamlarım...

Resim yapmayı çok seviyor YA ve ZE. RU için pek aynı şeyi söyleyemeyeceğim.İlgisi de yeteneği de yok şimdilik.Ya da bir Picasso yetişiyor da biz farkında değiliz.Bir gayret resim yapmaya meyledince,en fazla 5 dk konsantre olabiliyor bu mevzuya.Ortaya çıkanlar da daha çok soyut çizimler.Dedim ya Picasso ekolünden yetişiyor zannımca...

ZE çok ilgili ve sanırım yeteneği de var.Öyle de özenli ki boya yaparken;gelişigüzel boyamıyor,fırça ya da kalem darbesi görmeniz çok zor resimlerinde.Dışarı taşırırsa es kaza,karalar bağlıyor.Resimlerinde göze çarpanlar umumiyetle bir ev ve yanında aile bireyleri şeklinde.Bir diğer dikkat ettiğim husus YA'nın O'nun nazarındaki yeri.Hep en uzun ve ön saflarda.Sanırım ailedeki yeri ve söz hakkının O'nda uyandırdığı intiba bu.

YA da seviyor resim çizmeyi.O'nun resimlerinde gözlemlediklerim genellikle ZE'ninkine benzer biçimde.Bir ev var mutlaka tüm resimlerinde.Bacası da her zaman tütüyor.Tepede güneş her daim tüm haşmetiyle ısıtsa bile ortalığı,baca yine de tütüyor sektirmeden.Kimi zaman yağmurda eşlik ediyor resimlere.Kafası karışık sanırım o günlerde.Yanında mutlaka bir araba oluyor evin;istisnasız.Bazen bir uçurtma salınıyor gökyüzünde.Çok seviniyorum değişik objeler eklediğini gördüğümde resimlerine.O'nun resimlerinde dikkatimi çeken şey, genellikle evin dışında bir tek kişinin oluşu."Bu kim?" diye sorduğumda "benim" diyor."Biz neredeyiz peki?" dediğimde ise "siz evdesiniz" diyor."Acaba kendini yalnız mı hissediyor,O'na yeterinde vakit ayırmıyor muyuz acaba?" diye kurtlanıyorum böyle zamanlarda.
İlla kafamızı yoracak,canımızı sıkacak birşeyler bulacağız yaa!!!

İşte küçük ressamlarımın işbaşında olduğu anlardan kareler...










YA'nın yukarıda ki resminin teması camping.Deniz kenarındayız.Çadır kurmuşuz.Yanında ateş yanıyor.Sanırım birşey pişireceğiz.Güneş olduğuna göre ısınmak için olamaz:)Ama sanki yağmur yağacak;bulut bayağı koyulmuş,yağmur topluyor belli ki:)Arabamızı da park etmişiz plajda ki evin!!! yanına:) Yalnız burada denize girmek çok tehlikeli zira devasa ve aç köpek balıkları cirit atıyor suda.Ama mutluyuz o kesin :)
Altına da imzayı atmadan olmaz dimi ama?










8 Şubat 2012 Çarşamba

Şubat'ın Sekizi...

Bundan tamı tamına 25 yıl önce idi: 8 Şubat 1987
10 yaşındaydım.Bugünlerde yaşadıklarımızdan daha çetin kış şartlarının hüküm sürdüğü  karlı bir kış günüydü.Bırakın okula,işe gitmeyi,ekmek almaya bakkala gitmeye bile geçit vermiyordu hava şartları.Çıksak da ekmek bulamıyorduk bakkallarda o ayrı;zira araçlar işlemiyordu yayanın bile işleyemediği yerde.Burnumuzu kapıdan uzatmaya imtina eder olmuştuk velhasıl...

