30 Eylül 2011 Cuma

Ruhuma İlaç Niyetine...

Birkaç gün önce,yaklaşan doğum günüm için bir resim yapmasını istedim YA'dan.
Biraz emrivaki oldu belki ama, O'nun kalbinin tüm saflığı ve tertemiz sevgisiyle ortaya işte bu resim çıktı.



Şimdi bu resme bakıp bakıp,bugünlerde fazlaca kırgın olan ruhumu,rehabilite etmeye çalışıyorum.

____________________________________________________________________

Resmin meali:


1 - YA'nın bana hediyesi olan kolyem.Ne denli değerli olduğu,evin boyutuna eşdeğer oluşundan belli.
2 - Kolyenin içine nasıl sığdığı muallak,hediye paketi.
3 - Aslında,nazarımda en büyük hediye addettiğim,YA'nın ta kendisi...

22 Eylül 2011 Perşembe

Uzuunn bir hikaye...

Epey müddet önce ilk annelik deneyimlerimle ilgili şu yazıyı yazmış ve ne denli saplantılı ve paranoyak bir anne olduğumun bir kez daha ayırdına varmıştım.

İlk olmasının verdiği heyecan ve tecrübesizliğin üstüne,o güne dek yaşamadığım en eşsiz duyguları yaşıyor olmanın hazzı eklenince,görmediğin oğlu olmuş muhabbetine döndü benim çocuk büyütme maceram.

Öyle zannediyorum ki Allah, hem kendime hem de bilhassa çocuğa verebileceğim zararlardan mütevellit, tez elden ikinci hatta üçüncü bebeği gönderdi bana ki,meşgalem çok olunca,fazla didiklemeye fırsat bulamayayım diye.
Öyle de oldu nitekim...

Evet ikinci çocuk için fazla ara vermeyi düşünmüyorduk,kardeşi olacaksa arada çok yaş farkı bulunmamalıydı,yoksa ne anlamı vardı kardeş olmanın.Nesil farkı,kişiler arasında ki paylaşımları azaltan etkenlerden biri değil miydi?

Kardeşler arasındaki en uygun yaş farkı aralığı hakkında bilgi edinmek için sürekli netten,kitaplardan yardım alıyordum.Ama en uygun kararı kalbimin sesi verecekti aslında.
Bende farkında olmadan onun sesini dinlemiştim...

YA henüz 21 aylıktı.En şahane dönemlerini yaşıyor,onun çok zor bir çocuk olmamasından dolayı işin keyfini çıkarıyorduk.Belki de bu nedenle idi ikinci çocuğa sıcak bakışım.
En yakın arkadaşlarımdan biri de ilk bebek için kolları sıvamıştı.İlk birkaç ay sonu hüsranla biten bekleyişleri oldu.Üzülüyordu bu nedenle.O günlere denk geldi işte benim hamilelik haberim.

Hiç ihtimal vermediğim bir anda,"değildir ama yine de bir bakayım" deyip test alarak döndüm işten o akşam.Eve gelip uyguladım hemen testi ve silikte olsa çift çizgi beliriverdi anında.Kelimenin tam anlamıyla ŞOK olmuştum.
Hani istiyordum?Hani çok ara vermemekti niyetim? Ne oldu şimdi,neden böyle içim kıyıla kıyıla ağlıyordum?

Kapı çalındı o anda,gelen Neco idi.Yüzümün şeklini ve şişen gözlerimi görünce şaşkına döndü.Şüphelerimi biliyordu ama kendimi bile inandıramamışken O nasıl bilsindi ki ne olup bittiğini...
"Ne oldu,ne bu halin?" diye sordu.
Testi gösterdim.
"Hamile misin yani?" dedi,biraz şaşkın,biraz tedirgin ama yine de benden daha iyice.
"Evet ama silik biraz,emin olamıyorum,bir tane daha alıp gelsen dedim" aslında son derece emin bir halde.
Derhal gidip bir test çubuğu daha alıp geldi Neco.Hemen uyguladım ve sonuç aynıydı:
Çift çizgi...
Artık kuşkuya mahal yoktu,herşey açık ve net ortadaydı.İkinci bebek gelmek için bu zamanı uygun görmüştü.(asıl sürprizden habersiz)

O gece çok zor geçti.Düşünmekten uyumak pek mümkün olmadı.Mütemadiyen ağlıyor ve başıma gelecekleri düşündükçe huzursuzlanıyordum.Bu hal içinde sabahı zor ettim.Sabah uyanınca kendimi hiç iyi hissetmedim.Kafam,beynim,düşüncelerim ve tüm uzuvlarım ayrı telden çalıyordu.Ben ise bu hengameye ayak uyduramıyordum.İşe gidecek gücü ve isteği kendimde bulamayınca en iyisi bugün evde kalmak diyerek işi asıp tüm günü yatakta geçirdim.

Düşündüm,düşündüm,düşündüm...
Boşa koydum dolmadı,doluya koydum almadı misali,içinden çıkamadım düşüncelerimin.
Anladım ki hazır değildim ben ikinci bebek için.Daha çok küçüktü yavrum,bana ihtiyacı vardı henüz.Geçireceğimiz çok güzel zamanlar vardı önümüzde.Hayallerim vardı yapacaklarımıza ve O'nun geleceğine dair.İkinci bir bebek ne kadar mani olabilirdi ki tüm bunlara diye geçirdim içimden ve tahayyül ettiklerim boğazıma bir yumru gibi oturuyordu.
Hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı artık...

Ertesi gün biraz zoraki de olsa alıştığımı farkettim bu fikre ve hemen doktor randevusu almak için kolları sıvadım.Fakat doktorum o denli yoğundu ki,ancak 10 gün sonraya randevu verebildi bana.
Bu da bir işaretti sanki,daha sonra farkettim.

Bu 10 gün boyunca sürekli gelgitlerim oldu.Bundan sonrasının nasıl olacağı konusunda,kah müspet ama umumiyetle menfi hayaller kurguluyordum zihnimde.Sadece bir kızımın olması ihtimali cezbediyor ve heyecanladırıyordu beni.Bunun için sürekli dua ediyordum Allah'a.Sağlıktı önemli olan elbet ama kız çocuk isteğim öyle baskındı ki,temennilerimin ilk sırasında yer almasına mani olamıyordum bu nedenle.

