29 Eylül 2010 Çarşamba

Ç.Ö. & Ç.S.

Çocuktan önce( Ç.Ö. ) ve çocuktan sonra ( Ç.S. )  diye ikiye ayırmalı bence evlilikleri; dahası hayatı.

Zira her bakımdan öyle bariz farklar var ki pek çok konuda...

Mesela evde geçirdiğin vaktin tamamı kendine ve eşine ait.İster TV izle,ister saatlerce kitap oku,ister eşinle tavla oyna ister dışarı çık ister ayaklarını uzat kafandan yapman gerekenleri sıralamadan yat uyu vs vs vs...

Keyfin hangisini çekerse...

Hiçbir vicdani sorumluluk,pişmanlık,üzüntü duymana gerek yok.

Canın çekmiyorsa yemek bile pişirme,ayak üstü atıştır.

Çocuklara sulu yemek gerek,yanında pilav yahut makarna olmazsa doymazlar üstelik diye vicdanını sızlatmana hiiiiç gerek yok...

Ç.Ö. arkadaşlarının tamamına yakınıda çocuksuzdur,

akşamları gider "aman çocuğum yapma,karıştırma,bırak elindekini vs.. "tembihlerini sıralamadan rahat rahat oturur,çayını kahveni içer arada okey vs oyunlar oynar uyku vakti sorunun olmadığı içinde geç saatlerde dönersin evine...

Hafta sonları gece geç saatlere kadar oturur,sabahta keyfinin yettiği saatte kalkar,paşalar gibi kahvaltını hazırlar uzata uzata sohbet muhabbet bitirir sonra ortalığı hızlıca toplayıp,pantolon tshirt geçirip üstüne,atarsın kendini dışarı...

Yok yedek kıyafet hazırla,yok yemek yap termosa koy,yok oyalayacak bişeyler at çantaya,aman  bişey unuttum mu acaba diye de kafanı yor,
Ne hacet...
Tak çantanı koluna,at kendini sokağa...

Bu Ç.Ö. ler uzaaaaarr gider...

Ya Ç.S. ki manzara nasıldır?...Neler katar çocuk insanın ömrü hayatına???





İşte böyle güzel dostluklar...


ÇS lerin dahası mı???

Onları paylaşmak için burdayız zaten...

28 Eylül 2010 Salı

Kapalı Gişe...


Bizim ufaklıklar 27 aylarını bitirdiler artık.Daha dün minicik olan bedenleri,kucağımdan dolup taşar oldu şimdilerde...Epey yol katettik birçok konuda...
Kendi kendilerine uykuya geçişleri,tuvalet eğitimleri,yemek yeme becelerileri,dil gelişimleri vs.vs...

Hergün yeni yeni şeyler duydukça ağızlarından,hem şaşırıyor hemde mutlu oluyorum şahit olduklarıma...

En güzel en keyifli zamanları sanırım bu dönemler..

Her duyduklarını hafızaya nakledip gerekli durumlarda şakkk diye dışa vuruşları...dillerinin döndüğünce söyledikleri şarkılar...kızdıkları sinirlendikleri anlarda verdikleri büyümüşte küçülmüşvari tepkiler...birbirleriyle olan harikulade dialogları...büyüklerinden taleplerini dile getirirken sarfettikleri sözcükler...Gönül almaya çalışırken uyguladıkları taktikler...ve daha neleeerrrr neleeeerrr nelerrrr...

Hepside tadına ve seyrine doyum olmaz deneyimler...

Rüzgar,abisi o gelmesin diye kapıyı kapattığı için:

"Mamaç kapıyı niye bagattın hıııııı???"
diye sorduğunda yanında olmalı ve o şirin suratıyla sesinin tonlamasını duymalıydınız mesela...

Ya da Zeynep'in işine gelmeyince:

"Anne çeni çeeemiyom" diyerek tavrını koyuşunu,

Hele bir gece yataklarında sütlerini  hüplettikten sonra yaklaşık bir saat boyunca kıkırdaşmaları...

Zeynep'in yatakta ayağa kalkıp kendini popo üstü bırakınca Rüzgar'ın ona bakıp kahkahalarla gülüşü ve bu durumun onları ziyadesiyle eğlendirişi...
Sonrasında yanlarına gidip "hadi uyuyun bakalım" dediğimde,benim çıkmamla birlikte Zeynep'in kısık sesle:

" Düdaa şişşşşş hadi uyu uyu anne kızıyo" diye uyarması...

Koro halinde "Ali babanın çiftliği" ni eksiksiz ve sıfır detone söyleyişleri...

Zeynep'in "armut dibine düşer" lafını haklı çıkarırcasına muazzam müzik kulağı...

