13 Aralık 2012 Perşembe

12.12.12 imiş;eeee???

İnsanların, sayılardan,günlerden,olur olmadık,hiçbir mantıklı izahı olmayan söylentilerden yola çıkarak olağanüstü şeyler olacağı beklentilerine kendilerini kaptırmalarına oldum olası şaşırırım...
Bir şeylere anlam yüklemek,olmadık şeylerden medet ummak, ne manasız ne biçare bir çaba gibi gelir bana...

Örneğin; maya takvimine göre 21 Aralığın kıymet günü addedilmesi (bir inananın(müslümansa şayet) kıyametin böyle alenen ve maskara edilerek kopmayacağını bilmesi gerek) ve dünya üzerinde bir tek Şirince ve Güney Fransa'nın Bugarach köyünün kıyametten etkilenmemesine inanılması gibi...
Hey Allah'ım yaa,o gün kıyamet kopacaksa insanoğlunun böyle safsatalara prim vermesinden kopacak kanımca...
Bir diğeri de, milenyumun başından beri her yıl, gün ay ve yıl(hatta saat,dakika ve saniyenin bile) olarak aynı rakamın denk gelişinin uyandırdığı merak;bu tarihlere denk getirilmeye çalışılan özel günler(örn:sezaryenle doğumlar da yaşanan patlamalar) ve başa gelmesi beklenilen olası senaryolar gibi ...

Yeni bir çağın başlangıcında, insanların hala böyle abuk beklenti ve söylentilere meyletmesinden daha çok inanca,sevgiye,barışa,güzele,dürüstlüğe,kardeşliğe,gülen gözlerle dolu bir dünyaya uyanmaya çabalaması daha yerinde olmaz mıydı diye düşünüyorum naçizane...

Bugün 12.12.12...(aslında ben bu yazıyı hazırlarken öyle idi)

Ben bugüne her zamankinden biraz daha mutlu uyandım.(YA'nın tutum haftası etkinlikleri dolayısıyla gerçekleştirecekleri gösteri nedeniyle)...

Ben bugün, YA'nın etkinliği için işten izin alıp,fındıklı kurabiyelerimi hazır ederek heyecanla YA'yı izlemeye gittim.

Ben bugün, oğlumun beklemediği anda okulda beni karşısında görünce yaşayacağı heyecan ve mutluluğu hayal ederek yaptığım kurabiyelerle zevklendim.Bu sahnenin gerçekleştiği anı yaşayarak hislendim...


Ben bugün,gözleri ışıl ışıl parlayan,umut dolu,azim dolu,hayat dolu 32 çocuğun  kocaman yürekleriyle neler başarabileceğini gururla izledim...



Ben bugün,o çocukların gelecekte dünyayı daha yaşanılır,daha aydınlık,daha refah hale getirebilecek potansiyele sahip olduklarına dair duyduğum inançla umut yüklendim...

Ben bugün, biraz bakımlı olunca hala mihrabın yerinde olduğunu görüp keyiflendim :)...

Ben bugün, kendime yeni kitaplar alarak, yeni dünyalara açılacak olmanın heyecanını hissettim...

Ben bugün, aldığım her nefes için Yaradan'a yine ve yeniden şükrettim...

Bugün mutlu olmam için karşıma çıkan sebeplerden birkaçı bunlar..

Gülizarda yaşayıp dikenlerden dert yanmak yerine, etrafa şöyle bir bakınıp güzelliğin mis kokusunu içine çekmeyi bilene hayat hergün seyran...

Teşekkürü sana mı etmeliyim 12.12.2012?
:)
ee hadi, bu da benden sana gelsin ;)



6 Aralık 2012 Perşembe

Sıradan bir evde, sıradan bir akşam...

