27 Ocak 2012 Cuma

Adını Sen Koy...

Şu İnternet denen sanal hayatla ilginç bir bağ var aramızda;Şöyle ki:

Bazen-mesela çok içli dışlı olduğumuzda-deli gibi uzak durmak,esiri olmaktan kurtulmak,beni çepeçevre sarmalamasından şiddetle kaçınmak istiyor ve fakat bunu bir türlü başaramıyorum.Kendi kendime sinirleniyor, onunla geçen nafile zamana acıyor,yerine yapabileceklerimi düşünüp bolca nedamet duyuyorum.

Bazense-fazlasıyla mesafe girmişken aramıza-özlemek,ona kavuşmak için fırsat kollamak,vuslata ermeye can atmak yerine,cüzzamlı görmüşcesine kaçmayı ve uzak durmayı yeğliyorum.
Kapağını kaldırmaya üşeniyorum bazı,bazen de açınca sanki tekrar esaret zincirlerine vurulacağım hissi sarıyor tüm bedenimi.
Onunla meşgul değilken yaptıklarım daha mutlu ediyor beni mesela.Seviyorum başka şeylerle ilgilenirken ortaya çıkan güzellikleri.
Örgü örüyorum mesela bol bol.Bereler,atkılar,örtüler vs...
Terapiye eşdeğer benim için.
Yahut okuyorum yutkuna yutkuna.İçiyorum her yeni kelimeyi,her yeni duyguyu,her yeni hikayeyi;bir oluyorum kaynaştıklarımla...
Hiçbir şey yapmayıp kendimle kalmak en büyük artısı sanırım.Evden çıkmadan saatler geçirebilirim belki böylece.Tüm konsantrasyonum kendime yönelik,daha ne olsun...

İstikrarlı bir ilişki değil bizimkisi.
Hastalıklı,histerik,bol çelişkili,hırçın bir tutku sanki...

11 Ocak 2012 Çarşamba

Çok Yorgunum,beni bekleme kaptan*...

YA'nın çalışmalarından...
Geçenlerde,çocuklar yüzünden çok bunaldığım bir akşam, facebook da aynen şöyle bir durum paylaşmıştım:

"Millet, "üç çocukla işin çok zor" dedikçe ,acziyeti kendime yakıştırmadığımdan sıklıkla üstüme alınmıyor;ya bu işin çok iyi üstesinden geliyor ve kendime bile farkettirmiyordum ya da acıların kadınıydım da lay lay lom yapıyordum.
Lakin bazen-mesela bu akşam ki gibi-ayırdına varıyorum ki;
Benim işim sahiden zorr...."

Sıklıkla duyuyorum "ben bir çocukla uğraşamazken sen üç çocukla iyi başediyorsun" söylemlerini.Başlarda hafifce gururumu okşasa da, kimi zaman rahatsız olduğum da oluyordu.Nitekim,halimin çok acınası,çok vahim,perperişan,içler acısı gibi duyumsandığı izlenimi veriyordu bana.Aslında umumiyetle öyle olmakla birlikte, bu acınaklı duyguları  kendimden bile sakındığım ve asla üstüme kondurmak istemediğim gibi başkasından duymak ziyadesiyle ürperti uyandırıyordu bende.Zira ne denli dramatik de olsa halim, sevmem etrafa aciz ve düşkün görünmeyi,biçare bir görüntü çizmeyi.Dik durmayı,güçlü görünmeyi,ümitvar bir tutum sergilemeyi,ışıl ışıl gözlerle hayata bakmayı yeğlerim çoğunlukla.Bazen zorlayarak ama sıklıkla içimden gelerek sergilediğim bir tavırdır bu.
"Ben böyle iyiyim" mesajı vermek hem bana hem aileme iyi gelir zira.. 


"Kendi derdimin merhemi, ancak yine kendimdedir " diye düşünür,böyle de tatbik etmeye çalışırım hayatıma.