Annem kız kardeşime hamile idi;son günleriydi artık.TV'de "Samuray'ın İntikamı"nı izliyorduk:),öyle yerleşik ki bu kare aklımda.Annemin sancıları tutmuştu.Hal böyle iken hastaneye ulaşabilmek pek zahmetli ve eziyetli olacaktı ve dahi mucizevi...Ama koyuldular babamla yola.Babannem,erkek kardeşimle bana göz kulak olması için memleketten gelmişti;emin ellerdeydik yani.İnanılmaz heyecanlıydık;bir kardeşimiz daha olacaktı ve bu bizi çok mutlu ediyordu.Cinsiyetini bilmiyorduk henüz, zamane şartları buna elvermiyordu;ama biz isimleri belirlemiştik kafamızda.İki kardeş birlikte seçmiştik ara sıra didişerek.Bir topumuz vardı kırmızı plastik,onun üzerine bile yazmıştık isimleri.O erkek olsun istiyordu,ben ise kız.İsimler ise şöyle idi:

Kız olursa "Gülşah",erkek olursa "Emrah" :)

Akşam,babam eve döndüğünde müjdeli haberi verdi.Kardeşim doğmuştu ve mini mini bir kız bebecikti.Ne denli sevindiğimi anlatmam mümkün değildi.Benim dilediğim olmuştu;görmek için sabırsızlanıyordum."Onlar neden gelmedi?Ne zaman gelecekler?Kardeşimiz güzel mi?" sorularıyla babamın başının etini yiyorduk.Ertesi gün babam tekrar hastaneye gitti.Kardeşimin birkaç gün kuvözde kalması gerekiyordu;o nedenle çıkamayacaklardı hastaneden.Babam eve döndüğünde O'nu yine yalnız görünce omuzlarımız düştü,yüzümüz asıldı.Hevesimiz ve heyecanımız boğazımızda düğümlü kalmıştı.Fakat babam bize bir sürpriz yapıp kardeşimin hastanede çekilen resmini getirmişti beraberinde.Resimdeki bebek-yeni doğmuş çoğu bebek gibi-eli yüzü şiş,şekilsiz, çirkince bişeydi.Resmi görünce yaşadığım hayal kırıklığı ve sarfettiğim sözcükler dün gibi canlı dimağımda.
"Ayyy bu çok çirkin,ben böyle kardeş istemiyorum" diye hoşnutsuzluğumu dile getirmiştim çocuksu,saf duygularımın etkisiyle.

Günler geçiyor ama annemle kardeşim hala gelmiyordu eve.Babanneme "annemler neden gelmiyor?" diye sorduğum birgün,O'nun hangi duygular içerisinde olduğunu o yaşımda duyumsayamadığım,neden sonra muhtemelen  annem ikinci bir erkek çocuk dünyaya getiremediği için  içerlediğini düşündüğüm cevabıyla inanılmaz irkildim ve ürperdim bir anda.
"Anneniz öldü,bir daha gelmeyecek" diyordu içini kaplayan anlamsız ve acımasız düşüncelerin yarattığı hissiyatla.

Babannem, erkek doğurmayan hatunun hatun olmadığını düşünen,bu hususta fazlaca bağnaz güruhtandı.O'na kalsaydı, dünya üzerinde erkek nüfusu hızla artar,kadınlarınsa nesli tükenmeye yüz tutardı.Hemcinsleri olmasa bunca erkek nasıl türerdi bunu hesap edemezdi.Velhasıl pek üzülmüştü içten içe oğlunun ikinci bir kızı daha olduğuna ve bu sebepleydi bizde açacağı yaraya aldırmadan  verdiği talihsiz yanıt.Küçüktük ve bu cevaba hemen inanmıştık haliyle.Çok üzülmüş,hıçkıra hıçkıra ağlamıştık karşısında.Bir süre bu kötü şakayı sürdürmüş sonrasında insafa gelmiş ve doğrusunu söylemişti;fakat bizi öyle derinden etkilemişti ki bu yanıt,içimizde yarattığı kaos var gücüyle meşgul ediyordu tertemiz zihnimizi.Öyle ki babam eve gelince mütemadiyen O'na soruyor,aldığımız "yok öyle birşey,babanneniz size şaka yapmış" cevabına rağmen kalbimizi feraha çıkartamıyorduk bir türlü.

