12 Ağustos 2013 Pazartesi

Artık Okuyoruz...

Benim Rüzzz kuzum adına yaraşır bir şekilde, 5 yaşını 1 ay geçe,kendisinin bile farkında olmadığı bir biçimde (nasıl öğrendin diyenlere "bilmem,kendiliğinden oldu" cevabını veriyor) kimseye çaktırmadan, ansızın,sessiz sakin okumaya başladı.


YA'dan da alışık olduğum bu duruma(hemen hemen aynı dönemlerdi fakat RU biraz daha hızlı çıktı) açıkçası RU da hazırlıksız yakalandım.Zira YA okumaya hazır ve hevesli idi bu nedenle sürekli sorgulardı dolayısıyla yakın zamanda okuyacağını kestirebiliyordum.Fakat RU sessiz sedasız, belki abisinin ödev çalışmaları sırasında kaptıklarıyla hazırladı kendini ve ansızın döküverdi tüm biriktirdiklerini ortaya.

Fotoğraf o dumura uğradığımız andan bir kare.Rutin uyku öncesi kitap okuma hazırlıkları sırasında eline geçirdiği "Dev Şalgam" adlı kitaptan bir iki kelime mırıldanınca önce göz aşinalığı kurduğu kelimeler olduğunu düşünüp üstünde durmadım fakat devamı gelince bir kucaklayıp havalara zıplatmadığımız kaldı çocuğu..

Biricik kuzum ZE'de geride kaldığını düşünüp eziklik hissetmiş olacak ki "anne bak bende okuyabiliyor muyum?" diye elindeki kitaptan kelimeleri harf harf okuyarak takdir bekledi tarafımızdan,ee bizde ettik tabi ;)
Hiiiçççç acele etme bebeğim,abin ve ikizin seri çıktı biraz,sen geriden ama keyifle arşınla o yolları..Üstelik ben senden başka dallarda çoookk umutluyum...
Dilerim annenin yapamadığını sen yap; güzel sanatların herhangi bir dalında eğitim gör ve seni mutlu edecek, aşık olduğun bir mesleğe sahip ol..

Ne yaparlarsa yapsınlar ama hep mutlu olsunlar,tüm anne kuzuları...

2 Ağustos 2013 Cuma

Affet blogcum seni pek ihmal ettim...

Ahhh be blogcum,ne oldu bize böyle???
Pek ayrı düştük nicedir...
Senin yerin başka kalbimde diyeceğim ama inandırıcı olmayacak biliyorum,o nedenle bütün mazeretlerimi bir kenara bırakıp hiçbir şey olmamış gibi kaldığımız yerden devam ediyorum :)

Nisandan bu yana pek çok gelişme oldu yaşamımızda;şükür ki büyük bir kısmı olumlu ve keyifli gelişmeler iken hüzünlendiren durumlar da olmadı değil maalesef..

Kronolojik olarak kısa kısa özet geçeyim:

* Benim asırlık çınar babannem ne yazık ki artık hayatta değil.( 07 Haziran 2013 Cuma ). 90 larını süren atom karıncam canım babannem herkese nasip olmasını dileyeceğim bir hayatı geride bırakarak artık gitmeyi çok istediği yere vardı sonunda.Hiç ölmeyecekmiş gibi,ben varolduğum sürece o hep hayatımızın bir parçası olacakmış gibi gelirdi oysa...Her telefon görüşmemizde "emanetini almadı" diyerek artık hayatla bağlarını koparmış görüntüsü verse de aslında O, yaşama sıkı sıkıya bağlı,sağlığına oldukça dikkat eden,dakka yerinde durmayan,son birkaç sene dışında her işini kendi yapan,sabahın 5 inde kalkıp işine gücüne bakan,etini,sütünü,yoğurdunu, yumurtasını eksik etmeyen,oldukça matrak,şen şakrak,kin tutmak nedir bilmeyen nev-i şahsına münhasır bir insandı O...Ölümünün ardından torun tombalak tüm ailenin günler boyunca gülümseyen yüzlerle ona dair anılar hakkında konuştuğu bir EKOL dü O.
Dilerim yerinde rahat ve huzurlusundur..
Seni de,şekerli erişteni de asla unutmayacağım citlek Hacerimmm(çok konuştuğu için konu komşu tarafından kendisine takılan lakabıydı bu)...

* YA, ilk ilköğretim yıl sonu karnesini aldı ve notlarıyla bizi pek memnun etti..