Bu aralar resimleri hep yağmur temalı :(
Fakat bazı anlar,bunca yüklenip sırtladıklarını taşıyamaz olduğunda, yahut derinlere attıkların yüzeye çıkmaya çabaladığında, ne kadar gayret etsen,derin nefesler alsan,güçlü durmaya çalışsan da, yetmiyor taşımaya çalıştıklarının altında lime lime olmaktan kendini kurtarmaya.İşte böyle zamanlarda devasa patlamalar yaşayabiliyor  insan.Etrafındakilerin ışıklarını söndürmeme pahasına katlandıkları,en büyük zulüm oluyor bazen kendine, lakin bazen de kapıp koyverdiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyor ya insanın, asıl büyük zulmün o olduğunun o an ayırdına varıyorsun işte.
Tıpkı bu sabah ki gibi...
Her gözümü açtığımda içimden geçeni yinelemiştim oysa.Güzel bir sabah olacak,keyifle başlayıp keyifle noktalanacaktı çocuklar okula gidene dek.Kahvaltı hazırlanana kadar aksi giden bir şey olmadı.Akşamdan çayın yanındaki atıştırmalıktan kalan unuttuğum birkaç bisküviyi yerlere döke saça yemiş olmaları bile beni sinirlendirmedi mesela.Sonrasında oturduk kahvaltıya.Ufak çapta bir yumurtalık krizi yaşandı önce.Çok büyümeden gelindi üstesinden.Ardından tek tek ağıza tıkılan lokmalar,"yut kızım,oğlum düzgün otur sandalyene,kızım dikkat et bardağındaki dökülecek,oğlum sus ve yumurtanı bitir,hadi hadi hadi" li bir yığın ikazlar hızla geriyordu beni.İkazlarıma karşı lakayt tepkiler verilmesi beni benden eder her defasında,ve bunu RU sıkça yapar.Yine aynını yaptı ve benden sert bir tepki aldı bu kez.Ama asıl çığrımdan çıkmama sebep iki gündür ZE tarafından süregiden yutma problemiydi.
Oldum olası yemek konusunda sorunludur zaten;ağzında tutar,çiğnemez uzun süre bekletir,onca ikaz alır, strese girer ve sonunda öğürerek yutkunur.Kimi zaman öğürmeler neticesinde dayanamaz ve kusar.Aynen böyle gelişti durum.Zor bela birkaç lokma girmiş midesine,yumurtasını bitirmesine az kalmıştı.Fakat son loklamalar artık ağzında takılı kalmış, boğazında bir taş varmış da yutmasına engel oluyor gibi zorlanıyordu  sanki.İkaz ikaz üstüne eklenip yutkunmaya yeltenince ne var ne yoksa fışkırır gibi çıkardı yerlere.Bu benim için son noktaydı.Elim ayağım titremeye ve şalterlerim atmaya başlayınca kafamı iki elimin arasına alıp kalktım masadan.Doğruca odama geçtim.Deli gibi ağlamaya başladım,peşimden YA ve RU geldi,"Anne ağlama," diyerek.Ben kendimi tutmak isterken daha beter katılıyordu içim.Arada bir toparlamaya çalışıyor ama sonrasında tekrar koyveriyordum kendimi elimde olmayarak.YA arada sarılıp " anne üzülme biz temizleriz" dedikçe ben daha beter dalıyordum diplere.ZE korkudan sus pus olmuş yanıma gelmeye cesaret edemiyordu.YA ve RU iki yanımda beni teskin etmeye çabalıyorlar arada bir mutfağa gidip durumu analiz ediyorlardı.Peşisıra YA tekrar yanımıza geldi ve RU'nun kulağına sessizce:
"mutfağa gidip yerleri temizleyelim,anneme sürpriz yapalım" dedi.Bunu duyunca içim lime lime oldu ama kalkamadım yerimden.İkisi birlikte mutfağa geçtiler,ZE'de üstünü değiştiriyordu bu arada.Arada bir RU gelip YA'ya benim durumumla ilgili bilgi veriyordu.
"Evet hala ağlıyor" gibi.YA'da "tamam git O'na ağlama annecim de" tamam mı diye direktifte bulunuyordu.RU'da söylenileni harfiyen uyguluyor,gelip beni elinden geldiğince teskin etmeye çabalıyordu.Bir iki kez böyle gitti geldi ve en son YA "tamam anne ağlama de ama temizlediğimi söyleme sürpriz olsun" dediğini duydum,ZE'de mutfağa gelmiş ve RU'ya "annem şimdi kendini iyi hissediyor mu?" diye soruyordu.Bunu duyduğumda kendime çeki düzen verdim.Zaten sonrasında üçü birden geldi ve yüzlerinde sıcacık gülümsemeleri ile "annecim mutfağa gel bak,sana sürprizimiz var" dediler.Kendimi güçlükle ayakta tutarak geçtim mutfağa ve sahiden de ortalık pırıl pırıl olmuştu.Sarıldım üçüne birden,özür diledim kendilerini üzdüğüm için,çok gerildiğimi ve bu nedenle ağlayarak rahatlamaya çalıştığımı ifade ettim.Onlarda her zaman ki gibi engin hoşgörü ve kocaman yürekleriyle anlayış gösterdiler bana.