Tempolu bir gündü dün yine;her zaman ki gibi yani...
Sabah çocukları bıraka bıraka işe git,akşam toplaya toplaya eve dön :)

Kapıdan içeri adımı direkt mutfağa at,yemek hazırlıklarına giriş.Ahh o ne yemek yapsam derdi yok mu? pehhh!!!
Kimi zaman alelacele bir makarna ve çorbayla geçiştir,kimi zaman tüm yorgunluğuna tezat iş dönüşü mantı,aşure vs. yapacak kadar delir...Ama çocuklar ne isterse, anne için emir telakki edilir dimi?...

Eve dönüş yolunda dondurma isteyen!!! YA'yı sütlaçla ikna çabaları sonuç verince yemeği hazır eder etmez sütlaç yapmaya giriştim.Tatlı delisi bu çocuk yahu.Bir insan yemek yer yemez arkasından nesquik ister mi ayol?Annesi gibi pis boğaz bu çocuk :)

Onlar yemeği yerken ben mutfağı toparladım.Yemek yemedim evet;4 ayda aldığım 5 kilocuğu vermek için rejim falan yaptığımda sanılmasın zinhar.Yemedim zira bir yandan yemek hazırlarken  öte taraftan dünden yaptığım aşureyi tırtıklamakla meşgul olduğumdan, akşam yemeğinden alacağım kalorinin 5 katı fazlasını mideye çoktan indirmiş, kilocuklarıma yenilerini eklemek için yarışa girmiştim bile...(Dukan diyeti kitabım tozlu raflar arasında öylece beklesin beni,ilkbahara vuslata ereriz belki;)

Yemek sonrası YA,yarım kalan ödevini bitirmeye koyuldu...Ela'yla Lale'yi el ele tutuşturup,Nalan'a elli tane atlet alıp geldik :)

Peşinden yere yatırıp üç veledi yedik de yedik..Baba, köpek balığı oldu,anne yavrularını canavar köpek balığının elinden kurtaran kahraman.Ara sıra anneyi ele geçirince vahşi köpek balığı,yavruların üçü birden cengaver kesilip atlayıverdiler babanın tepesine..Kah tekme tokat giriştiler,kah gıdıklayarak,kah üstünde zıplayarak helak ettiler köpek balığı görünümlü kuzu babayı...

Kesti mi peki bu tepişme onları?Cıkkk..

Saklambaç oynayan kaleye mum diksin :)

Ben yumdum, saklandı diğerleri..RU once saklanıp,sonra açık etti kendini her zaman ki gibi :) yanı sıra gammazladı zevkle her birini.Yaptığı cezasız kalmadı elbet,oyun dışı bırakıldı kuralları ihlal ettiği için.Tepindi,söz verdi alındı geri..
Koca kazık anne-baba girdiği her delikte belli ettiler kendilerini.Ama çocuklar kadar şen, çocuklar denli heveskar oldukları her hallerinden belli idi...

Son beş dakka gongu çalınca keyifleri kaçtı çocukların,ancak saat 21:00 olmak üzereydi..Son bir oyunun ardından,sütlaçlarını yemek istediler ve mideye indirip kaseleri uyku öncesi ritüelleri gerçekleştirilip,okunacak kitaplar seçildikten sonra güç bela yataklara girildi.Ohhhhhh...

Biri dedi "önce ben okuyacağım",diğerleri "hayır ben,ben"...

YA başladı çoğunlukla olduğu gibi:) "Sıradan bir okul günü" ve "Kedi Adası" nı seçti okumak için.Her biri bir kediyi seçip kıkırdadılar yatağın içinde.RU "Sakar cadı Vini'nin talihsiz serüvenleri" ni aldı koynuna, ZE "Armağan getiren martı" yı.Ve YA başladı okumaya...Öpücüklerimi alıp çıktım yanlarından.