* Ve sonunda ben teyze oldum.21 Haziran 2013 Cuma günü minicik bir beden varlığıyla bizi tarifsiz duygularla tanıştırdı.İnsan, evladından başka kimseyi böyle derin bir hisle sevemez gibi geliyor ya hani;sevebilirmiş meğer...Teyze olmak anne olmaya eşdeğermiş..Hamilelik süresince doktorlar bizi epey endişelendirse de çok şükür ki sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi karaböcüğüm..Hergün görmek,mis kokusunu içime çekmek istiyorum ama mesafeler engel oluyor maalesef.
4.cü çocuğum,minik kuzum,iyi ki girdin hayatımıza..
Hoşgeldin Tibet'immmm...

*  YA&RUve ZE yaz okuluna başladılar.Spor ağırlıklı tam gün devam ettikleri okulda şimdilik keyifleri yerinde görünüyor.Yüzme,basketbol,salon futbolu,tenis,badminton,satranç,drama,sanatsal faaliyetlerden oluşan okulun içeriği bizim açımızdan da tatmin edici diyebiliriz.Ağustos sonuna değin sürecek okulun ardından bizim YARUZE  triosu aynı ilköğretim okulunda (RU ve ZE anasınıfında) devam edecekler öğrenim hayatlarına,tabi hayırlısıyla...Artık RU ve ZE için kreş dönemi kapandı velhasıl...

* Haziran sonunda bir haftalık deniz,kum,güneş tatilimizi yaptık.Fethiye'de idik.Erkek kardeşim,eşi,kuzenim, eşi ve çocuğu ile birlikte keyifli bir 1 hafta geçirdik.Çocuklar bu senede üzmediler bizi.Kendi hallerinde tadını çıkardılar tatilin...Tatil gibisi yok...

* İş hayatı aynı hızla devam ediyor.Bol koşturmacalı,bazen sıkıcı,bazen nasıl geçtiğini bile anlamadığım, toplantılar için günü birlik şehir dışı seyahatler ederek,evle arasında sıkı mekikler dokuyarak geçiyor bir şekilde...Ev,iş,çocuklar,şahsi hayat sarmalında ara sıra tökezleyerek de olsa ilerliyoruz işte...Bu ara bir de taşınma mevzuları girdi gündemimize.Çocukların okul durumu ve eve artık sığamaz oluşumuzun sonucu olarak kendimize ait evimizi kiraya verip,kiralık ev arayışına girdik.Şimdilik girişimlerimizden olumlu bir sonuç çıkmadı fakat Ağustos sonuna dek bu işi çözüme kavuşturmalıyız hayırlısıyla...

İşte böyle blogcum,bizim mütevazi hayatımızdan kısa bir özetle vuslata ermiş olalım ne dersin?Dilerim uzun ayrılıklar girmesin bir daha aramıza...

Fotosuz,renksiz bir yayın oldu ama o kadarını idare ediver azcık ;)


17 Nisan 2013 Çarşamba

Cadı Anne ve Papatya Prenses...

Bir varmış bir yokmuş...
Zamanın birinde cadı mı cadı bir anne yaşarmış.
Bu cadaloz annenin, kendince dünyanın en şahane varlıkları addettiği 3 tane yavrusu varmış:YA&RU&ZE.
Anne cadıymış madıymış ama yavrularını herşeyin üstüne tutar,onlara duyduğu sevgiyle aşamayacağı engel yok bilirmiş.
Temposu pek ağırmış bizim cadının;sabah bir kargaşa bir kaos hep beraber evden çıkılır,okullular okullarına,çalışanlar işine gücüne gider,akşam kayıt geriye sarar, koştura koştura eve dönülür,asıl mesainin ağırı evde başlarmış...
Cadı anne tempoya ayak uydurmaya çalışsa da, mütemadiyen delirir, şalterleri tüm hiddetiyle atar, ortalığı kasıp kavururmuş..Zavallı yavrucaklar kimi zaman şaşkın ve ürkek bakışlarla oldukları yere siner,kimi zaman fırtınadan nasibini almamak için çil yavrusu gibi odalarına dağılır,bazen de işi deliliğe vurup gülme krizlerine girerek belki de annenin cadı kalbini yumuşatacaklarını düşünürlermiş...
Dedim ya, anne cadıymış ama bir anne ne kadar cadı olabilirse o kadar işte..Kızar,köpürür,delirir peşisıra duyduğu nedametle enkaza çevirdiği ortalığı toparlamaya kalkışırmış..Yavrucaklar, henüz kirlenmemiş melek gönülleriyle, annelerine her daim kucak açmaya hazır ve de nazırlarmış her şekilde..Cadı anneyi daha da fena hırpalarmış yavrularının bu koca gönüllü davranışları...Ama neylesin,her seferinde sil baştan dese de,netice de cadı işte...