Evet hayat zor;yaşam kaygıları,gelecek endişeleri,dünün pişmanlıkları,bugünün deneyimsizliği,yarının şapşallığı derken yüklendiklerimizle başetmek fazla yoruyor bizi.
Neticede insanız. Yoruluyor, geriliyor, gülüyor,ağlıyor,delleniyor, duruluyor,yakıyor,yıkıyor,nedamet duyuyoruz.Beşeriz şaşarız sonuçta.Her ne kadar hayatın getirdiği olumsuz duyguları çocukların yanında yaşamaktan imtina etmenin doğruluğuna inansak da,insanoğlunun doğasında her duyguya yer olduğunu da bilmeleri gerekiyor değil mi?

Robot değil, etten,kemikten,duygudan ibaret bir varlığız sonuçta.

Kendimi otamaya çalışıyorum; çaktırmayın ;)


----------------------------------------------------------------------
*Büyük üstad Nazım Hikmet'in "Mavi Liman" adlı bu şiiri,benim duygularımın doğru ifadesi için biçilmiş kaftan...

10 Ocak 2012 Salı

Derin Konu:Okul Mevzuları...

İlk okulumuzda YA'nın 4.yaş doğum gününden...
Hiçbir şeyden çekmedim şu okul mevzularından çektiğim kadar.
YA 3 yaşından beri kreşe gidiyor.Pendik'te,evimize yakın bir konumda,başlarda gayet düzgün eğitim verildiği izlenimine kapılıp kayıt ettirdiğimiz, lakin zaman içinde değişen yönetim ve sahiplerle kalitesini gün be gün yitiren,son devroluş hikayesinden sonra ise tamamen çığrından çıkmış bir hal alan bir eğitim kurumu burası.
İlk başladığımız yıl emekli bir öğretmen üstleniyordu yönetimi.Aklı başında,işini ve çocukları önemseyen deneyimli bir bayandı kendisi.Emin ellere teslim etmenin huzuru içinde idim bu sebeple.Bir süre sonra okul bir başkası tarafından devralındı.Sanırım yeni sahipleriyle anlaşılamamış olunacak ki müdüremiz işi bıraktı ve yerine oldukça genç,kreş yönetimi konusunda hiç bir deneyimi olmayan ve dahi mesleği öğretmenlik olmayan, dış görünüş itibariyle son derece bakımlı,toy bir bayan geldi.Üstelik bu işle meşgul olanlarda hususiyetle dikkat ettiğim mevzu "Anne" olmaları idi;ve fakat bu bayan "Anne" de değildi.
Haydi bismillah dedik ve seyreylemeye başladık yeni manzarayı...

İlk günler pek bir değişiklik gözlemlenmedi ama zamanla daha önce sıkça yapılan okul dışı gezi ve etkinlikler azalmaya,bir süre sonra ise tümden ortadan kalkmaya meyletti.Tek tük gerçekleşen aktivite AVM gezileriydi ve bu bence çok gereksizdi.Ama benim nazarımda karnesinde zayıf not almasına neden olan asıl sorun şuydu:

Bir gün okulda öğlen yemeği için "hamburger partisi" konsepti uygulanacaktı ve bunun için malum fast foodculardan birine sipariş verilmişti.Siparişler gelmiş,hamburgerler afiyetle mideye indirilmiş,bu seremoni keyifle sona erdirilmişti.Buraya kadar her şey makul.Arada fast food yemesinde çok da sakınca görmemek lazım.Lakin bizim büyük kuzu akşam eve gelince ağzındaki baklayı hemen çıkarıverdi zira bizim tarafımızdan içirilmesi yasak olan ve fakat yasakların çekiciliğinden ısrarla içmek için can attığı,asitli içecekler kategorisinden bir ürünü çekinmeden,gerine gerine,tadını çıkara çıkara,afiyetle hüpletivermişti.
"Anneeee,biliyor musun biz bugün okulda kola içtik" diye coşku ve hazla,sanki nispet yaparmış gibi dile getirdi üstelik.
Nasıl yani dedim?Kim temin etti bu içeceği ve ne amaçla?Benim son derece hassasiyet gösterdiğim bir konuda bir başkası nasıl bu denli fütursuz olabilirdi ki.Üstelik en kıymetlimin bütün gün tüm bakımını ellerine ve vicdanlarına teslim ettiğimi düşündüğümde ürktüm bu konuda epeyce.Yemedim içmedim ve bu konuyu hemen onların ağzından dinlemek istedim.
"Bu konunun müdire hanımın dikkatinden kaçtığı" şeklindeki yanıtla,zaten kendimde bildiğim bir sonuca vardım.Anne değildi ve çocuğu olmadan bu hassasiyeti edinmesi mümkün olamazdı.Devamında kör topal da olsa bir şekilde devam ettik aynı okula,nitekim YA okulu ve arkadaşlarını çok seviyordu ve asla başka bir okul telaffuz dahi ettirmiyordu bize.Birkaç yeni okul arayışımız olmuş,bizzat O'nunla gitmiştik lakin çok dikkatini ve ilgisini çeken şeylerin olduğu oldukça donanımlı okulları bile elinin tersiyle itmişti arkadaşlarından kopmamak için.Aslolan O'nun düşüncesiydi ve bu nedenle devam ettik kaldığımız yerden.

Öğretmenimizden çok memnunduk ayrıca,bu da bizi sakinleştiren bir diğer nedendi.Oldukça ilgili,anaç,çocuklarla ilgili her konuya son derece hakim,işini seven ve önemseyen bir bayandı;ve "Anne" idi.Dolayısıyla hassasiyetlerimizi anlayabilirdi.Bir önceki yıl bir başka grup çocuktan sorumluydu ve ben onlara hakimiyetini gördükçe "ahhh keşke bizim öğretmenimiz bu bayan olsa" diye iç geçiriyordum mütemadiyen.Dileğim gerçekleşmiş ve oğlumu deneyimli öğretmenimizin şefkatli kollarına teslim etmiştik.YA'da çok seviyordu öğretmenini.Elbette ki ne yiyip içtiği,okulun hijyenik ve fiziki şartlarının yeterliliği elzemdi fakat benim için birincil koşul orada mutlu olmasıydı ve YA, okulu ve arkadaşları ile son derece mutlu idi.
İçim gerçek manada huzurlu,düşüncelerim tatminkar olmasa da devam ediyorduk okula ve hatta RU ve ZE'yi de dahil etmiştik YA'nın yanına.Üç kardeş -başlarda bir iki huzursuzluk yaşansa da- keyif içinde gidip geliyorlardı.Bende rahatlamıştım epey.Çocuklar okulda iken bende kendime yeterince  vakit ayırıyor,akşama değin enerji depolayabiliyordum bu sayede.
Bu şekilde süregidiyorken yine aynı senaryo gündeme geldi.Kurum yine devroluyordu  ve bu defa hiç bir bilgi ve haber vermeksizin,aniden.Bir sabah apar topar okulun devredildiği ve yeni sahiplerinin tüm kadroyu  değiştirmek istediği,eski kadroyla yola devam etmeyecekleri dolaşıyordu sadece kulaklarda.Çok can sıkıcıydı,nasıl olur da bunca önemli mevzulardan veliler haberdar edilmezdi.Kafamız inanılmaz karışıktı ve dahi midemiz bulanıyordu karmaşadan.Hemen yeni okul arayışları gündeme geldi tekrar fakat çocukları ikna etmek yine zorluyordu bizi.O sıra da eski kadro bir toplantı düzenledi ve tüm kadro ile beraber başka bir kuruma geçiş yapacaklarını,bizleri de orayı görmeye davet ettiklerini bildirdiler.Aslında eski okulumuz konum itibariyle evimize çok daha yakın olması münasebetiyle daha cazip geliyordu bize ve fakat öğretmenimizi kaybetmek istemediğimizden "o nereye biz oraya" demekten alıkoyamıyorduk kendimizi de.Son kararımızı vermeden önce,onlar tenezzül etmeseler de ben okulun yeni sahipleriyle görüşmek istedim.Telefonla aradım ve öyle bir görüşme gerçekleşti ki aramızda,"mümkün değil ben oraya göndermem çocuğumu deyip" o dakka verdim kararımı.Özrü kabahatinden beter bir biçimde deli gibi saldırıyordu kadın.Konuşmama dahi fırsat vermeden söyleniyordu da söyleniyordu.Ne diyeceğimi şaşırdım,habersiz ve ilgisiz bırakılmaktan ötürü özür dileyip ikna edilmeyi beklerken,neredeyse ben kabahatli çıkacaktım bu durumdan.Böylesi belki daha hayırlı oldu ve biz eski kadronun yeni kuruma hazırlık sürecini bekleyişin ardından yeni okulumuza başladık.Aslında sadece bina yeniydi,eğitmen kadrosu ve öğrencilerin bir çoğu değişmemişti.Bu nedenle uyum sorunu yaşanmadı.Sadece evimize biraz tersti o da şimdilik çok büyük sorun teşkil etmiyordu.