Yine Zeynep'in ellerini  yüzüme koyup en şirin sesiyle "bebeksin" diyerek dile getirdiği en sahici sevgisi...

Rüzgar'ın her kapı çaldığında ya da her duyduğu tıkırtıda "aaa baba geldi" diyerek heyecanla kapıya koşuşu ve babaya olan müthiş tutkusu...

Üç kardeşin kah; sarmaş dolaş,aşk muhabbet, hoş sohbet, kah; hır gür,itiş kakış,bağırış çağırış halleri...

vs vs vs....
Anlat anlat,yaz yaz bitmez bu bizzat şahit olunası serüvenler...

2 yıldır gitmiyorum diye yakınıyorum kimi zaman,ama sinemaya gitmeye ne hacet...
Aksiyonsa aksiyon,gerilimse gerilim,komediyse komedi,,dramsa dram,aşksa en damarından...
Her aradığın 7/24 elinin altında,

Para harcamana,bilet kuyruğuna,yer bulma kaygısına lüzum yok.

Üstelik,yerin her daim hazır; loca da...

Hemde 4 boyutlu,
O kadar gerçek ki herşey,bazen tepende,bazen kucağında,bazen sırtında buluveriyosun...

Kimi zaman geçici duyma bozukluğuna yol açabiliyorlar ama olsun,her güzel şeyin bir bedeli var dimi...

Patlat bir kase dolusu mısırı,otur koltuğuna
Aksiyonsa şayet o günkü filmi konusu,her an  içinde bulabilirsin kendini.
Ne güzel işte senaryoyu kafana göre değiştirme imkanın da var,mutlu sonu kendin yazabilirsin...

Gerilimse biraz gerilebilirsin hazırlıklı ol,istersen başlamadan önce bir kaşık passiflora al iyi gelir...

Komediyse yaşadın...ne yorgunluk kalır ne stres...

Ama  aşksa tadından yenmez...
Ne dert kalır ne tasa,dünya yansa umrun değil,öyle sahici  öyle içten yaşarsın ki,damarlarında hissedersin sıcak sıcak...

Hani hayran olduğun aktörün filmlerinde kendini birlikte oynadığı aktristin yerine koyar,yahut "keşke sevgilim olsa" gibi hayaller kurardın ya genç bir kızken...
Bu filmi izlerken tüm hayallerin gerçeğe dönüşüveriyor ve bir anda taptığın başrol oyuncusunu kollarında, kucağında buluveriyorsun,sarıl,öp,kokla aşkını ilan et ve karşılığını doyasıya al....

Yalnız misafir izleyicileri alırken uyarıyoruz,kulaklarında ve başlarında meydana gelebilecek ağrı ve uyuşmalara karşı hazırlıklı olmaları konusunda...

Konusu ne olursa olsun,her şartta,her durumda,her zaman kapalı gişe,keyifle,ara sıra gerilerek ama hep şükrederek izliyoruz biz bu filmleri...

Ve  her daim kadroda yer alan,başrol oyuncuları birbirinden akıllı ve bizce birbirinden eşsiz 3 küçük haylaza      

ÖLESİYE TAPIYORUZ....






24 Eylül 2010 Cuma

Nerde kalmıştık???

2 haftadır bayram,hastalık,koşturmaca vs.nedenlerden pc başına geçememek dolayısıyla bloğu epey ihmal ettim maalesef.

Bol hengameli bir bayram,ardından tarafımca 3-4 gün süren yatak döşek hastalık durumları,malum çocuklarla her daim full aktif yoğun mesailer,arkadaşlarla buluşmalar görüşmeler vs vs vs... derken 2 hafta bir çırpıda gelip geçiverdi işte...

Anlatacak şey,anı özetleyecek foto çok ama şu an annemde bulunuyor olmamdan mütevellit zamanım sınırlı...


Şimdilik bir merhaba deyip kaçayım dedim ;)

8 Eylül 2010 Çarşamba

Mutlu Bayramlar...





Çocukken annem,

bayram için yeni giysiler alır,

bende onları giyecek olmanın heyecanıyla bütün gece içim kıpır kıpır sabahı zor eder,

sabahta aynı kalp çarpıntısı ve mutlulukla bir çırpıda üstüme geçirir,

mahalledeki arkadaşlarımla buluşup "şeker toplamaya" çıkardım ya....

İşte o heyecan ve mutlulukla yatağıma yatıp,aynı hislerle uyanmak istiyorum sabah...



Hepinize tamda bu duyguları kalpten hissedeceğiniz

MUTLU BAYRAMLAR

diliyorum....




Not:Bu şirin kart için buraya kocaman bir teşekkür...

6 Eylül 2010 Pazartesi

Cennete bir melek daha....