Yine günlerden bir gün bir cumartesi,anne yavrucakları ile evde başbaşa imiş.Baba çalışıyormuş cumartesileri de..Anne, günü temizlik yaparak değerlendirmek istiyormuş bir yandan,zira hafta içi çöplükten hallice bir hal alan evini, ancak hafta sonları insan yaşar hale getirebiliyormuş.Hava da çok güzelmiş o gün,pırıl pırılmış gökyüzü.Çocukların evde tıkılıp kalması olmazmış..Nitekim yavrucaklar "anne bahçeye çıkabilir miyiz?" ısrarlarıyla başının etini yiyorlarmış annenin.Cadaloz anne daha fazla dayanamamış ve göndermiş önce iki erkeği bahçeye,peşisıra da kızını.(bahçeleri güvenli imiş,arkadaşlarıyla gönül rahatıyla oynayabiliyormuş çocuklar ama anne dakika başı balkona çıkıp kontrol ediyormuş yine de)

Çocukların ardından derin bir sükunete bürünen evde anne daha derin bir nefes alıp,haydi bismillah diyerek başlamış derleyip toplamaya..
Daha mutfağı toparlamaya yeni başlamışken kapı çalmış birdenbire.Gelen büyük oğlan YA imiş.Topunu istiyormuş.Anne gayet sakin vermiş,bir de öpücük kondurup göndermiş oğlunu..
ve dönmüş yarım kalan işine tekrar..
Aradan 10 dk geçmemiş ki,kapı yine çalmış.Bu kez RU imiş gelen;tuvaleti gelmiş, feci sıkışmış..İşini bitirip çıkmış tekrar dışarı..
Takiben, yaklaşık her 10-15 dakikada bir, türlü bahanelerle(su,çiş,şikayet..vs) bu şekilde süregitmiş durum.Anne, kapı her çaldığında cadılığa bir adım daha yaklaşıyor,biraz daha sivriltiyormuş tırnaklarını hınçla..
Defalarca açılıp kapanan elektrik süpürgesi,onlarca kez kurulanıp tekrar ıslanan eller,zilyon kere arşınlanan koridor,ele alınıp onlarca kez bırakılan toz bezi bla bla bla...
Ne yapılan işler içine sinmiş cadının,ne onca yorgunluğuna deymiş verdiği emek..Zira yorgunluğunun asıl müsebbibi çalan kapıları yanıtlamakmış.
Gerilen sinirlerine inat son bir gayretle yıkanan çamaşırları asmaya girişmiş ki,daha çıkalı 5 dk bile olmayan ZE'nin ardından yine çalmış kapı.Artık, kafasında çakan şimşekler eşliğinde savaş naraları atan milyonlarca sinir hücresi el el vermiş, aldığı hücum emrinin coşkusuyla koşar adım göreve ilerliyorlarmış..
Sivriltilen tırnaklarsa azgın birer pençe şeklini çoktan almışlar bile...
Önce inat edip açmamış kapıyı birkaç dakika.Sonra bakmış ısrarla devam ediyor,günah benden gitti deyip kasırga gibi tüm hiddetiyle, ardında ne varsa yıkıp geçerek ulaşmış kapıya ve hırsla sıktığı dişlerine yakışan korkunç yüz ifadesiyle açmış kapıyı.
ZE imiş karşısındaki..Cadı için ne farkedermiş ki kimin, ne için geldiği...Kolundan tuttuğu gibi bir hışımla sokmuş içeri kızı.Sendelemiş,düşmemek için zor tutmuş kendini zavallı yavrucak.Yüzünde şaşkınlık ve korku karışımı bir ifadeyle kalakalmış öylece.Annenin yüreğinde ise, ANNElikten, ANNE şefkatinden eser yokmuş o anda.İçinde en ufak bir sevgi ve merhamet emaresi olmayan bir seri katilden farksızmış hatta.Monster'in Aileen Wuornos'unu aratmıyormuş öyle ki...
Kızı bir yandan sarsarak içeri sokuyor, öte yandan "ne oldu,gene ne var" diye sesinin tüm çirkefliğiyle haykırıyormuş adeta...
Daha da fazlasını yapacak potansiyele sahip olduğu o an...
işte tam o an gördüğü ufacık bir kare,caninin kalbine paslı bir hançer sokmuş sanki..
Cani de olsa fena acımış yüreği;çok fena,tarifsiz...
Geberip gitmek,dünya üzerinden silinmek,en hararetli alevlerin içinde yok olup küle dönmek istiyormuş sadece..