Artık çevremdekilere de duyurmuştum haberi.En çok da bebek isteyen arkadaşım şaşırdı bu işe.İnanamadı bir türlü."Ben beklerken,haber senden geldi,özendin galiba sen bana" diyerek dile getirdi şaşkınlığını.Ama O'nu daha fazla şaşırtacağımdan haberi yoktu henüz:)
Hoş benimde yoktu yaa...

Etrafımda duyan herkes,bunun çok güzel bir haber olduğunu ve en iyisini yaptığımı dillendiriyorlardı ısrarla.
Hepsinin ağzında tek bir cümle vardı sözleşmişler gibi:

"Beraber büyürler işte,ne güzel"

En zoru anneme söylemek oldu benim açımdan.YA'ya O bakıyordu.Nasıl derdim şimdi ben "anne ben yine hamileyim" diye.İkisine birden bakabilecekmiydi.Kreş çağında değillerdi henüz,yardımcı meselesi ise hiç anneme göre değildi.Israrla "Ben yardımcı falan istemem,yapamam ben başkasıyla" diyordu.

Ne olacaktı o zaman?Bu çok endişelendiriyordu beni.Utana çekine,ıkına sıkına aradım annemi işyerinden.Söze nasıl gireceğimi bilemedim.Ik mık ettim,sonunda zor da olsa girdim lafa.Önce kısa bir süre sessiz kaldı,şaşırmıştı haliyle.Ardından "Olsun canım ne var,bakarız O'na da" dedi.

İşte o andan sonra benim için herşey çok daha kolay kabul edilebilir hale geldi.Öyle rahatlamış,öyle bir yükü atmıştım ki üstümden,olumlandı herşey bir anda.Önümde ki karanlık perde aralandı,ışıklandı tüm düşüncelerim.Güneş açtı fırtınalar kopan yüreğimde,hafifledikçe hafifledim,yetmedi,kesildi ayaklarım yerden...

Derken randevu günü gelip çattı.Sabah hazırlandık Neco ile.Ve YA'yı da aldık yanımıza.Bir de kamera,kardeşini ilk gördüğündeki tepkisini kaydetmek için.Çıktık heyecanla yola...
Arabada giderken Neco'ya döndüm ve aynen şu cümleyi sarfettim:

"Neco bir bakmışsın ikizmiş.Ne yaparsın?"

Dün gibi hatırlıyorum bu sözleri.Unutmak mümkün mü?
Annelerin içine doğarmış ya,doğmuştu benimde içime bir anda sanki.Üstelik hamile olduğumu öğrenmeden bir kaç gece önce de rüyamda görmemiş miydim,bir oğlumun olduğunu ve onu emzirdiğimi?Süt öyle çoktu ki,bebek yetişemiyordu emmeye ve sağa sola fışkırıyordu,taşıyordu resmen.Bu da tarafımdan daha sonra bebeğin çoğul oluşuna yorulmamış mıydı?

Neyse,Neco ikiz olma ihtimaline yönelik düşüncelerime,

"Aman aman tek olsun,iki tane ile uğraşmak zor olur,bir de YA var altından kalkamayız" diye karşılık verdi.
Ee haklıydı da.Bu düşüncelerle vardık hastaneye.Doktorun odasına girdiğimizde,şaşkınlıkla karşıladı bizi.Daha ne kadar süre geçmişti ki birinci gebeliğimin üstünden.
"Hayırdır,niye geldiniz?" dedi.
"İkinci geliyor" dedik.
"Ne aceleniz vardı ki,erken değil mi daha ?" dedi.
"Kısmet" dedik gülümseyerek.
Ardından bizi ultrason odasına aldı.Kamerayı hazırlamış bekliyorduk.
Aleti karnıma koydu veeeeeee.....

 

İşte asıl şimdi hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı....

21 Eylül 2011 Çarşamba

Hastalık sezonu / Gelişimlerimiz

Yazın gelişi ile birlikte güle oynaya sezon finali yaptığımız hastalık illeti,sonbaharın merhaba deyişiyle birlikte  kaldığı yerden,hem de görkemli bir biçimde açılışı yaptı.

Salyalar,sümükler,aksırık tıksırıklar falan filan...
Neyse ki şimdilik ateş,kusma vs.. yok
Allah muhafaza...

Pazartesi göndermemiştim okula,dün daha iyicelerdi gittiler,bugünde gönderip göndermemekte kararsızdım.Burun akıntıları devam ediyordu,hafif öksürük eşliğinde.Kararsızlığım 11:30'a dek sürdü.Ama baktım ki yaramazlığa yetecek derecede enerjiye sahipler,keyifleri de oldukça yerinde,üstelik benimde boğazımda ağrı var,hadi yarım gün gidin bari dedim biraz bencilce de olsa...

Umarım daha az hastalık geçiririz bu kış.Nitekim çocuk sayısı 3 olunca,yarattığı kriz epey sarsıyor ruhu ve bünyeyi.Allah dermansız dert vermesin önemli olan bu elbet,ama grip bile olsa hastalık, üç çocuğun nazları niyazları feci yoruyor insanı.

Bu arada bu sabah itibariyle gelişimlerimiz aynen şöyle:

YA:  5 yaş 7 ay 2 hafta ve 1 gün

Boy : 115 cm
Kilo : 22,5 kg


RU : 3 yaş 2 ay 4 hafta

Boy : 102 cm
Kilo : 17 kg

ZE : 3 yaş 2 ay 4 hafta

Boy : 98 cm
Kilo : 15,8 kg

RU, YA ile mukayese edildiğinde açık ara önde gidiyor.YA'nın 3 yaş 6 aylıkken ölçtüğümüz boyuyla RU''nun şu an ki boyu aynı.Yani YA'ya göre yaklaşık 4 ay önde.
Aynı şekilde ZE ile kıyasladığımızda şu an itibariyle 4 cm fark var arada.Doğduğundan itibaren hep önde gidiyor.Cinsiyet farkınında bunda etken olduğu bir gerçek.
Amaaaannnn sağlıklı olsunlar da önemli olan o.

20 Eylül 2011 Salı

Elektrikli sabah...

Daha dün,
Ben değil miydim,evde ki curnunanın,mutlu sonla biten pembe dizi kıvamında yaşanan,huzur veren cıvıltısından bahseden.
Eee ne oldu şimdi ne değişti yani?
Pembe dizi dediysek aldanılmasın,ordaki yaşamlar bile hep toz pembe,öpüş kokuş,kahkaha cümbüş nefasetinde değildir elbet.En baba entrikalarda ordan türememişmidir esasen.

