29 Kasım 2010 Pazartesi

Zaman su misali...

Ne zaman büyüdün sen bu kadar?


Daha dün vermemişler miydi seni kucağıma?
Mis gibi kokunu içime çeker çekmez süzülmemiş miydi yaşlar gözümden?
Dünya üzerindeki en mutlu insan ben değil miydim o dakikalarda?
Gece boyunca uyanıp uyanıp bakmamış mıydım nefes alıyor mu diye?
 "Bu şimdi benim mi" diye sormamış mıydım defalarca?
Gözümden sakınmamış mıydım her daim?
Seni kucağına alıp öpenlerden kıskanıp,ikaz etmemiş miydim herkesleri?
Hayaller kurmamış mıydım yapacaklarımıza dair?

Bu kadar acele etme büyümek için be yavrucum,
Tadını çıkarmak istiyorum seninle geçen her dakikanın...


İlk göz ağrımsın bebeğim,

Seni öyle çoooookkkk seviyorum ki...

28 Kasım 2010 Pazar

Bir Annenin Kendine Ait Garip İzleMİMleri


Yupiiiii artık bende MİMlendim diye çocuk gibi sevinesim var.

Keşfettiğimden beri müptelası olduğum ve çok benzeştiğimizi düşündüğüm,hisdaşım sevgili "Deli Anne" -ki kendisi gayet aklı başında bir hatundur bence,beni mimlemiş.
Garip huylarımız ve yapamadıklarımıza dair.
Bende böylece mimlenenler kervanına katılmış oldum sayesinde.Çocuklardan ancak fırsat bulabildiğimden gecikmeli olarakta olsa yazmak istedim.

Oldum olası çok normal biri olarak görmedim kendimi.Anım anımı tutmaz,dengesiz ve kararsızımdır.Her ne kadar burçlara pek prim vermesemde Terazi burcunun özelliklerini genel olarak taşıdığım söylenebilir.
Kimi zaman kızıp deli gibi küfürler savursamda severim kendimi aslında.Ayaklarım yere basar,düşündüklerimi dile getirebilir yamuk yumuk hareket etmem.Olduğum gibiyimdir sözün özü.
Ama gelin görün ki asabi ve dengesiz tarafımda hiç çekilmez doğrusu.Hal böyle olunca gariplik konusunda epey malzeme çıkar benden.


