17 Nisan 2013 Çarşamba

Cadı Anne ve Papatya Prenses...

Bir varmış bir yokmuş...
Zamanın birinde cadı mı cadı bir anne yaşarmış.
Bu cadaloz annenin, kendince dünyanın en şahane varlıkları addettiği 3 tane yavrusu varmış:YA&RU&ZE.
Anne cadıymış madıymış ama yavrularını herşeyin üstüne tutar,onlara duyduğu sevgiyle aşamayacağı engel yok bilirmiş.
Temposu pek ağırmış bizim cadının;sabah bir kargaşa bir kaos hep beraber evden çıkılır,okullular okullarına,çalışanlar işine gücüne gider,akşam kayıt geriye sarar, koştura koştura eve dönülür,asıl mesainin ağırı evde başlarmış...
Cadı anne tempoya ayak uydurmaya çalışsa da, mütemadiyen delirir, şalterleri tüm hiddetiyle atar, ortalığı kasıp kavururmuş..Zavallı yavrucaklar kimi zaman şaşkın ve ürkek bakışlarla oldukları yere siner,kimi zaman fırtınadan nasibini almamak için çil yavrusu gibi odalarına dağılır,bazen de işi deliliğe vurup gülme krizlerine girerek belki de annenin cadı kalbini yumuşatacaklarını düşünürlermiş...
Dedim ya, anne cadıymış ama bir anne ne kadar cadı olabilirse o kadar işte..Kızar,köpürür,delirir peşisıra duyduğu nedametle enkaza çevirdiği ortalığı toparlamaya kalkışırmış..Yavrucaklar, henüz kirlenmemiş melek gönülleriyle, annelerine her daim kucak açmaya hazır ve de nazırlarmış her şekilde..Cadı anneyi daha da fena hırpalarmış yavrularının bu koca gönüllü davranışları...Ama neylesin,her seferinde sil baştan dese de,netice de cadı işte...

Yine günlerden bir gün bir cumartesi,anne yavrucakları ile evde başbaşa imiş.Baba çalışıyormuş cumartesileri de..Anne, günü temizlik yaparak değerlendirmek istiyormuş bir yandan,zira hafta içi çöplükten hallice bir hal alan evini, ancak hafta sonları insan yaşar hale getirebiliyormuş.Hava da çok güzelmiş o gün,pırıl pırılmış gökyüzü.Çocukların evde tıkılıp kalması olmazmış..Nitekim yavrucaklar "anne bahçeye çıkabilir miyiz?" ısrarlarıyla başının etini yiyorlarmış annenin.Cadaloz anne daha fazla dayanamamış ve göndermiş önce iki erkeği bahçeye,peşisıra da kızını.(bahçeleri güvenli imiş,arkadaşlarıyla gönül rahatıyla oynayabiliyormuş çocuklar ama anne dakika başı balkona çıkıp kontrol ediyormuş yine de)

Çocukların ardından derin bir sükunete bürünen evde anne daha derin bir nefes alıp,haydi bismillah diyerek başlamış derleyip toplamaya..
Daha mutfağı toparlamaya yeni başlamışken kapı çalmış birdenbire.Gelen büyük oğlan YA imiş.Topunu istiyormuş.Anne gayet sakin vermiş,bir de öpücük kondurup göndermiş oğlunu..
ve dönmüş yarım kalan işine tekrar..
Aradan 10 dk geçmemiş ki,kapı yine çalmış.Bu kez RU imiş gelen;tuvaleti gelmiş, feci sıkışmış..İşini bitirip çıkmış tekrar dışarı..
Takiben, yaklaşık her 10-15 dakikada bir, türlü bahanelerle(su,çiş,şikayet..vs) bu şekilde süregitmiş durum.Anne, kapı her çaldığında cadılığa bir adım daha yaklaşıyor,biraz daha sivriltiyormuş tırnaklarını hınçla..
Defalarca açılıp kapanan elektrik süpürgesi,onlarca kez kurulanıp tekrar ıslanan eller,zilyon kere arşınlanan koridor,ele alınıp onlarca kez bırakılan toz bezi bla bla bla...
Ne yapılan işler içine sinmiş cadının,ne onca yorgunluğuna deymiş verdiği emek..Zira yorgunluğunun asıl müsebbibi çalan kapıları yanıtlamakmış.
Gerilen sinirlerine inat son bir gayretle yıkanan çamaşırları asmaya girişmiş ki,daha çıkalı 5 dk bile olmayan ZE'nin ardından yine çalmış kapı.Artık, kafasında çakan şimşekler eşliğinde savaş naraları atan milyonlarca sinir hücresi el el vermiş, aldığı hücum emrinin coşkusuyla koşar adım göreve ilerliyorlarmış..
Sivriltilen tırnaklarsa azgın birer pençe şeklini çoktan almışlar bile...
Önce inat edip açmamış kapıyı birkaç dakika.Sonra bakmış ısrarla devam ediyor,günah benden gitti deyip kasırga gibi tüm hiddetiyle, ardında ne varsa yıkıp geçerek ulaşmış kapıya ve hırsla sıktığı dişlerine yakışan korkunç yüz ifadesiyle açmış kapıyı.
ZE imiş karşısındaki..Cadı için ne farkedermiş ki kimin, ne için geldiği...Kolundan tuttuğu gibi bir hışımla sokmuş içeri kızı.Sendelemiş,düşmemek için zor tutmuş kendini zavallı yavrucak.Yüzünde şaşkınlık ve korku karışımı bir ifadeyle kalakalmış öylece.Annenin yüreğinde ise, ANNElikten, ANNE şefkatinden eser yokmuş o anda.İçinde en ufak bir sevgi ve merhamet emaresi olmayan bir seri katilden farksızmış hatta.Monster'in Aileen Wuornos'unu aratmıyormuş öyle ki...
Kızı bir yandan sarsarak içeri sokuyor, öte yandan "ne oldu,gene ne var" diye sesinin tüm çirkefliğiyle haykırıyormuş adeta...
Daha da fazlasını yapacak potansiyele sahip olduğu o an...
işte tam o an gördüğü ufacık bir kare,caninin kalbine paslı bir hançer sokmuş sanki..
Cani de olsa fena acımış yüreği;çok fena,tarifsiz...
Geberip gitmek,dünya üzerinden silinmek,en hararetli alevlerin içinde yok olup küle dönmek istiyormuş sadece..


Kız ufacık avucunda sıkı sıkı tuttuğu papatyaları,yüreğindeki sonsuz sevgi ve heyecanıyla annesine sunmaya hazırlanırken,annesinden gördüğü muamele feci acıtmış canını.Öyle ki ağlayamamış bile..Asılı kalmış göz bebeklerinde bir kaç damla,dökülememiş yanaklarına..yutkunmuş,yutkunmuş...
Arkasına saklamış papatyaları,tek bir kelam etmemiş..Cani utanmadan sormuş bir de "ne oldu kızım?" diye..Hiç yanıt vermemiş kız;konuşmaya mecali yokmuş zira..Hayal ettikleriyle,karşılaştıkları ne kadar tezatmış aslında...
Cani darma duman ettiği yüreği toparlamaya gayret etmiş utanmadan..Bir sürü safsata sıralamış tüm gün çok yorulduğuyla,bu nedenle gergin olduğuyla ilgili..Özürler dilemiş ardı ardına..Sarılmış kızına tüm arsızlığıyla..
Kız, bir melekten farksız varlığıyla açmış tüm kapılarını ona..
Yerin dibine girmiş cani,yerin kırk kat dibine...

Keşke ordan hiç çıkmasa...


Related Posts with Thumbnails