Bu sabah bütün negatif elektrikler bizim evde sözleşmişler,yetmemiş aralarında kumpası da kurmuşlar,hazır olda uyanmamızı bekliyorlarmış meğerse.
Benim tuhaf bir huzursuzlukla uyanmamla birlikte,el ele verip atağa kalktılar bir anda.
Önce huzursuz uyanışımın nedenini anladım.Sıcak sıcak bir ıslaklık hissi idi buna neden olan.Ama yok yok bunu ben yapmış olamazdım.
Evet kontrolümü kaybettiğim oluyordu bazı anlarda ama kaslarıma,özellikle de malum kaslarıma son derece hakimdim,buna kuşkum yok :)
Soluma doğru dönmemle,sebebini anlamam bir oldu.Yatakta iki değil tam dört kişi yatıyorduk.Ve beni taze taze sulayan da,yanımda yatan ( ismi lazım değil ) sıpaydı.Halletmiştik bu sorunu aslında ama dün akşam kendisinin de dile getirdiği şekilde,tam 3 bardak su içerek uyumuştu ve muhtemelen bu tedirginlikle uyuduğundan,korktuğu başına gelmişti.

Aslında bu duruma son derece hoşgörüyle yaklaşan ben,artık hallettiğimizi düşündüğümden olsa gerek,bu kez fazlaca tepki verdim.Söylendim de söylendim...Hayır kendi yatağında yapsa sorun değildi,koruyucusu vardı yatağının,lakin sabotaj yapar gibi gelip bizim yatağı ıslatması,üstüne asıl sabote ettiği benmişim gibi,beni bir güzel sulaması sigortalarımı attıran asıl nedendi sanırım.

Hemen üstünü çıkarmasını tembih ettim.Kalktı odasına doğru yöneldi.Orda değil banyoda halletmesi gerektiğini sert bir şekilde dile getirdim.Ama O çoktan pijamasını çıkartmış yere atmıştı bile.Bu beni biraz daha gerdi.Sesimin tonu giderek yükselmeye başladı ve kaptığım gibi banyoya soktum.Duş esnasında bir dolu serzenişte bulundum.O ise "dün gece çok su içtim ya ondan oldu bence" diye özrünü dile getirdi yine.

Banyodan çıkıp üstünü giydirdikten sonra,üstüne fazlaca gittiğimin ayırdına vardım ve sarıldım bu kez.
"Arada olur tabi böyle şeyler.Yatmadan önce daha az sıvı tüketsek daha iyi olacak bence,bu gece daha dikkatli olacağına eminim" diyerek biraz gönlünü almaya çalıştım.
O da başını sallayarak tasdik etti.

Peşi sıra,ıslak yatağı çamaşır suları ile silmekle meşgul iken,içerden paldır küldür gelen sesle irkildim.Mutfakta kahvaltı hazırlayan babamız,derhal duruma el koydu ve gelen sesin,YA'nın,içinde boya kalemleri bulunan kutuyu almak isterken,bulunduğu yerden aşağı düşürmesinden dolayı çıktığı anlaşıldı.

İşimi bitirip yanına gittiğimde,toplamak için yardım ederken,yanı başımda duran dolaba çarpmamdan mütevellit  oluşan sarsıntıyla,şangırtılar eşliğinde,dolabın içindeki koskoca kadehin paramparça olduğunu gördüm.Cinlerim kat be kat tepeme üşüşüyordu.Yine de azıcık teskin etmeye çabalıyordum kendimi.
"Güzel düşün güzel olsun" felsefesiyle...

Tuz buz haline gelen cam parçalarını toparladıktan sonra kahvaltıya oturduk nihayetinde.Ama bu asıl zor dakikaların startının verildiği andır her seferinde.

"Hadi"lerle başlayan,"yapma"larla süre giden,önü arkası kesilmeyen tehditvari konuşmaların havada uçuştuğu,tonlamaların alçalıp yükseldiği,zaman zaman anne-babanın bile lafla birbirine girmeye teşebbüs ettiği dolayısıyla gerim gerim gerilerek davula döndüğümüz sancılı kahvaltı sürecini de bir şekilde atlattık.Ama o art niyetli elektrik kümeleri artık tamamen üzerimize çullanmıştı.

"Herkes banyoya dişler fırçalansın hemen" direktifiyle beraber banyoda aldılar soluğu.Ama diş mi fırçalıyorlar,anlamsız bir dolu kelimeler yığınıyla birlikte atılan kahkahalarla ,bizimle dalga mı geçiyorlar anlamadım ya,neyse...

Üstlerini değiştirirken,her seferinde olduğu gibi,kah balkona kaçıştılar,kah salona koşturdular,kah "ben bunu giymek istemiyorum" yahut "ben okula gitmek istemiyorum" diye ayak sürüdüler, velhasılı kelam artık parmak uçlarım uyuşmaya,vücudumda ne kadar kas ve sinir varsa kaskatı kesilmeye,beynim karıncalanmaya başlıyordu ki ayakkabılarını hızlıca giydirip,kovmaktan hallice ama son anda öpücükle,çıkıp gittiler evden...

Ben de bittim.

Ya sonra...???

YAŞASIN SESSİZLİKLE GELEN HUZUR...

Bu şarkı * da sabah ki karmaşanın ardından,karşıladığım huzura ithaf olunur.



* Yaşar Kurt toy günlerimin en can alıcı hatırasıdır benim için.Bu nedenle hep huzur ve mutluluk hissi uyandırır bende...

19 Eylül 2011 Pazartesi

AYMAZ ANNE...

Çok hayıflandığım oldu bugüne dek,çok keşkelerim...

Ne boş,ne gereksiz,ne aptalca olduğunu anladığımda (şükür ki en azından anlayabiliyorum) duyumsadığım pişmanlık hissi, aslında sahip olduklarımızın ne denli kıymetli ve bu güzellikleri emanet etmek için Yaradanın bizi seçmiş olmasından ötürü ne şanslı olduğumuza, her daim şükretmem gerektiğini hatırlatıyor.

Yeğenleri altında ezilen dayı...
Beraberken öyle mutlular ki...
ve bize o kadar az ihtiyaç duyuyorlar ki...