RU'nun favorisi bu kitap
Bu kitaptaki kedileri çok seviyorlar.
Her biri,en sevdiği bir kediyi kendi yerine koyuyor:)


Bu da benim favorim :)

Vakit bizim vaktimizdi.Doğru TV'yi açıp geçtim Kuzey'imin karşısına :)(bir tek bu diziye zaafım var ama napiimm :() Bir müddet daha kıkırdaşmaları kesilmedi.Peşi sıra YA gelip "anne uyumuyorlar" diye ikaz etti.Gittim yanlarına ve artık uyumaları gerektiğini,yoksa kendi yataklarına gitmek zorunda kalacaklarını hatırlatıp döndüm tekrar ekran karşısına.Derken sesleri kesildi.Yanlarına gittiğimde-her gece olduğu gibi- kiminin elinde, kiminin göğsüne bastırdırdığı kitabıyla sızıp kaldığını görüp gülümsedim.Ne şahane bir manzara...

Ve kurulup Neco'mla keyif koltuğumuza,tadını çıkardık gecenin geri kalanının sıcacık yuvamızda...

28 Kasım 2012 Çarşamba

35 gün...

Tam 35 gün olmuş yazmayalı.İyice boşladım seni blogcum;farkındayım.
Ama gel gör ki,yazmaya ne vaktim,ne mecalim,ne hevesim oluyor...

Öyle bir hengamenin içindeyim ki,koştur koştur bitmiyor(yalnız bu koşturmaların bünyeme kattığı +5 kilocuğun neyin nesi olduğunu idrakta hala zorlanıyorum o ayrı) :(

İşte ayrı bir tempo(işyerinde geçirdiğim vakit yetmiyor homeoffice de çalışıyorum ayrıca),evdekinden bahsetmiyorum bile,pehhhhh...

YA'nın ödevleri ayrı bir mesai.Çok şükür ki okumayı geçen yıldan öğrenmiş yoksa halim nice olurdu düşünmek bile istemiyorum.Ders yaptırma sorunu dışında ekstra üstüne düşmeye gerek kalmıyor zira kendisi zevkle okuma alıştırması yapıyor.Şükürler olsun ki okumaya çok meyilli bir çocuk;akşam kitapla yatıp sabah kitapla gözlerini açıyor.Bana da bu alışkanlığını beslemek için kitaplığını genişletmek kalıyor.Bundan da müthiş zevk alıyorum.RU ve ZE'de durumdan bolca istifade ediyorlar.Onlar okumayı henüz bilmeselerde resimlerden hikayeler uydurarak hayal güçlerini zenginleştiriyorlar, e tabi bende keyifle onları izliyorum.Hep hayal ettiğim gibi tuvalette bile kitap karıştıran çocuklara sahip olmak beni ziyadesiyle mutlu ediyor.


İlk ara karnemizi aldık ve herşey yolunda çok şükür.Öğretmenimizde oldukça memnun.Başlarda "derslerde çok konuştuğu" yönündeki şikayetleride azaldı,YA ile konuşmamız işe yaradı sanırım.Öğretmenini seviyor,arkadaşlarını da.Arada ufak tefek sürtüşmeler olmuyor değil,ama onları da hayata hazırlık aşamalarının birer basamağı addedip devam ediyoruz yolumuza...





 


Cumartesi sabahları folklör çalışmalarımız oluyor okulda.Sanırım okuma bayramına hazırlanıyor bu faaliyet.Başta -her yeni şeyde yaptığı gibi- önyargıyla yaklaşıp şiddetle katılmayı reddetse de,dahil olduğu andan itibaren "keyifliymiş aslında" deyip olumlandırıyor fikrini.Arada birkaç figür ipucu bile veriyor hatta..
Bir de bir kızdan hoşlanıyoruz sanırım;hem de fena halde.Utana sıkıla açık etsede uzun uzadıya bahsini etmiyor pek.Geçen cumartesi folklör dönüşü yolda konuşurken,öğretmenler günü nedeniyle aldıkları çiçeklerden birini kıza vermek istediğini kızara bozara söyleyince bende "sen Bengü Su'dan başka türlü hoşlanıyorsun sanırım"diye hınzırca gülümseyince daha bir kızardı rengi.Bende "hislerinde tuhaflık yok ki,olur bazen böyle" diye girip başladım kendi hikayemi anlatmaya:

"1.ci sınıftayken Ergin diye bir çocuğa karşı seninkine benzer şeyler duyumsuyordum.Onu görünce pek mutlu oluyor,heyecandan yerimde duramıyordum.Sürekli takılırdık birbirimize,tenefüs zili çalınca sınıfta birbirimizin peşinden koşar,yakalayınca sırtlarımıza vurup kaçar,tozu dumana katardık.Öğretmen "kim tozuttu sınıfı böyle?" diye sorunca sesimizi çıkarmaz muzipçe birbirimize bakardık.Arkadaşlarımızda hep bir ağızdan ihbar ederlerdi bizi,sonra ikimiz tahtanın önünde tek ayak üstünde durma cezası alır ama yine de vazgeçmezdik kovalamaca oyunumuzdan.Çok keyifliydi o günler"
diye anlatınca pek bir memnun oldu duyduklarına ve anında rahatlayıp çözülüverdi karşımda.Onlarda yapıyorlarmış aynını meğer,sürekli birbirlerine takılıyorlarmış aynı bizim gibi. Hislendim,çocukluğuma masumane duygularıma döndüm oğlum vesilesiyle yeniden...

YA kanadında durumlar stabil bin şükür. Öğreniyor,öğretiyor(okulda öğrendiklerini evde kardeşlerine bir nevi öğretmen edasıyla tekrar ediyor),azıyor,azdırıyor,dellendiriyor ve bol bol okuyor...

RU ve ZE ise büyük bir hızla abilerine ayak uydurmaya çabalıyorlar.RU zaten abi delisi.Dibinden ayrılmıyor,her ne yapacaklarsa beraber yapıyorlar.Mütemadiyen öpücüklere boğuyor abisini.Çoraplarını çıkarıp kapı pervazına tırmanıyor(bacak ağrıtmaca koymuşlar adını),koltuk,masa tepesi ayırmaksızın atraksiyonlar düzenliyor,abi ödevinden esinlenip bir heves ödev yapıyor,monsuno tokuşturuyor,yerden yüksek oynuyorlar bol bol,ve daha niceleri...
Ve ailece bir ritüel haline getirdiğimiz uykudan önce saklambacını unutmuyoruz tabi...



ZE'ciğim her zaman ki gibi tam bir sevgi böceği.Öğretmeni ve dahi sınıf arkadaşlarının velilerinin bile ortak görüşü çok anaç bir yapısı olduğu ve yaşından olgun hareket ettiği yönünde.Arkadaşlarını tıpkı bir anne şefkatiyle sarıp sarmaladığı ve öğretmeninin sağ kolu olduğu söyleniyor hep.Evde de öyle zaten.Kardeşlerine ablalık yapıyor çoğunlukla.Bana da her daim yardıma hazır ve de nazır.Dilerim bu meziyetlerini hiç kaybetmez güzel kızım.Kokoşluk mevzusu ise tam yol ileri...



Kısaca böyle bizde be blogcum...
Öyle bir hızla geçiyor ki zaman,hızına da yetişilmiyor,temposuna da...
Daha eve gidip yemek yapmam,sofra kurmam,mutfak toplamam,ödevlerle ilgilenmem,saklambaç oynamam,çocukları uyutmam,işten sarkan eksiklerim varsa-ki mutlaka oluyor-tamamlamam,ortalığı toparlamam,hergün mutlaka yeniden oluşan çamaşır dağını eritmem ve fırsat bulursam dinlenmem lazım...
Ha bir de bugün çarşamba yaa;

Kuzeyi'i izlemem lazım :)

Hadi bana eyvallah...

23 Ekim 2012 Salı

Gogıl;sen nelere kadirsin...