Babam bu durumla başedemeyince ertesi gün bizi alıp hastaneye götürdü.Ancak bu şekilde huzura erebilirdik kardeşimle.Binadan içeri girdiğimizde heyecandan yerimizde duramaz olmuştuk artık.Yenidoğan katına çıkıp da annemin karşıdan bize doğru geldiğini görünce,dünyaları verseler o denli mutlu olamazdım;bu duygular şu an bile öyle net ve sarih ki zihnimde.Kardeşimle anneme koşarak O'nu  kucaklayışımız ve sımsıkı sarılıp sanki yılların özlemiyle kavrulmuşcasına öpücüklere boğuşumuz annemi de şaşırtmıştı ziyadesiyle.Bilmiyordu olan biteni,afallamıştı bu nedenle;ama O da çok özlemişti bizi ve tadını çıkarmıştı bu duygusal sahnelerin.Peşi sıra anlattık kendi ağzımızdan olanları.Çok şaşırdı ve üzüldü fazlaca,içerledi;anlamıştı belli ki bu sözlerin arkasında yatan duyguların nedenini."Bana hiçbir şey olmadı,korkmayın;kardeşinizi alıp geleceğim eve birkaç güne kadar" dedi"Öptü,sarıldı,koklaştık ve üzülerek de olsa vedalaşarak ayrıldık yanından.Rahatlamıştık artık,yeniden doğmuştuk sanki.Babannemize öfkemizde yatışmıştı bu sayede.

Babannemle geçen günlerimizden aklımda kalanlardan biri hala aklıma geldikçe güldürür kardeşimle beni.Erişte pişirmişti bir akşam.Hepsi tükenmemişti o öğün.Deli olurdu artan,ziyan olan herşeye.Ertesi gün bize onu yedirmeyi kafaya koymuştu.Isıttı ve getirdi karşımıza;yemek istemedik.Bizi cezbetmediğini görünce mutfağa  götürdü ve az sonra elinde erişte ile tekrar çıkageldi."İçine şeker koydum,çok güzel oldu,tatlı gibi,hadi yiyin" dedi.Yine yemek istemedik.Bir tadına bakın diye ısrar edince zoraki tadına baktık.İğrençti.Nimete böyle bir yakıştırma yapılmaz ama sahiden yenecek gibi bir şey değildi.İstemeye istemeye yedik bir miktar fakat yine bitmedi.Baktı ki daha fazla yiyemiyoruz,neyse ki kaldırdı önümüzden.Tuhaf kadındı babannem vesselam.*

Birkaç gün sonra annem hastaneden geldi fakat yanında kardeşim yoktu.Bir süre daha hastanede yatması gerekiyordu.Çok üzülmüştük ailecek.Hava şartları da annemlerin hergün gidip O'nu ziyaret etmelerine izin vermiyordu.Bu annemin canını çok acıtıyordu; öyle ki,film izlerken ansızın gözünden dökülen yaşlara tanık olabiliyorduk.Aklı filmde değil hastanede yatan yavrusundaydı,şimdi daha iyi anlıyorum bunu.

Günler sonra nihayet kardeşim hastaneden çıkacaktı.Evde bayram havası hakimdi.Heyecanla evimizin yeni üyesini bekliyorduk.Annem ve babam yola koyuldular,bizde kardeşim ve babannemle evde bekliyorduk.Beklediğimiz an sonunda gelmişti;kardeşim annemin kucağında kapıdan girdiğinde yaşadığımız mutluluk tarif edilemez cinstendi.Hemen görmek istedik.Annem kanepeye koydu O'nu.
Resimdekinin aksine öyle güzel bir bebekti ki...Melek gibi,pamuk gibi,çiçek gibi...

Babannemin "Hayriye" ya da "Sultan" olsun tacizlerine rağmen,annem ve babam sağolsun beni kırmadılar ve kız kardeşimin ismi "Gülşah" oldu.

Yanından ayrılamaz olmuştum meleğimin.Sürekli öpüyor,kokluyor,kontrol ediyordum.Çok büyük bir heyecandı benim için.Abladan ziyade annesi gibi duyumsamıştım kendimi.Oyuncak bebeğimdi sanki o benim ve evcilik oynuyordum sanki O'nunla.Annem altını değiştirmek istese hemen yanında bitiyor,yardım etmek dahası O'nun yerine kendim yapmak istiyordum herşeyi.Büyük zevk alıyordum bundan.Bütün meşgalem bu olmuştu.Annem mama hazırlasa "ben yapayım" diyordum.Üstünü değiştirmek istese "ben değiştirebilir miyim?" diye yalvarıyordum nerdeyse.