Keyifle gülüşmeleri,anlamsız bir dolu kelime ile kendilerine eğlence yaratarak kıkırdaşmaları,
birinin gözleri önünden uzaklaşmalarını anında hissedip nerde olduğunu sorgulamaları,
alt alta üst üste oyunlar kurmaları,
el ele tutuşup birlikte yakındaki markete giderek dondurma almaları (arkalarından takip edildiklerini bilmeden),
kimseye ihtiyaç duymadan,sıkılmadan bunalmadan kendilerine aktivite yaratmaları,
birlikte duşa girip birbirlerini yıkamaları,
birbirlerinin ihtiyaçlarını gidermeleri (su,meyve vs..) 
dişe diş,kıyasıya didişseler bile anında barış imzalayarak,anne-babaya karşı ittifak kurmaları,
birinin canı acısa,diğerinin en samimi,masum ve tertemiz duygularıyla yanağını okyaşarak,yaralarını sarmaya çalışmaları (kimi zaman,canı yananın taze hisleri nedeniyle,sert bir tekme ile karşılansalar bile) vs vs vs...


Kardeş olmanın keyfi,tadı,huzuru bambaşka...

Düşünüyorum da,

Hamilelikle birlikte,kendime zehir ettiğim şu 4 yıl,meğerse akılsız başımın,kendime verdiği en büyük ceza imiş.
Kendim etmiş,kendim bulmuşum,
Dertsiz başıma dert açmışım,
Durduk yere stres üstüne stres yaratmışım,
O (YA) halinden gayet hoşnut iken,hayatının en büyük hediyesine,dahası hediyelerine (hemde farklı cinsiyetlerde) sahip olmuş iken,
Ben acabalarla, paranoyak,dengesiz,histerik bir tipe bürünmüş,
tadını doyasıya çıkarmam gereken zamanları,per perişan geçirmeye,anneliğimi gittikçe içinden çıkılmaz zıvanalıklara dönüştürmeye çabalamışım...

Zavallısın sen demek geliyor içimden,
ZAVALLI...

Oysa ki her kula nasip olmayacak bir şansmış bana verilen,
NE AYMAZMIŞIM...

12 Eylül 2011 Pazartesi

Mini Konser...

Müzik kulağı çok iyi ZE'nin.
İlk duyduğu şarkının melodisini anında kaydediyor hafızaya ve bir daha ki dinleyişinde,ilk tınıda anlayıveriyor hangi şarkı olduğunu.
Bu konudaki kabiliyetini benden aldığı muhakkak.
Sesi,bana gelecekte karşılacaklarım konusunda ipuçları veriyor ufak ufak.Öyle gür ve yüksek perdeden çıkıyor ki sesi,konuşurken bile bazen kulaklarımızı tıkamak zorunda kaldığımız oluyor.
Ağladığında ise halimiz içler acısı:)
Gerek hobi ,gerekse eğitim ve meslek seçimi olarak müziği benimsemiş olursa ilerde,mutlak suretle hep destek tam destek olarak arkasındayım sonuna dek.
İçimde kalan ukteden belki de...
Sanatın hangi dalına gönül verirse çocuklarım,en büyük alkışı ben tutacağım onlara...
Sanatla ilgili olan nesillerin,ne denli aydınlık yollar açtığı aşikar zira.

İşte ZE hanımın ilk solo çalışmalarından bir örnek,
Yolun açık olsun sevgili kızım:)


Pazar Keyfi...

Pazar günü babayı denetimcilere kaptırınca kardeşim yetişti imdadımıza.
Buluştuk ama kendisi YA'yı da alarak maça gitmeyi tercih etti,bizde kuzenlerle kız kıza takılalım dedik.İyi de ettik.Sakin ve keyifli bir pazar muhabbeti oldu...

İşte bu günden enstantaneler...

Güzel kuzenler ,




ZE çok sevdiği oyun parkında etrafı izlemede...


Bu da anneye gönüllü poz...


Küsme nöbetlerinden birinde,aklı sıra benden saklanıyor.Yalnız verdiği frikik pek bir cömert...


Anneyi de çekmek istedi elbet...


Bir poz kesmez...


ZE makinayı kapıp tüm restaurantı milim milim çekti.İlk fotomodel bizdik tabi...




Hacer sevgisi...


Kendini çekmekten öyle keyif alıyor ki.Makinayı nerdeyse ağzına sokacak...


Uzaktan görünüm...


Çocukların favorisi Trombolin...


Keyiften mest halleri...


Yorulmak nedir bilmediler...


Elinden gün boyu makinayı düşürmedi...


Zoraki pozlamalar...


Baba nihayet işlerini bitirip yanımıza geldi,bir müddet beraber oturduk ve
artık gitme vakti.
ZE yorgun ve uykulu...


Baba omzu gibisi yok...


Bu da marina hatırası...



Baba kız maket tekne seyirinde...


Giderayak...


Veee arabaya biner binmez uykuya yenik düşen küçük hanımın yorgun bedeni...Şoför koltuğunda çünkü almak istediğimde babamın kucağında oturacağım diye kıyametleri kopardı.Bizde uyumasını bekledik...


Kendinden geçiş...


Bu video da trombolinde keyif ederken.O denli keyifliydi ki resimle ortaya dökülmezdi elbet.


Bir hafta sonu daha böyle geldi geçti işte...

10 Eylül 2011 Cumartesi

Rüzgar'ım;

Rüzgar'ım canım oğlum;

2 saat kadar önce,babanın yarında çalışacak olması (potansiyel müşteri denetimleri varmış pazardan başka gün yok ya ııııı:() nedeniyle ananeniz bana kıyamayıp seni götürmek istedi.
Seni,çünkü iki erkek velet beraberce çok azıyorsunuz da ondan.

Yamaç'ın bu konuda ki tepkilerini biliyorsun.Asla başka bir evde (bu ananenizde olsa) biz olmadan kalmak istemiyor.Öyle bir zaafı var bize karşı.
Sen kalabiliyorsun,çünkü bebekliğinden beri ananen,senin ve Zeynep'in  ikinci anneniz oldular.
Çoğu gün siz ağlıyorsunuz O'nun arkasından ananenizle gitmek için.Hatta bugün senin ardından Zeynep epey süre
"Ananem neden gitti?" diye salya sümük ağıt yaktı.
"Ben onu çok seviyorum amaaaaa" diye diye...