Öncelikle,şu GOOGLE 'ı tüm insanlığa kazandırarak EDİSON'dan sonra en çok dualarıma mazhar olan muhterem şahsiyetlere kazandıkları deste deste banknotları sonuna kadar hakettiklerini düşünerek milyon kez şükranlarımı sunar,YA'nın kendileriyle derin ve gayet samimane münasebetlerini gördükçe duyduğum kıvancı kendilerine ithaf etmeyi bir borç bilirim.
Şöyle ki;
Aklına takılan her soruda kılavuz bellediği saygıdeğer arama motoruyla aralarından su sızmıyor.Misal;
Geçen hafta kuzenimin kızının doğum günü münasebetiyle İzmit'e gitmemiz gerekiyor.O gün anneannemizde kalmışız ve babamız ufak bir iş için dışarda;dolayısıyla babamızın davetten henüz haberi yok.Ben de Neco'nun bunca kilometre yolu gözünde büyüteceğinden dem vuruyorum.Şöyle bir diyalog geçiyor aramızda:
G: İzmit buradan kaç km acaba?
YA: Anne ben bir dayımlara çıkıp gogıldan bakayım kaç km olduğuna.
G: :)
YA: Bir de Diyarbakır'a bakarım hem.
G: !!! ??? Diyarbakır mı? O nereden çıktı ki?Ne işimiz var Diyarbakır'la?Oraya mı gitmek istiyorsun?
YA: Büyüyünce askere oraya giderim belki..
G: hönk..!!! pek ileri görüşlü oğlum benim..
*
YA'yı okula anneannesi hazırlıyor.Ben çalıştığım ve YA'da öğlenci olduğu için okul saatine kadar anneannede.Oradan iyi anlaştığı bir arkadaşıyla beraber internette bir şarkı dinlemişler;beğenip belleğinde yer etmiş.Geçen akşam aklına gelmiş olacak:
YA: anne sen o şarkıyı biliyor musun? dedi.
G: "Hangi şarkı oğlum?"
Çeçereçeççe falan gibi birşeyler mırıldandı.
G: "Hayır oğlum bilmiyorum" dedim.Sahiden de hiç duymamıştım.
YA: "internetten bakabilir miyim?" dedi.
G: "Bak bakalım merak ettim bende" dedim.
Açtı,klavyeden birşeyler tuşladı ve "hıhhh buldum" diyerek gururuna eşlik eden zafer nidalarıyla gözlerinin içi parlayarak şarkının açılmasını bekledi.Ve müzik başladı:


Son gözdemiz bu şarkı ve haliyle yatıp kalkıp dinliyoruz;çoluk çocuk deli gibi coşarak dememe gerek yoktur herhalde...

Gogılcım sağolsun...

9 Ekim 2012 Salı

Rötarlı Okul Hikayesi...


 Okullar açılalı neredeyse 1 ay olacak ve ben hala toparlanıp YA'nın en özel anılarından biri olan ilköğretime  başlaması ile ilgili ufacık bir kelam edip,bir kare fotoğrafını koymadım ya,yazıklar olsun bana...
İşi gücü bahane edip,ettikçe de kendime dert edinip miskin miskin kalakaldım öylece.Neyse geç de olsa not etmeli artık.

Tatil rehavetini atlattıktan sonra YA'nın okul durumu gündemimizde yerini aldı.Göndermeyi tercih ettiğimiz okulla ilgili ikametgah sorunumuz vardı ve bunu bir an önce çözmeliydik.Her gün Neco'yu arayıp işleri hızlandırması için dürtüklüyordum zira vaktimiz dardı ve okul yönetimi bu konuda çok kararlıydı.Para konusu falan da mevzu bahis edilmiyordu.Tamamen kurallar kaideler dahilindeydi herşey.Uzunca süre verdiğimiz uğraşlar neyse ki okul açıldıktan iki gün sonra sonuç verdi ve kaydını yaptırdık YA'nın.
Uyum haftasının üçüncü günü başladı YA okula.Bende izin aldım o gün işten babasıyla birlikte yanında olmak için.Sınıf kapısına geldiğimizde tüm öğrenciler sıralarına oturmuş, kiminin yanında annesi, kimi yalnız bekleşiyorlardı.YA üç senedir kreşe gidiyor olmasına rağmen her okul değişiminde yaptığı gibi yine girmeyi reddetti sınıfa.Kapının önünde bekliyor ısrarla içeri girmeyi reddediyordu.Ne yaptık ne ettiysek sonuç vermedi.Neco bir yandan ben bir yandan döktüğümüz onca kelama rağmen nuh dedi peygamber demedi velet.Neco ve ben sıraya gidip oturduk ve çocuklarla sohbet etmeye başladık ki O'da ısınsın ve dahil olmak istesin diye ama ı-ıı hiç bir çaba sonuç vermedi içeri girmesi için.Bir yandan ağlıyor bir yandan da "ben bu okulu hiç sevmedim,buraya gitmek istemiyorum,duvarlarına tekme atacağım şimdi" gibi gerginlik yüklü ifadeler kullanıyordu.En son karşısında stresten ağladığımı hatırlıyorum.Sahiden ağladım çünkü sinirlerim bozulmuştu.Bu manzara karşısında benimle birlikte ağlıyor fakat yine de"numara yapıyorsun biliyorum" diye karşılık veriyordu zibidi.