Günler bu şekilde geçiyor ve ben her geçen gün artan sorumluluklarımla hem ziyadesiyle mutlu oluyor hemde büyüyordum yüklerimle gün be gün.Annem kardeşimi doktora götürdüğünde evde erkek kardeşimle yalnız kalıyor(ev sahibimize emanet ederdi) hem ona göz kulak oluyor, hemde annemden habersiz kardeşimin kirli bezlerini yıkayıp asıyordum.Bununla da yetinmeyip,üstüne bir de evi dertop ediyordum.Ev sahibimiz arada gelip bizi kontrol ediyor,yaptıklarımı görünce yere göğe sığdıramıyordu beni.Annem eve gelip de hamaratlığımı farkedince gözlerinin içi gülüyordu.Ev sahibinin methiyeleri de gururlandırıyordu içten içe.
Bu da yüreklendiriyordu beni fakat ben sahiden de büyük keyif alıyordum yaptıklarımdan.Asla ve kat'a annemin herhangi bir zorlaması yahut en ufak bir beklentisi dahi yoktu bu konuda.Küçük anne olmaktan ve üzerimdeki sorumluluklardan hoşnuttum;hem bu sayede annemin yüküne ortak oluyor,hafifletiyordum O'nun payına düşeni.Annem artık mamasını yapmama dahi müsaade eder olmuştu.Nişasta ile yapılırdı o zamanlar mamalar ve ben çok severdim bu mamanın tadını.Annem biberonla içirmek için ısrarla sıvı kıvamda pişirmemi ister,bende her seferinde kaşıkla yenecek kıvamda yapardım ki O'na yedirirken arada bende nasipleneyim:)

Öyle çok anı var ki kız kardeşime dair zihnimde.Misal;bir gün annem kardeşimi uyutmuş ve kendi yataklarının üstüne koymuş.Bir ara ağladığını duyduk ve ben hemen yanına koştum.Kardeşim tam yatağın ucuna gelmiş düşüyordu ki ayağından yakaladım.O sırada babam girdi içeri ve sert bir ses tonuyla "ne yapıyorsun öyle dedi?" Ben o panikle kardeşimin tuttuğum bacağını elimden bırakıverdim ve küçücük bebecik yere çakıldı.Anında kafasında koca bir yumru oluştu.Annemler doğruca hastaneye götürdüler ve kafatasında  çatlak tespit edildi.Neyse ki çok önemli bir sorun yoktu fakat bu,trajikomik bir anı olarak hafızamızdaki yerini almıştı artık.

Çok sevdim kardeşimi ve hala çok seviyorum elbet.Aramızda ki hiç de azımsanmayacak 10 yaşlık fark,nesil farkıyla birlikte paylaşımlarımızı kısıtlı tutsa da O benim hep küçük bebeğimdi ve gönlümde ki yeri apayrıydı.Düğünümde tüm gece ağlayıp kızaran gözlerine eşlik eden mahsun ifadesi yüreğimi dağlamıştı.Çok ihmal ettim evlendikten sonra O'nu.O an ayırdına varamadım bunun,sonra sonra oturdu içime acısı.Kızdım kendime,hala da kızıyorum fakat zamanın ve yaşananların telafisi yok yazık ki.