  • Kararsızlık:Dışardan bakıldığında pek çok kişide bulunan,sıradan addedilen bu özellik,bende ki vehameti sayesinde "garip" statüsünde nitelendirilebilir zannımca.Öyle ki, girdiğim bir mağazada tüm alternatifleri arasında gözüme kestirdiğim herhangi bir ürünü almaya yeltendiğimde,"ya aslında bu rengi de fena değilmiş" yahut "hımm şu modelde güzelmiş ben bunu görmemiş miydim" veya yanımdaki herhangi birine "sizce hangisi daha güzel?" şeklinde bir yığın sorular eşliğinde 2 saat geçirmişliğim çoktur.Sonunda da ilk beğendiğimi değilde kararsızlıktan sıkıldığımdan,en sıradan olanı alıp eve götürdüğüm,daha eve gelmeden "yaa öbürü daha güzeldi aslında" diye pişmanlık duyduğum,tüm gece hayıflanmaktan uyuyamadığım,ertesi günde mutlak suretle götürüp değiştirdiğim hikayelerimin sayısını ben bile hatırlamıyorum. Halbuki ilk gözüme çarpan hangisi ise o zaten en ilgi çekici olanı değil midir be kararsız Alime???
  • 33 yıllık ömr-ü hayatımda Zeytin denen nimetin(bence ucube olarak görülmekte,Allah affetsin) tadına bakmışlığım yoktur.Yememek bir tarafa elimi bile süremem.Bir keresinde ilkokul öğretmenim tenefüste zorla ağzıma bir tane vermişti de o gidene kadar yemeyip ağzımda tuttuğumdan gider gitmez tuvalette zor almıştım nefesi.Bütün gün ağzımı defalarca yıkamama rağmen sanki sürekli kokusunu duymuştum.İnsan hiç yemediği bir şeyden neden bu kadar nefret eder onuda anlamış değilim ama rivayete göre annem sütten kesmek için göğüs ucuna zeytin yapıştırmış ve "bak öcü" (zamane bilinçsizliği diyelim) diyerek beni korkutmuş.Benden ondan sonra bir daha meme emmemişim.Bununla mutlaka ilintili olduğunu düşünüyorum.Haa birde zeytinin günahını,küçük yuvarlak olarak genelleyeceğim tüm meyvelerde çekiyor zira onlarıda ortak özelliklerinden (ortasındaki çekirdek) dolayı yemiyorum.Kiraz,üzüm,erik,vişne,kayısı...kısaca şeftali boyutuna varana kadar ki tüm meyveler..          Garip değil mi?
  • Saçlarımı asla uzatmam daha doğrusu uzatamam,sıkılırım çünkü ve de bakamam.Hiç belime kadar saçım olmadı mesela,omuz hizasını geçtiği nadirdir.Kim o saçların bakımıyla,fönüyle,jölesiyle uğraşacak.Toplarım gider,o zaman ne anlamı var saç uzatmanın dimi?
  • Çok tezcanlıyımdır,düşündüğüm,planladığım anında olsun isterim.Olmayınca çekilmez biri olurum,öfke saçarım.
  • Hiçbir şeyi atmaya kıyamam.Manyak derecede problemliyim bu konuda.Oğlumun okulda yaptığı en ufak karalamalar bile dosyasında saklanmakta.Geçmişte gittiğim bir yolculuğa ait bilet,Çok sevdiğim bir giysiyi artık içine giremesemde ilerde olur düşüncesiyle bekletmek,eski maaş bordrolarım,çocuklarıma hamileyken gittiğim doktor kontrollerinin tüm belgeleri,kırılmış ama anısı olan herhangi bir nesne,işe yarar düşüncesiyle bir kenara attığım ıvır zıvır şeyler,hatta hatta benim için özel olan bir tarihe ait kasa fişi....Yakında TV de çöp ev konulu bir haber duyarsanız ben olmam ihtimali muhtemeldir.
  • Birçok kadında var olan alışveriş tutkusu bende de tüm sapkınlığıyla mevcuttur.Öyle ki,zaman zaman girdiğim depresyonların en iyi ilacı hep o tutku olmuştur.En iyi terapistten daha etkilidir benim için.Aklıma girmişse şayet bir anda, kıvrandırır beni kör olasıca.Nefret ediyorum,törpülemeye çalışıyorum bu dürtüyü ama engel olamıyorum maalesef çoğu zaman.Eşimle bu konuda karşı karşıya gelmişliğimiz çoktur.Zira 3 çocuklu geniş bir ailenin tasarruf konusunda çokça temkinli olması gerekmekte...
  • Hayatıma dair aldığım kararlarda tutarlı ve idealist olmak konusunda zayıf görmüşümdür hep kendimi.Mesela hep konservatuar okumak istememe rağmen,bunun için hiç çaba göstermedim,sonuna kadar direnmeli ve diretmeliydim oysa.Keyif alarak yapabileceğim ve bundan para kazanabileceğim bir işe sahip olabilirdim böylelikle.Çocuk konusu mesela;hep tek çocuk düşünmüştüm evliliğim boyunca,gerçi anne olduktan ve bunun hazzını yaşadıktan sonra bir tane daha yapabilirim diye açık kapı bırakmıştım lakin üç çocuk ihtimallerim dahilinde olmamıştı hiç.İkiz doğurmak benim tercihim değildi belki ama en azından bebek planı yaparken daha programlı hareket etmeliydim o kesin.İş deneyimi konusunda da işler hayal ettiğim doğrultuda gitmedi maalesef.Üniversiteden sonra girdiğim firmada 9 yıl kalınca  başka bir sektöre ya da departmana geçiş mümkün olmadı haliyle.Bu konuda benim ideailst olmayan yaklaşımlarımın payı büyüktür.Ama her daim şükretmek gerekliliğinide unutmamak gerektiğini düşünüyorum.  
Daha sıralayacak çoooookkkk gariplik yahut yapamadığım bir yığın şey mevcuttur bende.Ama yediyle sınırlayalım bakalım.Şimdi ben kimi Mimlemeliyim acaba???


nehirineylemleri ve fındıklıkurabiyem hadi bakalım sıra sizde....

27 Kasım 2010 Cumartesi

Üşeniyorum,öyleyse yokum...


Bu aralar üstümde bir tembellik bir tembellik akıllara ziyan.İşten eve gelince koltuğa zor atıyorum kendimi.

Ama dinlenme,ayak ayak üstüne atıp keyif sürme,hatta arada iç geçirip şekerleme falan  yaptığım  sakın ola düşünülmesin zira bu ve benzeri lüks ihtiyaçları!!! terk edeli takribi 29 ay gibi bir zaman oldu..

Üşengeçliğimden en çok nasibini  alan sevgili bloğum.Yazacak enerjiyi bulamıyorum maalesef kendimde.Gerçi enerjim olsa vaktim olmuyor o ayrı.Bir koşturmacadır gidiyor.