Ve bu sırada öğretmenimiz girdi içeri.Görünce ciddi anlamda hayal kırıklığı yaşadım zira genç ve dinamik birini bekliyordum;daha doğrusu tercihim o doğrultudaydı.Tavsiye üzerine bir öğretmenin ismini almış fakat herkes onu tercih ettiği için yığılma olduğundan-ki öyle olmasa bile öğretmen tercihi kati suretle yapılamıyormuş-ne çıkarsa bahtımıza deyip beklemek durumunda kalmıştık.Şansımıza denk gelen öğretmen bende ilk intiba olarak pek olumlu bir izlenim bırakmamıştı.Gayet güleryüzlü,sevecen bir tutumu vardı fakat okulun ilk günüydü o gün,böyle olması gayet normaldi.Gelecek günlerin neler göstereceği isi tam bir muamma idi şimdilik.

Öğretmenin içeri girişiyle veliler ufak ufak dağılmaya başladı.Bir iki çocuk dışında(bunlardan biri YA) sorun çıkaran kimse yoktu.Herkes yerine muntazaman oturmuş, ciddiyetle hazır ve de nazır öğretmenden gelecek yönlendirmeleri bekliyordu.YA hala kararlıydı içeri girmemekte.Öğretmen yanına geldi ve ılımlı bir dille içeri davet etti fakat YA aynı kararlılığı öğretmenine karşı sürdürdü.Sonunda O da pes etti ve girdi içeri.Etraftaki insanlar bizi inceler olmuştu artık ve bu beni çok rahatsız ediyordu.Bir süre sonra öğretmen çıktı sınıftan, peşinden de sıra halinde öğrenciler.Okulu gezdireceklerdi çocuklara,son bir gayretle sıranın ucundan da olsa girmeye ikna edebildik YA'yı.Eğreti bir biçimde, son derece isteksizce serseri mayın gibi dolanıyordu okulu;bizde peşinden tabi.Müdür odası,katlar,kütüphane tek tek dolaştılar ve en son bahçeye çıktılar.Mendil kapmaca oynayacaklardı.Bı sırada farkettik ki YA ufak ufak ısınmaya başlamıştı sanki.Oyun bitip tekrar sınıfa girdiler ve artık YA için düğüm çözülmüştü nitekim ana sınıfından bir arkadaşıyla aynı sınıfta olduğunu farketti ve o dakikadan sonra ayrılmaz bir bütün haline geliverdiler.Sanki 15 dk önce kıyametler koparan çocuk kendisi değildi.Sohbet muhabbet geçirilen anların ardından eve gitme vakti geldi ve "ben bu okula gitmeye karar verdim" diyerek ayrıldı okuldan.