Ama bugün gitmek istemedin ilk kez.Ananen epey dil döktü ikna edebilmek için.Bir sürü de vaatte bulundu,dondurma,park,çikolata,oyuncak...

Cezbetmedi hiçbiri seni,istemedin işte.

Bende gitmeni istedim ne yalan,ananene destek oldum ikna çabalarında,

Ama sen "hayır" diyordun ısrarla.


Büyüyorsun artık,kardeşlerinle paylaşımların arttı,sıkılmıyorsun bu nedenle hiç evde,ondan uzaklaşmayı istemeyişin evden.Beraberken öyle mutlusunuz ki,kavgalarınız da hiç eksik olmuyor ama saniyesinde unutuyorsunuz her seferinde.Bu benim hoşuma gidiyor ziyadesiyle.Sizi sarmaş dolaş gördüğümde,keyiften süzülüyorum bulutların üstünde.Dualar ediyorum Allah sizleri hiç ayırmasın,hep böyle keyifle muhabbette olun diye.


Neden sonra kabul ettin "tamam" dedin,dayanamadın sanırım daha fazla ısrarlara.
Ya da "annem beni istemiyor  diye mi düşündün yoksa?"

Sakın böyle düşünme bebeğim,canımdan çok seviyorum seni biliyorsun.Sen ve kardeşlerin benim için herşeyden öte.Ne denli düşkün olduğumu bilirsiniz size.Ama bazen nefes almaya da ihtiyacı var bu annenin değil mi?Yoksa pili bitiyor yolun yarısında.

Giderken öyle bir laf ettin ki,gittiğinden beri taş gibi oturdu içerime.Soluk alamadım uzun süre.
Bu nedenle belki de,
"Gel gitme yavrum,başederim üçünüzle de" diyemeyişim.

"Neydi annecim canını acıtan?" dersen söyleyim hemen:

"Ama ben seni özlerim" dedin ayakkabılarını giymiş,kapıdan henüz çıkmış iken

Kimsenin sözlerini duymasını istemez gibi fısıltıyla söyledin bunu bilmem neden?

Bu nedenle defalarca kez tekrar ettirişim tam olarak anlayabilmek için söylediklerini.Belki de anladım da içimi yakan kelimeler,bedenimi de kasıp kavursun,yangın yerine çevirsin diye yineletişim.

İdrak edişimde nihayet,sarıldım sana sımsıkı.

"Bende seni çok özlüyorum bebeğim" dedim,"hemde çok."
"Baban işi biter bitmez alacak yarın hiç merak etme"
"Tamam annecim" dedin ve döndün arkanı,bindin asansöre,

Bende arkandan uzun uzun baktım öylece...
Yetmedi balkona çıktım seyrettim arkandan gidişini,
Sende dönüp dönüp baktın sürekli...
Şimdi konuştum ananenle,"ben eve gitmek istiyorum,ama Zeynep neden gelmedi,onlarda buraya gelsinler" diye sıralıyormuşsun isteklerini.
Bugünlük idare et be aşkım,öğlene gelip alacağız hemen hiç merak etme.

Kuzum benim,bitanemsin sen benim,
pamuk oğlum,ördek dudaklımsın,
öpmeye doyamadığımsın...

Uyu da hemen sabah olsun emi?

9 Eylül 2011 Cuma

Kayıp Kolye ve İskelet korkusu...

Dün okuldan,boynunda parıldayan bir kolyeyle,pek bir mutlu geldi.

"Anne baaaaakkkk,folklör öğretmeni bana ne taktı,çok güzel değil mi?" dedi gözlerinin içi gülerek.
"Aaaa ne güzel bişey bu,neden taktı peki sana bunu? "
"Evet,4 kişiye taktı sadece" dedi gururla,
"Bu çok güzel,tebrik ederim seni o halde" diyerek bir öpücük kondurdum yanağına aynı gururla.

Sonra aşağı indik beraber,dün akşam ki piknik münasebetiyle.
Arabadan iner inmez aldığı gibi topunu,çimlerin üstünde aldı soluğu.Koşturdu bir süre,sonrasında fanilasını değiştirmek için yanıma çağırdım.Tshirtünü çıkarırken kolyesi açıldı ve düştü yere.
Öyle canhıraş bir tepki verdi ki,sanırsın kaşıkçı elması idi kaybolan(ki onun bir önemi yoktur çocukların nazarında) elim ayağıma dolandı bir anda.
Eğildim aldım yerden zinciri ama ucunda ki asker künyelerini andıran parça yoktu.Çok üzüldü,öyle böyle değil hemde.
Aradık taradık,çimleri tavaf ettik nerdeyse ama yok,yok

Mütemadiyen,
"Hep senin yüzünden anne" dedi,
"Sen giydirmeseydin,düşmeyecekti kolyem"

Halbuki zincirin takma yerinde bir sorun vardı ve muhtemelen bu sebeple daha önceden düşmüştü kolye ucu.Yoksa,üstünü çıkardığımız yerdeki çimleri didik etmemize rağmen çıkmazmıydı ortaya.
Top peşinde koştururken düşmüştü yüksek ihtimalle lakin gel bunu ona anlat.

Gece boyu kolye ucu aradık ama kayıplara karışmıştı maalesef.
O'nun ağzında ise hala aynı cümle:
"Hep senin yüzünden anneee"
"Tamam oğlum sorun etme sen,ben yarın öğretmenini arar,aynı kolyeden bir tane daha takmasını isterim sana" dedim.
"Tamam o zaman" dedi biraz sakinleşerek.

Eve döndükten sonra büyük marketlerden birinin haftalık kataloğu geçti eline.Kırtasiye ürünleri bölümünde iskelet yapısını anlatan bir ürün gördü ve hemen ilgisini çekti.

"Anne bana bu iskeletten alır mısın?" dedi.
"Tamam oğlum bakarız yarın" dedim.

Çok sevindi.Ve peşi sıra uyku hazırlıklarımızı yapıp girdik yatağımıza.
Babamızla masal pazarlığına giriştik yine,567 masala anlaştılar:)
Neyse ki 2 masalın ardından uyuyakaldı.