Yeni okulumuzda...
Okulumuz bir sosyal tesisin içinde idi.Oldukça büyük bir bahçesi ve harika çam ağaçlarının arasında mütevazi bir görüntüsü vardı.Çocuklar kahvaltı ya da diğer öğünlerini arada bahçede yapıyor bundan da büyük keyif alıyorlardı.Herşey yolundaydı velhasıl,en azından şimdilik...
Sonra ne olduysa bir cumartesi günü okuldan bir telefon geldi.Z öğretmen "okulun kapanacağını ve pazartesi itibariyle eğitim verilmeyeceğini" bildirdi ansızın.Ne olduğumuzu şaşırdık."Nasıl yani,neden ama???" gibi sorularımız öğretmeninde durumu tam olarak kavrayamamasından havada kalmıştı.Zira O'da bilmiyordu.Sahiplerinin keyfi kararlarına boyun eğmek zorunda kalmışlardı O'nlarda  en az bizler kadar mağdur olmuşlardı bu durumdan.Apar topar topladık eşyalarımızı ve kestik ilişiğimizi okuldan.

O sırada aklı başına ancak gelip özür üstüne özür ekleyerek durumu telafi etmeye çalışan eski okulumuzu devralan hanımefendi ısrarla arıyor ve görüşmek istediğini belirtiyordu.Bizde bir şans vermeyi uygun bulduk ve hem eve yakınlığından hem de çocukların yabancılık çekmeyeceğinden yola çıkarak ziyaret etmeye karar verdik.Gayet güzel karşıladı bizleri.O dönemde annesinin çok ciddi bir kalp ameliyatı geçirdiğinden ve bu nedenle oldukça gergin olduğundan falan bahsetti.Bizde anlayışla karşıladık durumunu.Uzun uzun eğitim durumundan,yurt dışı deneyimlerinden,pedagojik yeterliliğinden bahsetti durdu bize.Ehh ikna olmuştuk az buçuk.Ama yine de ufak tefek handikaplarımız yok değildi.
Yine bir bismillah dedik ve başladık tekrar yeni bir maceraya.Başlarda gayet düzgün ve sistematik gidiyor gibiydi herşey.Ya da vitrinden öyle görünüyordu,ama çocukların görüşüydü benim için aslolan ve O'nlarda şikayetçi değildi hiç bir şeyden.Fakat bin bir methiyeyle görücüye çıkarılan nice etkinlik başladığıyla kalıyor devamı gelmiyordu bir türlü.Misal;faydasını yere göğe sığdıramayarak anlatıp bizi heyecanlandıran ve hevesle setlerini hazır ettiğimiz "Mental Aritmetik" dersi birkaç dersle sınırlı kaldı ve heveslerimiz kursaklarımızda noktalandı ansızın.
okulda puding pişirirlerken :)
Ayrıca,günlük olarak çocukların durumu ve genel bilgilendirme ile ilgili velilere herhangi bir bilgi akışının olmaması beni rahatsız ediyordu.Üstelik bir toplantı bile düzenlenmemişti henüz.Fakat benim en çok canımı sıkan sürekli bir "öğretmen sirkülasyonu"nun oluşuydu.Çocuklar tam birine alışmışken hooopp o gidiyor yerine bir başkası geliyordu.Sorduğumuzda ise deneyip memnun kalmadıklarını bilidiriyorlardı.Bir böyle iki böyle neredeyse her ay bir öğretmen değişmesi benim artık iyiden iyiye işgillenmeme neden oldu.Hepsi mi kötü idi bu gelenlerin.Başka birşey vardı bunun altında,biliyordum.