Kız ufacık avucunda sıkı sıkı tuttuğu papatyaları,yüreğindeki sonsuz sevgi ve heyecanıyla annesine sunmaya hazırlanırken,annesinden gördüğü muamele feci acıtmış canını.Öyle ki ağlayamamış bile..Asılı kalmış göz bebeklerinde bir kaç damla,dökülememiş yanaklarına..yutkunmuş,yutkunmuş...
Arkasına saklamış papatyaları,tek bir kelam etmemiş..Cani utanmadan sormuş bir de "ne oldu kızım?" diye..Hiç yanıt vermemiş kız;konuşmaya mecali yokmuş zira..Hayal ettikleriyle,karşılaştıkları ne kadar tezatmış aslında...
Cani darma duman ettiği yüreği toparlamaya gayret etmiş utanmadan..Bir sürü safsata sıralamış tüm gün çok yorulduğuyla,bu nedenle gergin olduğuyla ilgili..Özürler dilemiş ardı ardına..Sarılmış kızına tüm arsızlığıyla..
Kız, bir melekten farksız varlığıyla açmış tüm kapılarını ona..
Yerin dibine girmiş cani,yerin kırk kat dibine...

Keşke ordan hiç çıkmasa...


6 Mart 2013 Çarşamba

Camekan...

Sol gözümüzdeki kaymaya nihayet bir tedavi şekli belirlendi.

































Nur topu gibi 1 numara hipermetrop astigmatımız var artık...
Ve iki de şirin camekanımız...

20 Şubat 2013 Çarşamba

Yuvadan erken uçtu...

RU ve ZE, malum ikiz.YA 2,5 yaşında idi onlar aramıza katıldıklarında..
Gelişleriyle hayatımızın ne denli zorlaştığını bir kere daha anlatmaya lüzum yok.Doğduklarından bu yana anneanne&dede&dayı destekli büyütüp getirdik bu yaşa.Bir dönem dönüşümlü olarak onlarda kaldı bir gün ZE,bir gün RU sırayla..Yakın olmalarının da artısıyla...

Dolayısıyla alışkınlardı onlar yuvadan ayrılmaya.Lakin YA hiç ayrılmadı bizden şimdiye dek.Çok nadirdir-o da eğer orada uyumuşsa ve ben sabahında işe gideceğimden uyandırmamak için-anneanne de gecelemesi.Kendilerini çok sevdiği halde -ki dayısına aşıktır resmen-istemez,kabul etmez kalmayı anneannesi dahi olsa...O nadir gecelerden birinde hiç huyu olmadığı halde gece uyanıp büyük çıngar çıkarmışlığı vardır öyle ki:
" Ben burda kalmak istemiyorum,kendi ailemi istiyorum.Ben ailemi çok seviyorum,sizi istemiyorummm" falan şeklinde...
Asla ve kat'a kabul etmez(di) kendi evi dışında kalmayı;ta ki sömestr tatiline dek...

Sabahları boş yere erkenden uyanmasın,dinlensin yavrucak diyerek anneannede kalmayı nasıl olduysa kabul ettiği bir akşam olanlar oldu ve o gün bugündür biricik ilk göz ağrım yuvadan uçtu!!!

Akşamları okuldan alıyoruz,evde yemeğini yiyor,ödevlerini yapıyor,birazcık kardeşleriyle vakit geçirip uyku saatine yakın "baba beni anneannemlere bırakır mısın?" talebiyle beraber 2.ci yuvasına uçuyor kuzu..
Bize göre ikinci yuva da O'nun nazarında birinci sıraya çoktan yerleşti bile.Zira geçenlerde annemlerde olduğumuz bir akşam laf arasında "sizin evde" bahsini bile kurar oldu artık...

Dün akşam giderken "anne yarın burada kalırım söz" diyor birde sıpa :)

Ee tabi evdeki sıkı disiplin orada yok.."Şu saatte uyunacak,hergün bir kitap okunacak,ödevler bitmeden TV izlenmeyecek bla bla...Anneanneyle oturup "Kim milyoner olmak ister" falan izliyorlar geç saatlere dek..
Bir de anneannesiyle yatıyormuş gece...Ohhh sıcacık,bende pek severdim annemle yatmayı,yumuşak yumuşak yastık niyetine mis gibi...