Sabah 08:30 kalk,çocukları uyandır,Yamaç'ı hazırla,ikizleri hazırla,onları eş vasıtasıyla yolcula derkeennnnn akabinde günün benim için en değerli ve tapılası dakikaları başlıyor desem hiç abartı olmaz.Koskoca 45 dk, inin cinin top oynadığı evde,kendimle başbaşa,sakin,dingin,huzurlu,kargaşadan,stresten,kaostan alabildiğince mesafeli,mideme kramplar girmeden,apar topar değilde yayıla gerine hazırlanmaya olanak tanıyan,bu sadece bana ait zaman dilimi,benim için velinimet diyebilirim.

Neler mi sığdırıyorum her saniyesi kıymetli bu dakikalara?

Önce bir güzel kahvemi hazırlıyorum,arkasından koltuğa yayılıp akşam hasretini çektiğim gerinme,uzanma,bacak bacak üstüne atma,mayışma vs... bilumum keyif varyasyonlarını bir bir deneyip cılkını çıkardıktan sonra kalkıp dişlerimi fırçalıyor arkasından 3 yıldır köşelerinden özlemle bana bakmakta olan kozmetik ürünlerimi teker teker yerlerinden çıkarıp itinayla cildime uygulamamın ardından, eski formuma dönemediğimden(ama az kaldı başaracağım) bir türlü yenileme hevesi ve isteği bulamadığım gardrobumdan,işe yarar bişeyler üstüme geçirdikten sonra bu saadet dolu dakikalar,beni işyerine götürecek  araç şoförünün telefonuyla son buluyor.

İşyerinde geçen tempolu 8 saat sonrasında,dinlenmeyi hak ve hayal eden bünye,artık bunun hayalini bile kurmanın abukluğunu kavramış olacak ki,asıl mesainin o andan itibaren başladığını dakkasında idrak ediyor ve silkinip kendine geldikten sonra,var gücüyle kendini bir iki saat daha idare edecek şarj yüklemesini yapıp eve adımını atıyor.
20:20 civarı evde olduğumdan,ev ahalisi ben eve geldiğimde yemek faslını bitirmiş oluyor neyseki.Çocuklarla hoşbeş,az biraz faaliyet,çokça azma kudurmanın ardından,zaten kısıtlı olan dakikalar hemen tükeniyor.Uyku saati hazırlıklarıyla geçen yarım saatte,önce süt,ardından diş fırçalama,aralarda uyku reddetme amaçlı vızıldanma derken pijamalarımızı giyip yatağa güç bela giriyoruz.Masal pazarlığının ardından sayıda anlaşıp sırayla okumaya başlıyor,bazen 2.ci masalda sızarken bazen 8.ci 9.cu masalda faltaşı gözlerle bana bakmasına sinirlenmeme mani olamıyorum.Lakin uyumasıyla beraber, peşim sıra takip eden vicdanımın iğrenç sesi,daha sabırlı olamadığıma,uykusuna mutsuz geçmesine neden olduğuma sebep şahsıma lanetler yağdırıp duruyor.Annelik,vicdan denen bu mendeburun pençesi altında ezilip lime lime olmaktan sonsuza dek azad olamayacak zannımca...

Yamaç uyuduktan sonra işler artık daha kolay hale geliyor diyebilirim.Ufaklıklar,bir iki ortada dolandıktan sonra nihayet yorgun düşüyor ve uykuya yeniliyor.Derinnnn bir ohhhhhhhhh nidasıyla beraber,kalan son enerji kırıntılarınıda ortalığı toparlamakla tüketip,yatağa balıklama dalarak günün finalini yapıyorum.


Şimdi siz söyleyin,ben yazmaya üşenmeyimde kim üşensin???

23 Kasım 2010 Salı

Şükür kavuşturana...

Rüzgarcım 10 günlük bayram tatili sebebiyle anneannesi,dedesi ve dayısıyla gittiği memleket ziyaretinden bugün dönüyor.

Çok özledim bebeğimi.
Fıldır fıldır bakan gözlerini,ördek dudaklarını,annecim annecimle başlayan cümlelerini,paytak paytak koşturmalarını,herşeyini,her halini çok özledim canım oğlumun.

Bu ayrılık epey fazla sürdü ama bayramda da çalışmam münasebetiyle üçünden birinin gitmesi gerekiyordu ve en dışadönük Rüzgar olduğundan onu göndermeyi uygun bulduk.Umarım bu ayrılık onda kötü izler bırakmamıştır.

Birazdan çıkıp oğluşuma doğru koşar adım gideceğim eve.Bakalım görüşünce ne tepki verecek....

Herkesin çocuğu kendine özel fakat,

Benim çocuklarım gerçekten şahaneler yaaaa....

Binlerce şükür....

15 Kasım 2010 Pazartesi

Bayram


Bu dilek dostlarıma;

Keyfinize keyif katacağınız mutlu bir bayram geçirmenizi dilerim.