Üniversiteyi Konya'nın çok uzak ve ücra bir köyünde okudu.Zaten içine kapanık bir yapısı olduğundan çok da yadırgamadı bunu ve bitirdi okulunu.Peşisıra da çarçabuk evlendi bize büyük sürpriz yaparak.Evlendikten sonra aramızdaki bağ daha bir kuvvetlendi.Daha bir anlar olduk birbirimizi,paylaşımlarımız daha bir arttı.Kapandı aramızdaki nesil farkı.Arar olduk birbirimizle geçen zamanı.Yokluğumuzdan yoksunluk duyar olduk git gide.Araya giren mesafeler canımızı, özlemler içimizi yakar oldu.Mütemadiyen "keşke"ler yer aldı cümlelerimizin başında.Bir araya geldiğimiz kısıtlı zamanlar yetmez oldu hiçbirimize.Gönüller bir olsun,önemli olan bu elbet ama keşke ayrılmak zorunda kalmasaydık hiç:(

Bugün 08 Şubat 2012 ve canım meleğimin,biricik kız kardeşimin doğum günü.Daha dün burada idi fakat ben şimdiden çok özledim O'nu.

Dilerim;o tertemiz kalbinin mükafatı olarak hayat hep güzellikler çıkarsın karşına.Mutluluk hanenizden ve ruhundan hiç eksik olmasın.Kalbinden geçenler,yaşamına yansısın.Hayal edip mutlu olduğun ne varsa bir bir  önüne çıksın.
Güzel huylu,melek soylu kardeşim nice mutlu senelere;sağlıkla,mutlulukla,huzurla ve hep bizimle inşallah...
Seni Çoookk Seviyorum...

----------------------------------------------------------------------

Şubat 1987 deyince şu 4 şey aklımdan asla çıkmaz.

Biri, burnumuzu kapıdan çıkarmaya izin vermeyen çetin kış kartları;
Biri babannemin akıllara zarar şakası!!!;
Bir diğeri,kız kardeşimin doğumuyla küçük anneliğe geçiş yaptığım enfes günler,
Diğeri de babannemin bize kakalamaya çalıştığı,tadı dilimde asılı kalmış nadide lezzet: Şekerli erişte...

* Babannem an itibariyle 89 yaşında ve hala hayatta.

6 Şubat 2012 Pazartesi

6.Yaş Mektubu...

Sen;
İlk kalp çarpıntım,tatlı sızım,gönül sazım...

Sen;
Hayallerim,umutlarım,bitmez yazım...

Sen;
Toyluğum,naçarlığım,açmazlarım...

Sen;
Azaplarım,girdaplarım,hoyratlığım...

Sen;
Aşkın adı,ömrün tadı,nevbaharım...

Sen;
Şah damarım,hayat pınarım,en büyük zaafım...

Sen;
Doğduğunda gözümdeki ilk ağrı*

Sen;
Miladımsın...


Seni Çooookkkk Seviyorum Oğlummmm,
Dilerim;
Hayırlı ömürler sür ve hayırlı insan ol
Uzuuuunnn ve sağlıklı nice senelere inşallahhh...

---------------------------------------------------------------------

* YA'nın,İlk göz ağrısı ne demek diye sorduğumuzda verdiği cevap

3 Şubat 2012 Cuma

Ne Güzel...

YA'nın TRT Çocuk'daki yarışmaya göndermek üzere yaptığı resim...

Ne güzel,her sabah yeni bir güne uyanmak;hem sağlıkla,hem eksiksiz,hem maaile,hem keyifle...
*
Ne güzel,tüm bunların farkına varıp,günü böyle devam ettirebilecek huzuru,neşeyi ve gayreti bulabilmek kendinde..
*
Ne güzel,keyifle mutfağa girip,tüm evi kokusuyla şenlendiren krepler hazır ederek,aile eşrafının gözlerinin içini güldürebilmek neşe ile...
*
Ne güzel,çocuklarımın ileride belki de "çocukluğumda aklıma kazınan en güzel anılardan biri annemin mutfakta hazırladığı krep kokularının tüm eve yayılan kokusu idi" cümlesinin sarfedilebilme ihtimalini düşünmek...
*
ZE'nin,üzerinde çok fazla irdelediğim resmi.Mesela YA neden en uzun?RU neden en kısa?