O hafta birer ikişer saatlik gidiş gelişlerle uyum sürecini tamamladık.Asıl ciddi başlangıç pazartesi günü olacaktı.İşe gidiyor olmam dolayısıyla oğlumun okulla ilgili ilk deneyimlerinde yanında olamayacak olmak beni ziyadesiyle üzüyordu.En azından ilk haftasında birlikte olabilmeliydik diye çok hayıflandım fakat işe başlayalı kısa bir süre olduğu için bu çok da mümkün değildi.Kaldı ki çok yoğun günler geçiriyordum iş yerinde,değil bir gün birkaç saatlik yokluğum işleri daha içinden çıkılmaz hale getirebilirdi.Bu haller içinde YA'yı babanın emin ellerine teslim edip işyerinin yolunu tutmak zorunda kaldım.

Anasınıfından tanıdığı arkadaşı Hazar ile...

Şimdi herşey yolunda.Yani YA o ilk gün ki gibi krizleri tekrar etmedi hiç.Severek gidip geliyor okula.Fakat şimdi başka problemlerimiz var.Mesela huylarımızın fena halde değişmesi gibi...
Devam edeceğiz...
:)

8 Ekim 2012 Pazartesi

Otuz beş...

Sözüm ona yolun yarısına erişmiş doğum günü çocuğuna...



35 değil 25 im ben bir kere ;)

29 Eylül 2012 Cumartesi

Gecikmiş tatil notları...

Yazın gelişi, hemen hemen tüm blog ve blogerlarda olduğu gibi bende de yazma kısırlığına sebep oldu.Ne giriyorsa bu bünyeye, el klavyeye gitmiyor dahası  düşüncesi bile üşendiriyor insanı.Bir yandan "yaa şunları da yazmalıyım,bunları atlamamalıyım,şunu mutlaka not etmeliyim"diye plan yaparken, öte yandan yazma işi gözde büyüdükçe büyüyor,yazamadıkça da kendine dert edinip gerilmeye sebep olan çelişik bir hal alıyor bu iş.
Velhasıl, gelince yaz ayları gevşiyor Gönül'ün yayları :)
Neler oldu bu yaz kısaca bir özet geçeyim.
Bol bol bahçede,parkta,gezmede vakit geçirildi.
Temmuzun son haftası ansızın gelen bir iş teklifiyle tekrar sahalara dönüş yaptım.Ramazan ayıydı ve ben keyifli bir ramazan geçiriyorken bir anda gergin iş ortamının içinde buluverdim kendimi.Tatil planlarımızında suya düşmüş olması çok üzdü hepimizi.Ters bir zamanlamaydı belki ama iyi de geliyordu bir yandan bana.İşe girdikten birkaç gün sonra tatil ile ilgili programımızı anlattım yöneticime ve "sorun yok,gidebilirsin" demesiyle keyfimiz yerine geldi.
Bayramın ikinci günü hazırladık valizlerimizi,yükledik tablete yolluk niyetine çizgi filmleri, atladık arabamıza ve üç çocukla ilk tatil deneyimimizi yaşamak üzere Kemer'e doğru yola çıktık.Oldukça keyifli bir yolculuk oldu.Aracımızın elverişli durumu sayesinde çocuklar için salon salomanje bir yatak hazırladık; kah gerine gerine yatarak kah çizgi film izleyerek tamamladılar onca uzun yolu.

Göynük'te yol kenarında bulduğumuz salaş bir köy kahvaltısı mekanı..

Tahmin ve endişelerimizin aksine şahane bir 6 gün geçirdik.Çocuklar bizi hiç ama hiç üzmediler.Hep imrendiğimiz yabancı aileler ve çocukları gibi birbirimizden bağımsız, son derece relaks ve her birimiz için çok eğlenceli geçti tatil.Çocuklar ne istedilerse yaptılar,bende hemen hemen hiç müdahale etmedim.Daha gitmeden söz vermiştim onlara ve kendime "ne yaparlarsa yapsınlar,ne isterlerse, ne zaman isterlerse, ne kadar isterlerse öyle olsun,hiç olmadıkları kadar özgür ve rahat olsunlar,canları ne isterse o olsun" diye ve sözümü de tuttum çoğunlukla.Yola çıkarken aldığımız atıştırmalık arasında cips vardı mesela sırf onlar için;)  Otelde de dilediklerini yiyip içtiler(kola ve hatta nescafe bile).Kendi yiyeceklerini kendileri seçtiler, sıraya girip kendileri aldılar...