Bugün,

daha yeni takip etmeye başladığım bir blogda,

minicik bedeni,adını bile telafuz edemediğim garip bir hastalıkla (nöroblastoma) boğuşmakla geçmiş,
Nehir adında sevimli mi sevimli bir kızın acı haberini öğrendim.

Minik bedeni,büyüklerin bile kolay kolay taşıyamayacağı bu ağır yükü taşımaya dayanamamış ve sonunda yenilmiş...

Anne olmadan insan böyle bir durumdan ne kadar etkilenir bilmiyorum ama ben kahroldum,mahfoldum...
Öğrendiğimden beri,resimlerine bakıp kendime zulmediyorum...

Annesinin acısını düşünmek bile istemiyorum...tarifi yok,tesellisi yok,yok,yok....
Allah sonsuz sabırlar versin,

3,5 yıllık kısacık yaşamında nelere göğüs germiş,yaşıtlarının aksine ne çok şeyden mahrum kalmış...

Allah bu kutsal gecede,hepimizin evlatlarına sağlık,mutluluk ve huzur versin,

ve onları bizlere bağışlasın...

5 Eylül 2010 Pazar

Pazar halleri...




Havanın kasveti bizede sirayet etmiş olacak ki bu sabah pek bir keyifsiz geçiyor.

Sonbahar çocuğu olmama rağmen,hiç sevmem sonbahar aylarını ve bu içe kapanık,sinsi havaları...
Ne yapacağı hiç belli olmaz,program yaparken temkinli olmak gerekir,çünkü her an bir sağanağa yakalanıp sudan çıkmış sıpa(bu daha sempatik bir yakıştırma ebeveynine göre:))durumuna düşebilirsiniz..

Evden çıkasınızda pek gelmez zaten,mükellef bir pazar kahvaltısının ardından,pijamalarınızı bile çıkartmadan,şöyle uzatayım ayaklarımı,alayım gazetemi ve çayımı/kahvemi saatlerce tadını çıkarayım şu güzel tatil gününün dersiniz.(biz artık hayalini bile kurmuyoruz o ayrı)


Çocuklu,hele bizim gibi yaşı birbirine yakın,en büyüğü 5 yaşını bile doldurmamış 3 çocuk sahibi bir aile iseniz,az önce bahsettiklerim mazide kalmış hoş birer anı olarak kalır,yerini gelişigüzel çarçabuk hazırlanmış ve harala gürele apar topar yenilip kalkılmış kahvaltılara bırakır...

Kahvaltının ardından alelacele ortalığı toplar (ki eski haline gelmesi an meselesidir o nedenle çokta hırpalanmaya gerek yok) ve çocukları gün boyu meşgul edecek,onlara keyifli vakit geçirtecek aktivite planları yaparsınız...Fakat onlar daha ziyade birbirleriyle gerçekleştirdikleri atraksiyonlarla daha mutlu olduklarından bu aktivite anları genellikle sayılı dakikalarla sınırlı kalır.
Olsun yeterki mutlu,keyifli olsunlarda...


Pazar günlerinin en can sıkıcı yanlarından biride ertesi gün okula ya da işe gidecek olmanızdır.Bir taraftan bu güzel tatil gününün tadını çıkartmaya çalışırken diğer yandan ertesi günü işe ya da okula gidecek olmanın derin sızısı kaplar içinizi.Son dakikasına kadar planlarınızı,programlarınızı gerçekleştirmeye çabalar sonrada ertesi sabah nasıl erkenden kalkacağınızın derdine düşersiniz.Üstelik kadınsanız yıkanacak çamaşırlar,biriken ütüler,çocukların duş faslı vs vs.. sizi bekler,

İşte böyle yaman çelişkilerle geçip gider koskoca caanım pazar günü


Bu arada bloğumun yeni hali dikkatinizden kaçmamıştır umarım.Zira yapımı 2 günümü aldı. :)


Hepinize İyi Haftalar....

3 Eylül 2010 Cuma

İki erkeğin bir günlük aksiyon özeti...


Saat en geç 08:30 itibariyle mesaisine ilk Rüzgar başlıyor bizim evde.
Tuvalete gidip işini hallettikten sonra yanıma geliyor ve ilk işi "Mamaç uyuyo" demek oluyor.Bu şu demek oluyor "gidip Yamaç'ı uyandırayımda yoğun bir günün mesaisine oda geç kalmadan başlasın"...

Fakat bence asıl mesaj şu:
"Hadi Mamaç anneyi elbirliğiyle mat etme operayonuna bir an önce başlayalım"

Yamaç'ı uyandırmaması için odasının kapısını örterek onu bir müddet bizim yatağımızda oyalama çabaları nafile sonuç verdikten sonra nihayet Yamaç'ta uyanır...
Ve artık anne için kalk borusu öter,annede yoğun bir günün  üstesinden layıkıyla gelebilmek umut ve temennisiyle mutfağa doğru ilk adımını atar.Tabi yüzünü yıkamadığı mutfağa girdikten sonra gelir aklına,çok görmeyin gözü ve aklı hala yatakta çünkü...