Ne güzel,kahvaltıya oturduğumuzda kreplerin içine yayılan çikolatalı kremanın her birimizin damağında bıraktığı lezzete binaen yüzlerinde oluşturduğu huzurlu ifadeyi seyreyleyebilmek...
*
Ne güzel,özenle hazırlanan sofranın tüm aile tarafından itibar görerek,hoş sohbetler eşliğinde her birinde bıraktığı keyif imarelerine şahit olabilmek...
*
Ne güzel,zahmetinin yanısıra katmerli sevgilerinin herşeyi unutturduğu,bir öpücükleriyle kanatlandırıp,bir sevgi sözcüğüyle göklere yükselttikleri anları yaşayabilmek ve bunu yaşatmak için seçilmiş olmanın verdiği şükür ve mutluluğun ayırdına varabilmek...
*
Ne güzel,sevgilerini göstermekte yarışa girdiklerine tanıklık edebilmek."Ben daha çok seviyorum,hayır ben daha çok,asıl ben daha çookkk" şeklinde didişmelerini gülümseyen yüzlerle seyre dalabilmek...
*
Ne güzel,birbirlerine olan düşkünlüklerini,gönülden bağlılıklarını,birinin yokluğunda duydukları özlemi dile getirişlerini,iki dakika önce çatışmış olsalar bile saniyesinde kol kola girip hiçbir şey olmamış gibi devam edebildiklerini gözlemleyebilmek...
*
Ne güzel,yaşamdaki en özel duygulardan biri olan kardeşlik duygusunun güzelliğini iliklerine değin hissedebilmek.İsteyerek ya da istemeyerek oğluma 2 kardeş birden hediye edebilmenin O'na verilebilecek en eşsiz armağan olduğunun ayırdına varabilmek;O'nun da bu armağanın değerini hissettiğine şahit olabilmek;kardeşlerden her birinin diğerinin gelişimine ve mutluluğuna ne denli katkı sağladığının bilincine varabilmek;üçü bir arada iken başkalarına ihtiyaç duymadan keyifle vakit geçirebildiklerinin tatminini yaşayabilmek;öyle ki,arkadaş çevremizin çocuklarının(özellikle tek çocuklular) bizim evimize geldiklerinde ne iyi vakit geçirdiklerine şahit olabilmek ve fakat büyükler için aynı şeyi söyleyememek:)
*
Ne güzel,birbirlerine girdiklerinde müdahale eden anneye karşı ittifak kurmalarına şaşkınlıkla gülümseyebilmek. Misal;YA'dan telefonumu getirmesini istediğimde "hayır" cevabını almam üzerine,"peki,sen benden birşey istediğinde ben de senin  istediğini yapmayacağım" şeklinde verdiğim karşılığa RU'nun atlayıp,"ben getiririm o zaman" diyerek abisini kollamak istemesi,halbuki YA mütemadiyen RU'dan su isteyip RU her seferinde ikiletmeden,gönül rızasıyla getirmesine karşın, RU'nun,YA'dan bir talebi olduğunda YA'nın kayıtsız kalması,buna rağmen anneye karşı güç birliği oluşturmalarına hem şaşırmak fazlaca,hem de içten içe kıvanç duymak bu ittifaka...
*
RU'nun şimdilik karalamadan ibaret resimlerinden biri.Varsın birisi de yeteneksiz olsun :)
Ne güzel,aralarında geçen enfes diyalogların mutlu tanığı olabilmek...İki kardeş ellerinde soda şişeleri,önce bir yudum alıp ardından şişeleri birbirine tokuşturarak YA'dan gelen "hadi,içelim güzelleşelim" cümlesi ve nerden duyduğunu bilmediğim bu cümleyle birlikte şaşkınlıkla karışık kahkalara boğulabilmek...
*
Ne güzel,sonsuz bağışlayıcılıklarına,güzel ahlaklarına,merhametli kalplerine,engin sağduyularına,koşulsuz sevgilerine mazhar olabilmek ve bu yaşımda O'nlardan örnek alacak ne çok şey olabildiğinin ayrıdına varabilmek...
*
Ne güzel,kriz anlarında öfke saçan,içi kurum bağlamış anneye karşın,ortalık durulunca çocukların hiçbir şey olmamış gibi zihinlerini olabildiğince berrak ve tertemiz,kalplerini yumuşacık ve art niyetsiz tuttuklarına hem içerlemek,hem burulmak,hem de arsızca mutlu olmak...
*
Ne güzel,çizdikleri her resimden türlü anlamlar çıkarmak,ortaya çıkardıkları her nesneden müthiş haz almak ve baş köşede misafir etmek...
*
YA'nın en sevdiğim resimlerinden biri.Kuyruklu yıldıza dikkat...