Katalogdan görüp ısrarla istediği,malum iskelet
Aradan 2 saat geçmemişti ki panik halinde geldi yanımıza,suratı dehşet ifadesinde:
"Çok korktum anne" dedi,
"Kabus mu gördün oğlum"
"Evet iskelet gördüm,üstüme doğru yürüyorlardı" dedi.
"Tamam tatlım ben yanındayım,korkma,şimdi senin korkmaman için dua ederim" dedim ve başladım okumaya.
5 dk sonra "geçti mi korkun?" diye sordum,geçti dedi ve uyudu.
Sabah uyandığında ilk sorusu:
"Anne burda iskelet var mı?" oldu.
"Tatlım biliyorsun iskeletler hepimizin vücudunda var,onlar bizim kemiklerimizin birleşimiyle oluşuyorlar,böylelikle vücudumuzu ayakta tutuyorlar.Eğer iskelet sistemimiz olmasaydı,et ve deri yığınından ibaret olurduk, bu da ayakta durmamıza,yürümemize,hareket etmemize olanak tanımazdı" dedim.
"Evet biliyorum"dedi ama rüyasından etkilenmişti bir kere.
Sonra da "Anne hani akşam gösterdiğim iskeletten alacağız değil mi dedi?"
"Bende babana söyleyelim hemen alsın" dedim.Babamızı aradık ve ona sipariş ettik.O da ricamıza uydu ve gelirken alıp getirdi.
Pek mutlu oldu,biraz inceleyip odasına bıraktık beraber ve akşam detaylı incelemek üzere babayla beraber tuttular okul yolunu.

-------------------------------------------------------------------------------------------------

PS:Bu arada sabahı bekleyemedik ve akşamdan aradık öğretmenimizi.Kolye konusunda ricada bulunduk,O'da konuyu folklör öğretmenine ileteceğini söyledi.
Umarım sorun hallolur ve mutlu mesut gelir eve kuzum...

8 Eylül 2011 Perşembe

Akşam Pikniği/Gönül Alma

Çocukların çok sevdiği,mis gibi,çıtır çıtır,lezzetli mi lezzetli muhteviyatı gereği ayrıca besleyici kızartılmış hamurlar* (rahmetli kayınvalidem "Pişi" derdi) hazırlandı,

Yanına envai çeşit kahvaltılık serpiştirildi,

Söğüş domatesler biberler ilave edildi,

Ehh bide tavşan kanı çay demlenip termoslandı,

Birazdan ev halkı tam kadro tefriş edince bu güzel sürpriz karşısında "Oleyyyyyyy" naraları atmaz mı?

Çocuklardan yana şüphem yok daaaa,

Evin babası belki içinden azıcık söylenebilir(nerden çıktı şimdi bu yahu,akşama kadar işi yok böyle lüzumsuz işlerle uğraşıyor,deli bu kadın kesin deli dermi acep?)

Yo yo demez bilirim,düşünse de açık etmez en azından,

Yorgun da olsa uyar bize,gıkını çıkarmaz

Uyumludur benim kocam :) (bu lafın karşılığında söyleyeceği varsa da söylemez artık gayrı)

Neyse,

Hem böylesi öğün geçiştirmelerini ara sıra yapmak lazım dimi ama?

Çocukların problemsiz yiyecekleri, koydu mu önüne onlardan mutlusu yok,problemde çıkarmazlar sana,

Hem sabah ki buhranlı dakikaları azcık telafi de eder hııı???

O halde hazırlananlar derhal sepete yerleştirilmeli ve ahali gelir gelmez bisikleti, topu atıp bagaja soluğu en 

yakın parkın yanında ki çimlerin üstünde almalı.

Yaşasın Akşam pikniği ....


* Pişi tarifi isteyene:


3 yumurta
1 su bardağı yoğurt
1 tatlı kaşığı karbonat
1-2 damla limon suyu
Alabildiğince un(kıvamı kulak memesinden azıcık sert bir hamur)


Malzemeleri yoğurup oklavayla 1/2 cm kalınlığında açıyoruz.Bıçakla istediğimiz büyüklükte kesip kızgın yağda kızartıyoruz.Hepsi bu.Çok kolay ve oldukça leziz.Deneyenlere şimdiden afiyet olsun...


Bazen...

Bazen;

Kendimi dünyanın en iyi annesi duyumsuyorum,


Bazen;

En canisi...

Orta yolu bulsam,huzura ereceğiz ailecek...



Bu şarkı beni biraz kendime getirir...




Yapacak daha çok şeyi olanlar,neden bu hayatı bu denli erken terkeder?

7 Eylül 2011 Çarşamba

En Büyük Abi Bizim Abi...

Dün gece sabaha kadar uyumayıp,ellerim kızarana dek alkış tutarak bu tezahüratı yapasım vardı,
Hiç abartısız.
Neden mi?
Öyle bir sahne yaşandı ki bizim evin ikiz yatak odasında,keyfime keyif,huzuruma huzur kattı.

Dün akşam,bayram tatilinde şehir dışında olan dayımızın canının fena halde bizi çekmesinden mütevellit,ısrarlı davetine kayıtsız kalamayıp evini ziyarete gittik.

Dönüşte saatin uyku zamanını çoktan geçmiş olması hasebiyle,alel acele pijamalarımızı giyip,sütlerimizi içtikten sonra dişlerimizi zoraki fırçalayarak geçtik yatağımıza.

Yapılan kitap okuma pazarlığı sonucu bu gece ki paylaşım:
YA'ya ben,RU ve ZE'ye babaları okuması şeklindeydi.

Ben hazırlığımı yapıp(bir yandan da makinaya çamaşır doldurmakla meşguldüm) işimi bitirdikten sonra odalarının kapılarına vardığımda bir de ne göreyim;

Canımız kanımız bir tanecik abimiz,almış eline kitabı ve kurulmuş kardeşlerinin yatak odalarındaki sandalyeye başlamış bir güzel masal okumaya.
"Bu gece kardeşlerime ben okumak istiyorum anne"dedi,
"Tabi memnuniyetle oğlum"dedim.
Nasıl mutlu oldum,nasıl duygulandım kelimelerle tarifi yok.

Hemen duyduğum memnuniyeti dile getirip,bu gece,sayesinde daha az yorulacağımı ve iyi ki kendisinin var olduğunu,kardeşlerinin de bu işten çok keyif alacağını taraflarınca da onaylatıp çıktım odadan ve geçip kendi odama dinlemeye başladım masalını.
Acaba yarıda bırakıp sıkılıp çıkacak mıydı yoksa sonuna dek tamamlayarak,onları uyutup öyle mi geçecekti kendi odasına???