Bundan birkaç gün önce çocuklar okuldan geldiklerinde hararetli bir biçimde bir şeyden bahsediyorlardı.Konu tam olarak şöyle idi:
Okula bir bayan gelmiş ve var gücü ile I hanıma bağırıp çağırmaya başlamış.Onunla yetinmemiş ve çocuklara dönüp"hepiniz burdan gidin,bu okul kapanacak,söyleyin annelerinize sizi burdan alsınlar" şeklinde iğrenç bir tutumla çocukları korku içinde bırakmış.Kimisi endişelenip ağlamış hatta.ZE de bunlardan biri.Öğretmenlerde o an ürkmesinler diye" o kadın tiyatrocu idi.Size oyun oynadı fakat I hanım beğenmedi,o yüzden gönderdi" şeklinde açıklama yapmışlar,fakat bu çocukları ikna etmeye yeterli olmamış.Öylesine etkilenmişler ki bu durumdan evde tüm vehametiyle anlatışlarından bariz bir biçimde anlaşılıyordu.Anlayamadım önce fakat sonra ayırdına ufak ufak varmaya başladım.Muhtemelen gelen kişi mülk sahibiydi ve ödemelerle ilgili bir sorun yaşanıyordu.Kadın da öylesine çirkefti ki çocukların ne yönde etkilenebileceklerini hesap dahi etmeden hoyratça saçmıştı tüm kötü niyetini ortaya.Fakat en az o kadın kadar suçlu biri vardı ki;O da kurumun sahibesi I hanımdı.Nasıl olurda çocukların gözleri önünde böyle bir sahnenin yaşanmasına müsaade edilebilirdi.

Tüylerim diken diken olmuştu.Derhal I hanımı aradım fakat telefonu cevap vermedi.Sinirden deliye dönmüştüm.Mümkün olsa o dakka okulun önünde nöbet tutacaktım.Ertesi sabah derhal aradım ve durumu sordum.Kendisi henüz gelmemişti.Yetkili diğer bayan benim tahminimi doğruladı ve engel olamadıklarını dile getirdi.Serzenişlerime hak vermesi ve bir daha böyle bir durumun yaşanmayacağına teminat vermesi beni sakinleştiremedi.Nitekim takip eden birkaç gün de yine aynı kadın gelmiş ve bu kadar vahim olmasa da benzer sahneler yaşanmıştı yine.Burdan yola çıkarak bir sonuca daha vardım ki öğretmenlerin sık değişmesinin altında da ödeme sorunları ile ilgili sıkıntılar yatıyordu.Anladım ki çocukların artık bu okulda devam etmeleri mümkün değildi.Zaten ertesi günün akşamında okuldan haber gelmiş ve taşınma dolayısıyla 5 gün tatil oldukları iletilmişti.Ben zaten yeni bir okul bulmuş ve ertesi günü ziyaret etmek için randevu almıştım bile.Fakat çocukları ikna etmek zor olacaktı nitekim ısrarla okullarını ve arkadaşlarını çok sevdiklerini dile getiriyorlar yeni okul ve arkadaş fikrini benimsemiyorlardı.Bilhassa YA.Lakin bu defa O'nların fikirlerini dikkate almayacak derhal iyi bir okula kayıtlarını yaptıracaktım.


Tomurcuk Anaokuluna ısındık bile...

Tercihim "Özel Tomurcuk Anaokulu" oldu ve iyi ki de oldu.İçim çok ısındı,herşeyiyle ikna oldum ve gönlüm rahat teslim ediyorum çocuklarımı her sabah.Perşembe günü başladık ve şimdilik herşey yolunda.YA başta inanılmaz katı bir tutum sergiledi.Kesin bir dille istemediğini dile getirdi.Hatta arkadaşlarıyla tanışma seremonisi sırasında,kendisinde hiç tanışık olmadığım bir biçimde sırtımı yumruklayarak çirkin tepkiler sergiledi.Biz gittikten bir müddet sonra yavaş yavaş ısınmış ve dahil olmuş içlerine.Şimdi ise güle oynaya gidiyor şükürler olsun.Keşke daha önceleri cesaret etseymişim bu işe diye kızıyorum şimdi kendime.




Yeni arkadaşlarımız...
Çocuklar için kaynaşmak saniyelik...