Ne güzel,harikulade,geniş bir aileye sahip olabilmek;çocuklarımın sonsuz müşfik anneannesiyle,bol pimpirikli dedesiyle,dünyanın en şahane dayısıyla,çok düşünceli yengesiyle,şirinlik emsali teyzesiyle birarada büyüyor olmasının şansına erişebilmek...
*
Ne güzel,şer görünende de mutlak bir hayır olduğunun ayırdına varabilmek,dünyanın alt üst olduğunu sandığın her durumda,belki de altının üstünden daha iyi olabildiğini duyumsayabilmek ve bunu farkettirene sonsuz şükür etmek...
*
Ne güzel,her yeni günde,türlü şükür sebeplerini karşımıza çıkarana yine ve yine ve yine defalarca hamd edebilmek... 
*
----------------------------------------------------------------------

Ne hayırlı bir gün bugün.Hem cuma,hem Mevlid Kandili olması münasebetiyle dört bir yanın nurla dolduğu,gönülden edilen her bir duanın inşallah yerini bulduğu çok özel bir gün.Rabbim ellerinizi boş çevirmesin dilerim,ve nice böyle hayırlı günlere ulaşabilmek dileğiyle...

2 Şubat 2012 Perşembe

Beyaz Keyif mi?,Beyaz Çile mi?

İstanbul bembeyaz;
Tüm kusurlarının, fazlalıklarının, bayağılıklarının, keşmekeşliklerinin üstünü,renklerin en saf,en temiz,en masum hali olan karbeyazı ile örttü birkaç gündür.Başka keşmekeşliklere sebep olsa da bu durum, ortaya çıkan görüntü herşeye değer.
Öyle özlemişiz ki kışın adına yakışır böylesi manzaraları,seyrine ve tadına doyum olmuyor haliyle.Öyle ki,yağış durduğunda derin bir hüzün kaplıyor içimi;tekrar eski yüzüyle karşılaşacağız şehrin diye.

Tabi çalışmayıp sıcacık evde rahat rahat kar manzarası seyreylemek güzel de,çalışan ve işyerine ulaşmak için eziyetli çabalara katlanmak zorunda kalanlar için durum hiç de cazip değil.Buz tutmuş yollarda patinaj yapan arabalar,kendine ve arabasına ziyadesiyle güvenip zincir takmadan yola çıkanlar ve bu sebeple trafiği birbirine katanlar,toplu taşıma araçlarına binmeyip özel araçlarıyla hali hazırda araba mezarlığına dönüşmüş İstanbul trafiğinin çilesine çile katanlar...çalışanların 1 saatlik yolu 5 saatte tamamlamalarına ve yoğun günün mesaisine işkenceye eşdeğer mesailer eklemelerine sebep olunca,onlar için keyif değil eziyet anlamı taşıyor kar.

Bir süre bu çileye katlanmak zorunda kalacaklar,Allah hepsine kolaylıklar versin dilerim;ama bizde kara doyduk ve çok memnunuz ne yalan.Onca annenin çocuklarından ötürü ettikleri dua yanıtsız kalmadı ve en çok çocuklar keyif aldı bu işten.Sömestre tatilinde oluşları da pek denk geldi ve doyasıya tadını çıkardı tüm çocuklar karın.Hastalıklarında azalacağını umuyorum bu vesile ile.Zira soğukta mikroplar biraz olsun kırılacak ve üreyemeyecekler şükür ki...

Kar sana gelmiyorsa sen kara gideceksin demiştim ya daha önce,sağolsun kendileri iade-i ziyaret yapmakta gecikmedi ve nezaketini gösterdi hepimize... 

Ama tadında bıraksa hiç fena olmaz değil mi?
Güzel hatırlamak istiyoruz kendilerini...

Related Posts with Thumbnails