Şişşşşşştttt sessizce bekleyip görelim...
(Aynen kendi kurduğu cümleler ile)

"Bir varmış bir yokmuşşş,evvel zaman içinde tavşan Rabbit adında bir tavşancık varmış.Birgün sinemaya* gitmek istemiş.Sinemaya giderken yolda arkadaşları inek Meşiş ve Moşuş'u görmüş(isimleri söyledikten sonra hoşlarına gitmiş olacak ki kıkırdıyorlar beraberce).Meşiş ve Moşuş tavşan Rabbit'e nereye gittiğini sormuşlar.O da sinemaya gittiğini ve kendisininde onunla beraber gelmek isteyip istemediklerini sormuş.Onlar da gelmek istediklerini söylemişler.Yolda giderken diğer arkadaşları horoz,eşek,kedi ve ördeğide görmüşler (bunların herbirinin ismi varmıydı onu anımsayamadım maalesef) onlarda kendileriyle gelmek istemişler.Ve hep beraber sinemaya gidip çooookkk eğlenmişler.Dönüşte yolda çiçek toplamışlar,ama çiçeklerden "biri ne olur beni koparma yoksa canım çok acır hem benim annem babam ve kardeşlerim var bana zarar verirsen onlar çok üzülür demiş"(ben genelde bitki ve hayvanlara zarar vermemeleri gerektiğini öğütlerken bu yöntemi kullanıyordum,kulağında yer etmiş demek ki) Onlar da koparmaktan vazgeçmiş.Çiçek çok mutlu olup teşekkür etmiş.Masalda burda bitmişşşşşşş"

dedi ve kapıyı kapatarak usulca çıktı odadan,görevini başarıyla ifa etmiş komutan edasında...
Bende bulunduğum yerden çıkıp "uyudular mı oğlum kardeşlerin?" diye sorduğumda "evet" dedi yine aynı kısık ses tonuyla.
İnanamadım,gidip kontrol ettim.
Ve evet uyumuşlardı.
Görev layıkıyla yerine getirilmişti ve ortaya çıkan sahne muhteşemdi.

Uykuya dalan kardeşlerin yüzlerindeki ifade huzurla eşdeğerdi.Bana düşen sadece,ufaklıkların açık kalan üstlerini örtmekti.Öperek örtüp çıktım odadan.
Bu muhteşem dakikalara şahit olmamı sağlayan, 5,5 yaşında,cüssesi küçük ama kalbi kocaman bir ABİ idi.

Tamam, biz anneler, çocuklarımız söz konusu olduğunda, tabir-i caizse b.kunda boncuk ararız.En ufak müspet tutumu,mucit olup insanlık adına çok faydalı bir  keşif yapmış coşkusu ve gururuyla karşılarız,kabul,
ama sahiden de, belki insanlık adına değil ama ailemiz adına çok faydalı ve keyif verici bir ilki gerçekleştirmemiş miydi benim kocaman yürekli ABİ kuzum???

Yanına gittiğimde methiyelerime son sürat devam ettim.Yaptığının ne denli güzel bir şey olduğunu övdüm de övdüm.Ve artık kendisinin gerçekten çok büyüdüğünü,bunu bu gece ciddi biçimde ispatladığını anlattım.O da keyifle gülümsedi.
"Her zaman yaparım anne,merak etme" dedi,ve arkasından kendisine kitap okumamı istedi,peşi sıra bitmesini bekleyemeden huzur içinde uykuya daldı.

Sabah kalktığında uzunca süredir problem ettiğimiz bir diğer mevzuda sorun olmaktan çıkmaya başlamıştı artık.Eee o kadarını burada söylemem pek yakışık almaz diye düşünüyorum.

Bu varlıkları bize emanet edene,zorluklarıyla beraber güzel günlerini de gösterene binlerce şükür...

Ek 1:Bu şarkı da içimde uçuşan mavi kuşlara ithafen gelsin...

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

6 Eylül 2011 Salı

Azad etsem içimdeki Gestapoyu...

YA'nın 2.yaş gününden
"Bizi serbest bıraksan biz seni hiç üzmeyiz" diyor büyük sehzade,

"Serbest bıraksam" !!! ???

Çok mu baskı altına alıp bunaltıyorum ben bu çocukları acaba?

Eee bazen çekilmez bir anne oluyorum,kabul.
Makul karşılanacak davranışlarına bile anlamsız çıkışlar yapabiliyorum.
Üstelik benzer iki durum karşısında,o an ki ruh halime bağlı olarak,birinde gayet müşfik çıkışlar yapabiliyorken diğerinde kızılca kıyametler koparabiliyorum.

Karşımdaki koca kazık bir insan olsa "deli mi bu kadın yahu,yo yo kesin manyak" yaftasını anında yapıştırıverir.
Savunmasız,art niyetsiz,engin hoşgörülü masum bir varlık olunca karşımdaki,afallıyor,ters düz oluyor,kestiremiyor yaptığı şeyin vehametini...
Gözlerindeki o ne yapacağını bilmez,çaresizlik dolu ezik bakışları farkettiğimde,eriyor içimdeki buz dağları ama ok yaydan çıkmış oluyor bir kez.

Ama onlar, henüz kirlenmemiş kar beyaz gönülleriyle her defasında affediyor,sineye çekiyor,sıfırlıyor annenin absürd muamelelerini.

Geçenlerde bahçeye çıkmak isteğini,bize onaylatmak için kurduğu cümle pek manidardı:

"Anne biz kardeşlerimle bahçeye çıkalım,sizde biraz rahat edersiniz." 

Ehhh yani edilir mi bu laf şimdi...

5 Eylül 2011 Pazartesi

Sabah sabah bu ne elektrik yahu???

Bazı sabahlar öyle zor başlıyoruz ki güne.
Sanki anne baba olarak biz,sabahın köründe,günün totalinde yükleneceğimiz tüm elektriği yüklenmiş,çocuklarda o elektriği etrafa ve özellikle kendi üstlerine çekmek için her türlü zıvanadan çıkma figürlerini sırayla denemek adına fırsat kollarmış gibi debelenmekteyiz.