Anlayacağın blogcum,oğlan yuvadan uçtu;üstelik tahminimden pek erken...
Canı sağolsun,yabancıya vermedik nasılsa ;)

15 Şubat 2013 Cuma

15 Şubat Sevgililer Günü...

Bugün 15 Şubat Sevgililer günü :)
Herkesin kutladığı günü kutlamak zorunda mıyım arkadaş !!!
Bizim ki, bize özel olmalı :)

İşte bu resimdekiler de benim en büyük AŞKlarım...


































GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN...

6 Şubat 2013 Çarşamba

27 Ocak 2013 Pazar

Karne Havadisleri...

25 Ocak cuma günü karnelerimizi aldık..
Üç karne de yüzümüzü güldürdü;aslında birazcık da ağlattı (klasik,duygusala bağlamış anne modu)
Önce karne merasimine babamızın katılmasına karar vermiştik fakat ben dayanamadım ve saat 12:00 gibi firar edip işten,oğlumun yanında aldım soluğu.Ne de olsa ilk karnesiydi..
Beni görünce çok sevindi.Ben ondan çok daha heyecanlıydım o kesin.Karnesi ne olursa olsun yeter ki gözlerinin içi hep gülsün,buna şüphe yok;fakat insan bir tuhaflaşıyor işte, her şeyin en iyisi,en güzeli yavrularının olsun istiyor.Kendileri için elbet,başkaları görsün beğeni toplasın diye değil.


Karnesindeki notları görünce en çok kendisi sevindi nitekim..
Karne hediyesi olarak PSP oyun konsolu istiyordu.Aslında karne hediyesi kavramını biz zorla soktuk kafasına sanırım.Karneni bir alalım bakalım,emeklerinin karşılığı olarak bir hediyemiz olur elbet demiştik bir ara.Epeyidir para biriktiriyordu zaten,çok az bir miktar kalmıştı tamamlanmasına.Onu ekleyip alacağız istediğini inşallah.PSP değil de tablet olabilir belki.Yaklaşan doğum günüyle birleştirip uyanıklık yapacağız birazcık da :)

RU ve ZE de aldılar karnelerini..
Gökteki yıldızları yeryüzüne indirmişlerdi kuzularım.Gurur kaynaklarım benim.Varlıkları benim için hazine değerinde iken yaşattıkları gurur ve mutlulukla daha bir aydınlatıyorlar dünyamı.Rabbim eksikliklerini göstermesin,hep gülsün yüzleri dilerim...
Onlara da küçük birer karne hediyesi almadan olmazdı tabi :)



Hayat karneleri iftihar ve mutluluklarla dolu olsun dilerim.
Tüm çocukların...

Dip not:Okulun koridorunda lise arkadaşımı görünce pek bir tuhaf hissettim kendimi;o da yavrusu için gelmişti muhtemelen.Bir zamanlar başımızda kavak yelleriyle koşturduğumuz koridorları şimdi veli sıfatıyla arşınlıyor olmak tuhaf hisler uyandırdı bende.

17 Ocak 2013 Perşembe

Benim bir oğlum var...

Zirzop bir oğlum var benim.Adı Rüzgar; biz ona kısaca blogda RU diyoruz,evde ise Rüzzzz :)
Adına yakışır mizaçta bir çocuktur benim oğlum.

Fırlama,aşırı sosyal, muzip, abiyle birleşince Voltranı oluşturan, ikiziyle kedi-köpek misali hırlaşan,sevgiye deli  gibi aç,açık bir kucak görünce kedi gibi sokulgan,pamuk gibi,ipek gibi yumuşacık,löp löp suratlı,ördek dudaklı bir oğulcuk benim oğlum...
Okulla arası pek iyi değildir.Mütemadiyen sorar "anne bugün tatil mi?" diye;
Aldığı cevap "evet" ise sevinçle bağırır "oleeyyyyy" diye.
Ahhh bir de "hayır" olursa cevap,büzülür o ördek dudaklar,sarkar o löp löp yanaklar "yaaaa-aaaa" diye hazin hazin ağıtlar yakar...
Bilgisayar oyunlarına bayılır.Hafta içi yasak olduğundan, hafta sonunu iple çekmesinin ikinci nedeni de budur.Ağzı dolu dolu "hafta sonu bol bol bilgisayall oynıycam" der çarşambadan başlayarak.Dayısına gitmeye can atar zira orada rahat rahat tadını çıkarır bilgisayalın :) Cuma akşamları genellikle orada kalırlar ZE ile beraber;ertesi gün sabah YA'nın kursu olduğu ve benim O'nu götürmek zorunda olduğumdan.Tüm cumartesi dayısıyla takılırlar kah bilgisayar oynayarak,kah koridorda top koşturarak...