Çocuklar değil mi ki,her şarta olabildiğince kısa süre de uyum sağlama yetileriyle biz büyükleri ağzı açık bırakan...

2 Ocak 2012 Pazartesi

Kar Sana Gelmezse Sen Kara Gideceksin...

Yılın son günü epey hararetli geçti.Akşama değin 3 çocukla evde yalnızdım.Bir kere daha anladım ki çocuklarla faaliyet işi ciddi sabır gerektiriyor.Pullarla,simlerle,yapıştırıcılarla uğraşmak ve onların pisliğinin tüm eve yayılıyor oluşuna tahammül etmek çelik gibi sinirlere sahip olmayı şart kılıyor.
Akşam için programımız vardı.Yeni yılı maaile,İzmit'te oturan kız kardeşim Gülşah'ta karşılayacaktık.Fakat işgüzar kocamın işlerinin akşam 20:00 gibi bitip ancak o saatten sonra evde oluşu,hem beni fazlasıyla gerdi hem de planımızın aksamasına neden oldu.
Neydi efenim:
"Her işte bir hayır vardır,buna da şükür" demeli;bu ilk dileğimizdi değil mi? :)
Annemler önden gitmişlerdi.Bizde erkek kardeşim ve eşini alıp koyulduk yola.Kızgındım çok fena Neco'ya.O nedenle yol boyu başım camdan dışarı bakar durumda sus pus bitirdim seyri.
Vardığımızda 21:00 e geliyordu saat.Millet aç bilaç bizi bekliyordu.Yılbaşı yemeğimizin saati epey şaşmıştı ama Allahtan devamı pek keyifli geçti.Sohbet,muhabbet,enfes yiyecekler eşliğinde yılın son saatlerini tamamladık.Bu ve bundan sonraki yıllarda da Allah ağızlarımızın tadını hiç bozmasın inşallah.Hep böyle beraber ve neşe içinde geçsin günlerimiz dilerim.
Ertesi gün içinde Kartepe planımız vardı.Çocukların "anne kar neden yağmıyor?" diye üzgün ve süzgün bekleyişlerine tabiat ana naz yapınca bizde "kar bize gelmezse biz kara gideriz" diyerek çocukların kar hasretine son verdik.
Enfes,harikulade ve süpper bir gündü.Hem çocuklar,hem biz müthiş eğlendik.Meğer karı ne de çok özlemişiz.Kızak kaydık,yattık yuvarlandık,üşüdük,titredik ama iyi ki de gittik dedik...
Biz susalım fotolar konuşsun o halde...









Aşk dağ başında da olsa yaşanmalı değil mi?





YA bir ara uyarılarıma rağmen eldivenleri ellerinden çıkarmak istedi.Sonra da ağlayarak yanıma geldi.Soğuk öyle üşütmüştü ki ellerini acıdan ağlıyordu bu nedenle.Bende kaptığım gibi aşağıdaki kafe de aldık soluğu.




Kapıdan girer girmez yüzümüze vuran sıcakla mest olduk.Koskoca bir soba salonun ortasında gürül gürül yanıyordu.İçerisi harikaydı.YA'da bende rahat bir nefes aldık ve hemen geçtik sobanın başına...


Peşimizden diğerleri de geldi.Soba başı kapmaca oynadık:)


ufak ufak kendine gelmeler...


Onca yorgunluğun üstüne acıkmıştık haliyle.Dışarıda ki buz gibi havanın ardından sıcacık ortama en çok yakışan "sucuk ekmek" ti elbet.Pek de iyi gitti...
RU'nun deyimiyle "burda kahvaltı yapmak pek keyifli" idi...




O soğuğun üstüne soba arkasından ayrılmayan kuzular...



Dağda aşk :)



Üşüyen bedenleri soba başında ısıtmaca...


ZE müziğin ritmine kaptırmış kendi halinde dans ediyor...


Kardeş aşkı başkadır...





Dayı yeğen aşkı...



İlk göz ağrım,mahsun bakışlım...


 Havanı sevsinler ZE hanım...



Anne ve oğulları...


ee gelin&görümce de yan yana yakışır hani...


 ZE hanım ve romantik kar manzarası...


Övünmek gibi olmasın,bere ve atkısı benim elimden çıkma :)




Dönüş yolunda,onca yorgunluğun üstüne bundan gayrısı yapılmazdı artık...


Ve babaya teşekkür :)



Related Posts with Thumbnails