Yüz yıkamak ayrı dert,kahvaltı etmek apayrı.Kah yumurtalık savaşı,kah kahvaltı tabağı.Biri su ister,diğerinin anında sensörü devreye girer,o eksik kalır mı hiç.Birine diğerinden önce mi verdin,Allaaaaaaaahhhh hayatının hatası,yandığının resmidir.Çek bakalım iki saat cıyaklamasını.Onu bastır bir diğeri,yarım kalan suyunu diğeri içtiği için koparır kıyametleri.Eee anne -baba ne yapar peki...
-"eeeeehhhhhhhhh yeterse yeter artık,derhal susun yoksa hepiniz yatağınıza ve akşama kadar çıkmak yok"
diye kızılca kıyameti koparınca ufaktan bir sessizlik sağlanır,lakin o fırtınadan önceki sessizliğin benzeri bir sükunettir.

Milyon kere hadi ile başlayan ağzındakini yutturma amaçlı cümle telafuz edilir.Arada tehditler işi iyice kızıştırır.Öylece beklemelerine dayanamayınca çatalla ağızlarına lokmalar tıkılır,kafalar sağa sola öne arkaya çevrilince,paylamaların ardı arkası kesilmez.

Anne babanın başı dönmeye başlayınca alelacele uzaklaştırır artık sofradan cümlesini.Çekilmez hale gelmiştir nitekim bu curcuna...

Bitti mi peki bu amansız koşturmaca?
Daha dişler fırçalanacak,üstler giydirilecek(kahvaltı kadar yorucu bir diğer iş olduğu malum),çantalar kontrol edilecek,kapı önü karmaşası yaşanacak....
Daha kim bilir ne kaoslar bizi beklemekte...
Annenin kafasında kırk tilki fink atıp,hiçbirinin kuyruğu birbirine değmemekte.
Çocukları bu hengameyle okula kovalar gibi göndermek onu kahretmekte...
Arkalarından uzunca süre dalgın gözlerle,içi darmadağın,yangın yeri,harabe iç geçirmekte...
Peşi sıra kendine geldiğinde,evdeki huzur veren sükunete derin bir ohhhhhhhhhhhhhhh çekmekte :)
Her anne biraz DELİ* işte...
----------------------------------------------------------------------------------------

*Delicim senin lakabın bu malum,lakin var mı ANNE olup da DELİ olmayan acep?


3 Eylül 2011 Cumartesi

3 ten 2 çıkınca...

El ele tutuşup sek sek sekerek gittiler dün ananeyle beraber 2.evlerine.Aslında RU'yu götürecekti sadece,lakin çift olsa da yumurtalar,arada tek parçadan bölünme dürtüleri kabaran ZE'nin gönlü kardeşini yalnız göndermeye razı gelmedi.Tuttu elinden,pür neşe el salladılar beraber binerken otomobile.
Ben ise onları yolculadıktan sonra tabanlarım bi tarafıma vura vura cıvıldayarak döndüm eve,
Ne yalan...
Koskoca BİR BUÇUK gün tek çocukla kuşlar gibi hür olacaktım,ne komik dimi?
Tek çocuklular için tuhaf bir durum gibi gözükse de,benim için tam anlamıyla kuş gibi hafiflemek ve alabildiğine özgür kanat çırpmak demek bu,yani bulunmaz nimet.
Ne mi yapacaktım bu KOSKOCA bir buçuk günde?
Muhtemelen hiç birşey,
Ama değil mi ki onun bile keyfi şahane.
Bakma blog böyle dediğime,
Boşluğa bırakılmış kuş tüyü hissiyatı var dünden beri içimde,
Salına salına,oradan oraya,yumuşak hareketlerle,aheste ve gayet sessizce ilerlerken,içimde oluşan kabarma,bulanma hissiyle birlikte duyumsadığım iç gıcıklayıcı ve aynı zamanda tuhaf bir biçimde hoşa giden karmaşık duygular silsilesi sarıp sarmalıyor beni,
Ama en yoğun duyumsadığım his,hiç şüphesiz azad edilmiş köle hissiyatı
İnkara lüzum yok,
ya da yolda yükünden dolayı ağır aksak yol alan,arada tökezleyip su kaynatan,en ufak rampada cıyak cıyak böğürüp,yükünü hafifletmezsen motor yakan,bir iki eşya atınca dışarı,yayından fırlayan ok misali fırlayan emektar otomobil,daha iyi anlatabilir sanki dünden beri uzuvlarımın verdiği sinyalleri...
Neyse ne,
Hafifim işte ötesi yok.
Bu sabaha,11 de çalan kapıyla uyandım.Ardından henüz uyanmakta olan YA'nın yanına gidip üç beş hasbihal ettim,ne hoşmuş bölünmeden onunla sohbet etmek bunun ayırdına vardım.Onun aslında kalabalıkta hakkını hep dinlemekten yana kullandığını üzülerek farkettim.Dün akşam gelen misafir yanında YA'nın aslında ne kadar çenebaz ve laf cambazı olduğunu geç farkettiğime hüzünlendim.Belki de üstü kapalı,gün yüzüne çıkaramadığı ne çok hüneri olduğunu düşünüp hayıflandım.
falan da filan işte...
Peşi sıra kahvaltımızı yaptık beraber,dayımın çiftliğinden gelen % 100 doğal organik domatesler,çıtır çıtır biberler,en doğalından yemlerle beslenmiş tavukların mahsulü tazecik yumurtalar eşliğinde.
O sadece yumurta yedi,bir dilimde tereyağlı ekmek.Ha birde zor da olsa 3 tatlı kaşığı üzüm pekmezi.Domatesin kokusu dahi iğrenti uyandırıyor O'nda.Halbuki bilse ne denli lezzetli olduklarını ve de sağlıklı.Tabi bu kısmı hiiiiiç ilgilendirmiyor O'nu.
Zeytini bahis konusu yaptık.Yerse bilgisayarda oynamasına izin verecektim,ama yemedi.
O halde uzaktan kavilleşecekler artık;)
Eee hadi Gönül gün bitiyor,kalkta kalan dakikaların tadını çıkar.Akşama seni neler beklediğini unuttu senin balık hafıza...

Bu arada unutmadan söylemeliyim,yoksa çatlarım

TEK ÇOCUK HİİİİİİÇ ÇOCUK....
Related Posts with Thumbnails