ZE ile kedi-köpek gibiler dedim yaa;aslında ZE kanadında durum hiç de öyle değil zira bebek gibi sever kardeşini.Gel gör ki RU karşılık vermez O'nun ilgisine beklediği gibi.Abiye gösterdiğim aşırı ilgiyi önemsemez,normal karşılar da,ZE'ye azıcık sırnaşsam, hemen yanıbaşımda biter, sokar kafasını kedi gibi bacaklarımın arasına.Olur da ZE'ye ufacık bir iltimas geçersem hemen koyar tavrını "ama bu haksızlıkkkk" diye.Husumeti anne karnındaki yer kavgasıyla başladı zannımca :)

Abisinin aksine çok sosyaldir, dışadönüktür, çekingenlik bilmez.Abisi çoğu kez onu götürür yanında birinden birşey istemesi gerektiği zamanlarda.İlk gördüğü insanla senelerdir tanışıyormuşçasına muhabbeti kurar anında."Şeytan tüyü var bu çocukta" der kim tanışsa oğlumla.Babasına çekmiş fazlasıyla bu konuda.
Uykuya hiç dayanamaz.Gözleri kısılmaya başladı mı sızacak yer arar.Bulamazsa olduğu yerde kıvrılır kalır,dünyayı gözü görmez.Babası kılıklı olduğunu söylemiş miydim? :)
Yemek konusunda da öyledir.Felsefesi:"Yemek buldun ye,dayak buldun kaç"tır bu konuda :)Hastalık halleri dışında hiç nazlanmaz yemek konusunda.Herkesten önce yer bitirir,kalkar sofradan sorunsuzca.Bin şüküüüürrrr ve maşallahhhh... ;)

Komiktir benim oğlum aynı zamanda.Suratına bakınca güldüren bir tipi vardır ayrıca.Kimi zaman dili dönmez,kimi zaman yanlış algılar,kimi zaman bilinçli espriler yapar gülümsetir karşısındakini..Zehir gibi akıllırdır da.Duyduğu bir kelimeyi mantığıyla değerlendirip karşına sürüverir zaman sonra..

Bir kadınla karşılaşmıştık AVM'nin birinde ikizler henüz 6 aylık civarlarındayken.O dönemleri çok zordu RU'nun.Sürekli ağlar,halihazırda zor olan durumumu misli misli zorlaştırırdı ağlama krizleriyle.Bu nedenle çok isyan ettirdi,çok bezdirdi bilhassa kendinden.Şikayetlerimin baş kahramanı idi kendisi o dönem.
Kadın pusette yan yana oturan ikizleri görünce yanaştı yanımıza ve sevmeye koyuldu onları.Bilhassa RU çekti dikkatini.Maşallahlar,inşallahlar derken hiç aklımdan çıkmayacak şu lafları etti kendisi:

-"Benim adım Zekiye,yaz aklının bir köşesine.İlerde Zekiye diye bir kadın vardı bana demişti dersin:bu çocuk ilerde çok büyük bir adam olacak,yani çok iyi yerlere gelecek,üst düzey bir iş yapacak ve sana en çok bu çocuk bakacak.En büyük hayrı bu çocuktan göreceksin.Demedi deme..."

Kahin teyzem diye sevesim geldi kadını.İçine mi doğdu?Hemen oracıkta bir senaryo yazıp sahneye mi koydu?İşi gücü yoktu, laf ola beri gele lafazanlık mı yaptı yoksa düşüncelerimden ötürü Allah'ın karşıma çıkardığı bir ikazmıydı bilemedim.Bakıp göreceğiz kehanetlerin realitesini...
Belki de bir bürokrat yetiştiriyorumdur kim bilir :)
Velhasıl, ben doğurdum diye söylemiyorum,keyifli bir çocuktur RU'cuğum.
Abisinin haşarılık ortağı,ikizinin küçük bebeği,babasının huydaşı,ikinci kalesi,annesinin löp löpü,pamuğu,ördek dudaklısı Rüzzzzzz'ü dür O.