:)

Suyu çok sevdikleri için tüm gün havuzda ve denizde idiler.Havuzu daha fazla tercih ettiler.Ya artık yüzmeyi öğrendiği için özgürce yüzdü kendi kendine.Paletle yüzmenin rahat ve seriliğini farkettiğinden ayaklarından çıkarmadı hiç.Öyle ki kaydırağın merdivelerinden bile ciddi efor sarfederek paletle çıktı.
Akşamları, otelin son derece profesyonel animatörleri sayesinde çok eğlenceli vakit geçirdi çocuklar.Mini club ın vazgeçilmez üyeleri oldular.
RU her zamanki rahatlığı ve sosyalliği sayesinde bir sürü arkadaş edindi kendine.Bizden bağımsız sürekli kendinden yaşça büyük olan arkadaşlarının peşinden gezindi durdu.Arada yanımıza elinde(arkadaşlarının aldığı) dondurmayla gelip  rapor verdikten sonra yanlarına döndü tekrar.Kimi zaman langırt başında,kimi zaman kovalamaca oynarken,kimi zaman havuzda su savaşı yaparken  gördük onları.Eğlendiği her halinden belliydi.

RU'nun her fırsatta peşinden koşturarak "çıplak ayaklı bebiş" ismini takıp pek sevdiği Rus kızını sıkıştırışı...




Her şartta,her mekanda uyunur...




ZE ise tüm otelin gözdesiydi.İyiden iyiye uzayan kıvır kıvır saçları sayesinde tüm dikkatleri üzerinde topladı.Hele animatör bir abisi peşini hiç bırakmadı ZE'nin.Bizim kız pek yüz vermedi kimselere,ağır ve mağrur gülümsemekle yetindi sadece :)
Çok güzel dostlar edindik birde.Ankara'dan bir çift ile bolca vakit geçirdik,güzel sohbetler ettik.Son iki günse iki aile daha dahil olunca aramıza eve dönmek çok zor oldu  hepimiz için.İlk biz ayrıldık bu gruptan ve arkamızdan su dökerek uğurlamadıkları kaldı bir tek :)
Bu tatil bize çocukların artık büyüdüklerini kanıtlayan önemli bir gösterge oldu;ve aslında O'nları çokca sınırlamayınca aslında ne de uyumlu ve sakin olduklarını gösterdi bir kez daha.Keşke hep böyle rahat bir ebeveynlik sergileyebilsek ama olmuyor işte.Tatil bitince büyü bozuldu ve tekrar döndük özümüze :(
Bunca keyifli 6 gün sonunda üstelik gecenin 2 sinde eve dönüp sabah 6 da iş için kalkmak kabustan öte idi benim için.Üstelik havanın kasvetli durumu,bir de üstüne öğleden sonra genel müdürle yapılacak toplantıya iştirak edecek olmak, tatil modundan sıyrılma konusunda ŞOK etkisi yarattı bende.Günü nasıl tamamladım bende bilmiyorum..
Şimdi sırada YA'nın okul meselesi vardı...

27 Eylül 2012 Perşembe

Sonsuzdan biraz az...

Akşam üstü YA ile aramızda geçen, benim için son derece kıymetli diyalog:

-Annecim seni çok seviyorum.
-oooo çok sevindim bunu duyduğuma,bende seni çok seviyorum oğlum;hem de canımdan çok,
-Sonsuzdan 45 çıkarsa kaç kalır anne?
-hımmm,sonsuz-45 kalır herhalde (abuk bir cevap olduğunun farkındayım)
-Neden sordun?
-Ben seni o kadar seviyorum işte.Sonsuz Allah'a olan sevgim,-45 de sana olan sevgim;yani Allah'tan biraz az,
- :) :) :) Yaradana bin şükür...

Related Posts with Thumbnails