Hemen kahvaltı hazırlanır...
Bol kargaşalı bir kahvaltının ardından annenin yarım saatlik ohhhhhhhhh vakti gelmiştir...Neden???
Çünkü ailemizin kahramanı,yoğun bir sevgi ve saygı beslediğimiz çok değerli idolümüz CAİLLOU ekrana teşrif eder...(Caillou'ya sevgi ve minnetlerimi yakında bilahare ayrı bir postta yazacağım)
Caillou'ya yarım saatlik kitlenme zamanını annede en iyi şekilde değerlendirmek için hemen yatağına koşar ve şöyle gerine gerine uzanır...Sayılı süre çabuk geçer Caillou'nun gidişinin ardından ikinci bir kalk borusu çalınır ve bu demektir ki "anne kalk Caillou bitti bu kadar tembellik yeter"!!!!


Gün içinde iki erkek kardeş arasında inanılmaz bir bağlılık hakim..Yamaç bir an yok olsun Rüzgar hemen "anne Mamaç ok,anne Mamaç istiyom" diye aranıyor...Aynı şekilde Yamaç Rüzgar'ı görmesin anında "anne Rüzgar nerdeeee" diye soruyor.Rüzgar'ın uyku saati gelince Yamaç "anne yaaa Rüzgar uyumasın nolurrrr" diye yalvarıyor nerdeyse....

İki ya da daha fazla çocuk sahibi olmanın en avantajlı yönlerinden biri çocukların anneye çok fazla bağımlı olmaması sanırım.Çocuklar birbirleriyle vakit geçirerek anneye daha az gereksinim duyuyorlar bu da anne için daha az boğucu oluyor.Annede bu arada kendine vakit ayırabiliyor.Tabi iki elin darmaduman ettiği evi toparlamakta ayrı bir iş yükü ama olsun...Herşeyden şikayet etmemek lazım....

Rüzgar'ın takribi 2-3 saatlik öğle uykusu molasında Yamaç hemen sızlanmaya başlar,yalnız kaldıya meşgale lazım...İlk isteği "anneeee dışarı çıkıp bisikletime binebilir miyim? füttennnn" olur.Anne de eğer hava müsaitse bu ricasını kırmaz ve beraber bahçeye inerler...
Bol pedal çevirerek enerjisini sonuna dek sarf ettiğini düşünsede anne,çocukların mutlaka yedek bataryaları bulunduğu fikrini aklından çıkarmış olacak ki,eve geldiklerinde hala mesaiye tam gaz devam ettiklerini görünce hayret içerisinde kalmasında ne yapsın????
Bu arada Rüzgar uyanıyor ve aksiyon kaldığı yerden devam ediyor...

Bu kadar yorgun bünyeye(anneden bahsediyorum) bir Caillou daha iyi gelir dimi??
Allahtan yayınlayan kanal gün içerisinde bir kaç kez yineliyorda anne babalar için nefes alma vakti oluyor bu küçük molalar...


Babamız gelene kadar gürültü patırtı,bağırış çağırış,öfke karmaşa ve öpüş kokuş bir arada hengameli bir mesaiyi tek başına sırtlamaktan kurtulup görevi biraz babaya devreder anne....
Akşam yemeğinin ardından bir müddet babayla azan veletler için artık mesainin son demleri gelmiştir...Uykuyu reddetme çabaları nafiledir artık,dişler fırçalanır ve 2.ci masaldan sonra şarjlı bünye daha  fazla direnemez ve uykuya yenilir.....


Ohhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh..............!!!!


Bu arada Zeynep nerde diye merak edenlere...

Yazları büyük oğlanın kreşi tatil olunca, üçü bir arada annenin kapasitesini aştığı ve şimdilik yardımcı için uygun maddi koşulu sağlayamadığımız için(ev kredisi,kreş ve çocukların bakım masrafları vs...) maalesef ikizlerden biri 2 gün arayla dönüşümlü olarak yakınımızda oturan anneannede kalıyor.Rahatsız edici fakat şu an için üretebildiğimiz tek çözüm bu...

2 Eylül 2010 Perşembe

Ne başlığı yahu....



Canım sıkılıyor,ruhum daralıyor,bunalıyorum....
Mevsim değişikliğinden midir acaba????


Yeni ve güzel bişeylerin varlığına ihtiyacım var....


Ne iyi gelir ki benim bu depresif halime ????
Related Posts with Thumbnails