Ve işte dün akşamdan son bir RU enstantanesi:

Akşam iş çıkışı kafileyi toplamışız, arabadayız;keyifli neşeli eve dönüyoruz.Gün içerisinde internetten okuduğum bir haberi aktarıyorum çocuklara:
-Biliyor musunuz ben bir haber okudum bugün,sizinle paylaşmalıyım mutlaka.Diyor ki haberde:Fazla şeker tüketimi çok tehlikeliymiş.Özellikle doğal olmayan şeker;mesela abur cuburların içinde bulunan ya da en basiti beyaz toz ve kesme şeker bile çok zarar veriyormuş vücudumuza.Kanser hücrelerinin en sevdiği besin imiş şeker.Hızla çoğalıyorlarmış gereğinden fazla yapay şeker girince vücuda..
-Kanser ne anne? diyor RU
Bende bu sevimsiz hastalığın öldürücü bir hastalık olduğunu ve vücudumuza iyi bakmazsak bizi de etkileyebileceğini söylüyor,ardından ekliyorum:
-Eğer abur cubur gıdalar yerine,bol bol meyve sebze yersek, vücudumuz bu sevimsiz kanser hücreleriyle savaşır ve bu savaşı kesin kazanır.
ZE katılıyor ordan:
-Pırasa yemeliyiz dimi anne?
RU'da takviye kuvvet olarak şunları ekliyor:
-dimi anne? pırasa yersek komiser* mikropları vücudumuzdan giderler:)

-----------------------------------------------------------------------------
*komiser: kanser :) (dilimizden ırak)

16 Ocak 2013 Çarşamba

space of freedom...

RU ve ZE okulda uzay konusunu işliyorlar bu hafta.Yani anlattıklarından yola çıkarak ben öyle düşünüyorum.
Dün diyor ki ZE:

Z:  -Anne biliyor musun uzayda başka gezegenlerde var..
A:  -hımm evet kızım,kaç tane olduğunu da biliyor musun peki?
Z:  - evet 9 tane
diyor ve başlıyoruz saymaya:
A&Z: -Merkür,Venüs,Dünya,Mars...
bir sessizlik oluyor ve RU tam o anda atılıyor ordan:
-Nisan,Mayıs,Haziran...
  :)

Rüzgar gibi esip geçtiğimiz günler...
Bu sabah kahvaltı hazırlarken RU yine yanımda öğrendiklerinden bir kuple sunuyor:

-Anne biliyor musun dünyamızda yer çekimi var.
-Evet oğlum
diyor ve elimde bulunan(kırılmayacağından emin olduğum ya da öyle umud ettiğim) küçük nane yağı şişesini yere atıyorum(deneysel yaklaşacağız diye kafa göz yarmasak bari)
-Bak işte yer çekimi olduğu için bu şişe yere düştü ama biliyor musun uzayda yer çekimi yok
-Evet biliyorum uzaydaki adamlar havada geziyorlar diyor ve ekliyor:
-Uzayda ne güzel özgürlük var dimi anne?
-!!!???
Jonathan ruhlu oğlum benim...
Süperman yer çekimine karşı...

11 Ocak 2013 Cuma

YA'nın Okul Hayatından Kısa Kısa...

YA'nın okul tarafında işler tıkırında gidiyor;maşallahhhh diyeyim de nazarım değmesin(en çok benim değer çünkü)...
Okumayı zaten biliyordu;iyice ilerletti.El yazısına adapte olmak dışında bir sorunumuz olmadı çok şükür.Ama şimdi onu da epeyce düzeltti.Üstelik varsın yazısı çirkin olsun,durmuyorum onun üstünde hiç.Doktorlar değil mi ki yazılarını okumakta en çok zorlandıklarımız :)

Derslerini internet üzerinden bildiriyor öğretmenimiz."kelebekler1gsinifi.com" linkimiz(geleceğe not olsun).
Fakat YA netten takip etmeksizin tastamam biliyor tüm ödevlerini ve benim atladıklarımı dahi es geçmeden yapıp tamamlıyor hepsini.
Kimi gün ödev başına oturmak istemiyor,kimi günse, ertesinde hafta sonu olduğu halde ödevlerimi bitireceğim diye canhıraş çaba gösteriyor geç saatlere değin...

1.ci sınıfın ne denli zorladığını (çocukları ve bilhassa anne-babaları) arkadaş çevremden bildiğimden biraz ürküyordum açıkçası (korkmamdaki asıl sebep çalışıyor olmam ve geride biri afacan 2 çocuğumun daha olması) fakat YA'nın okumayı geçen yıldan halletmesi benim işimi epeyce kolaylaştırdı.Başında saatlerimizi geçirmiyoruz ödev nedeniyle...
(Tavsiye:Çocuğunuzun okumaya meyli varsa,uzman görüşlerinin aksine hiç engellemeyin ve destek verin bence.Çocuğunuz hazır ki talep ediyor;ve bu sizin işinizi sonraki yıllarda bir hayli kolaylaştırıyor.)


Kitap okumayı halihazırda çok seviyor zaten.Bana sadece kitaplığını zenginleştirmek,yeni dostlar temin etmek kalıyor.Bende bunu zevkle yapıyorum.Nitelikli kitaplar konusunda rehberimiz ve bir çok konuda idolümüz sevgili Firarperest.Bloğunu sık sık ziyaret ediyor, oğlu Can'ın severek okuduğu kitapları referans kabul edip temin ediyoruz.Ayrıca lafı geçmişken kendilerine sevgilerimizi sunup,teşekkür ediyoruz :)




Öğretmenine sık sık durumunu soruyorum.Aldığım cevap beni fazlasıyla mutlu ediyor.Sadece dersler değil kıstasım,asıl önemli olan okulda iyi vakit geçirmesi,arkadaşlarıyla uyum içinde olması,çevresindekilere saygı ve sevgi duyması,öğretmeniyle iyi anlaşması,topluluk kurallarına uyum sağlaması...
Ve şükürler olsun ki, YA okula gidiyor olmaktan son derece memnun ve mutlu;aslolan da bu benim için...

İki hafta önce ilk performans ödevimizi "hayat bilgisi" dersinden almıştık.Konu:"Doğal afetler" idi.
İnternetten doğal afetler hakkında bilgi edinip,örnek görseller hazırlayacak ve sunum dosyasıyla beraber ister şablon kapak kullanarak yahut kendi hazırlayacağı bir kapakla teslim edecekti.
Doğa olayları(bilhassa yanardağlar),hayvalar,okyanuslar,dünya haritası...genel anlamda evrenle ilgili her konu ilgisini çektiğinden ve bir çoğu hakkında önceden bilgi edindiğinden severek hazırladı ödevini.Kapağını da şablon kullanmayarak kendi hazırladı.Doğayla ilgili bir resim yaptı;temiz bir dünya,masmavi gökyüzü, kuşlar, ağaçlar, denizler,balıklar vs...temalı.
Öğretmende beğenmiş olacak ki,tam not aldı...


Dünde Türkçe'den aldığımız performans ödevimizi teslim ettik:"Atatürk'ün hayatı" idi bu kez konu.
Merakla bekliyor şimdi öğretmeninin vereceği notu...

9 Ocak 2013 Çarşamba

Hayata Dair Zor Sorular...

Üç çocuk olunca evde, malzeme bol oluyor haliyle..
Gel gör ki bunları kayda geçirecek, zamanı bol,hevesi gani bir anne bulmakta iş..
Hal böyle olunca o malzemeler SKT si geçmiş ürünler gibi çöpe atılmaktan öteye geçemiyor yazık ki...

Fakat geçtiğimiz pazar sabahı öyle bir diyalog geçti ki YA ile aramızda,bunu mutlaka not etmeliyim diye düşündüm.Önce kendime güvenemediğimden defalarca tekrarlayarak beynime kazıdım,peşi sıra ite kaka kendimi yazmaya zorladım;ve ancak şimdi geçebildim bloğun başına...

Pazar sabahı yataktayız.YA her zaman ki gibi geceden girmiş yanımıza;RU'da uyanınca geldi.Bir kolumda YA,diğerinde RU sarmaş dolaş uzanıyoruz sıcacık;çıkmaya hiç niyetimiz yok...
Yanı sıra sohbet ediyoruz.YA diyor ki:

-Anne,sence dünyadaki en büyük eksiklik nedir?*
-Hımmm (afilli bir cevap düşünüyorum bu esnada,anlamı derin ve mesaj kaygısı taşıyan;sevgi diyeceğim mesela,barış diyeceğim,umut diyeceğim,kardeşlik diyeceğim...)ama hımmm diyebiliyorum ancak,
YA giriyor araya:
-Bence Allah eksik,yani O'nu görememek.
-O'nu göremiyoruz ama O aslında her yerde,yani sen her dilediğinde O zaten senin yanında.Çocuklar Allah'ın en sevdikleridir ayrıca..
- hımm evet kalbimizde biliyorum
diyor ve kalbimden vuran şu sözleri ekliyor:
-O'nu görmek istersek kalbimize yolculuk yapmalıyız dimi anne?
!!!???

---------------------------------------------------------------------------
*Geçen hafta sonu kitapçıda dolaşırken bir cep kitabı çekti dikkatini: "Hayata dair zor sorular".O kitapta geçen sorulardan biri imiş bu,sonradan öğrendim.

Related Posts with Thumbnails