Bu da
Canımın parçaları güzel yavrularıma;

Her gününüz,çocukluğumuzda duyduğumuz bayram sevinci ve heyecanıyla geçsin,mutluluk daima peşiniz sıra gelsin,sağlık bedeninizinden,yaşam sevinci ruhunuzdan,iyi ahlak ve düzgün kişilik karakterinizden,başarı aklınızdan,huzur,art niyetsiz,karşılıksız sevgi ve merhamet kalbinizden eksik olmasın...

Sizde daima bizimle olun...

SİZLERİ ÇOOOOKKK SEVİYORUM....

KORKUyoruz...

 Bu aralar,gündemimizi sıkça meşgul eden konu "KORKU"...

5.ci yaşını sürerken,karşımıza çıkacak yeni sorunsalımız,sanırım bu.
Herşeyden korkuyoruz son zamanlarda.
Böceklerden,karanlıktan, hırsızlardan, kuru kafalardan, prizlerden, yaşlanmaktan,ölümden, bazı reklamlardan vs vs vs...

Tek başına tuvalete gitmek istemiyoruz:
-"Anne,baba sende gel fütten"
-"Neden oğlum?"
-"Korkuyorum.."
-"Neden korkuyorsun?"
-"Dolabın altından böcek çıkar diye"
-"Ama oğlum onlar çok küçük şeyler,biz onlardan büyüğüz,cesur olmalıyız"
-"Ama ben korkuyorummmm"
-"Peki oğlum"

Geçen akşam yanımda otururken ona dedim ki:
-"Oğlum görüyor musun saçımda bir sürü beyaz var,artık yaşlanıyorum galiba"
-"Hani nerde?"
-"Bak burda işte,ne kadar çok değil mi?"

Durdu,düşündü,düşündü...
-"Anne yaşlanınca ölecek misin?"
-"Çok yaşlanınca evet"
-"Ne kadar yaşlanınca"

Ne cevap verilir ki şimdi?Yanlış birşey söylemesem bari...
-"Sen büyüyüp koskoca bir adam oluncaya,seninde çocukların torunların oluncaya kadar yaşayacağım ben, sen hiç merak etme"
-"Ama sen yaşlanma anne"
-":))"
-"100 yaşına kadar yaşanır mı anne?"
-"Sağlıklı beslenirsek,spor yaparsak,uykumuzu uyursak,sigara içmezsek,kısacası kendimize iyi bakarsak tabi ki yaşarız oğlum"
-"Anne sen 100 yaşına kadar yaşa olur mu?
-"İnşallah oğlum,hep beraber inşallah"
-"Peki,5 yaşında ölünür mü?"
-"annecim lütfen bu konuyu kapatalım mı,can sıkıcı bir konu çünkü"
deyip kapatıverdim bu konuyu,zira ruhum daralmaya başlamıştı...

Kuru kafalarda bir diğer korku unsurumuz...
Resim yaparken bile kuru kafa çizdiğini farkediyorum şu sıralar.Evimizin hemen önündeki trafo binasının üstünde kuru kafa resmini her gördüğünde
-"Anne buraya yaklaşırsak kuru kafa gibi oluruz dimi?"
diyor...
Rüyalarında kuru kafa görüyor ve korkarak uyanıp yanımıza geliyor...

Birkaç gündürde prizlerle fena halde meşgul kafamız.
Hatta öyleki dün gece yarısı büyük bir korku ve panikle uyanıp yanımıza geldi ve korkunç bir rüya gördüğünü söyledi.
Sabahta kalkınca rüyasında Rüzgar'la birlikte okula gittiklerini,Rüzgar'ın oyun odasında parmağını prize soktuğunu,kendisininde onu ordan uzaklaştırmak istediğinde ikisini birden elektrik çarptığını,bu nedenle çok korktuğunu dile getirdi.
Öyle korkmuş öylesine etkisinde kalmış ki yavrucuğum sabah Rüzgar'ı gözünün önünden ayırmak istemedi.Prize yaklaşması şöyle dursun azıcık yanından uzaklaşsa
-"Rüzgar nereye gidiyorsun?"
diye kontrol etti sürekli...
Okuldada arkadaşlarına aynı tepkilerle yaklaşıyormuş.Biri prizin önünden geçse "yaklaşma" diye ağlıyormuş...

Ne yapmalı ne etmeli bilmiyorum.Telkinler pek işe yaramıyor yazık ki.

Velhasıl yavrucuğum bir korku tünelinin içine düştü bu aralar,ne yapmalıda ordan çıkarmalı,bir bilene mi danışmalı düşünmekteyim...

3 Kasım 2010 Çarşamba

-meli, -malı...


Yazayım dedim ama olmadı...
Yazmak için yazmak istemediğimden,bugün en iyisi hiç yazmamak...

Ne diyorum ben yaa..

Neyse boşver

Şimdi eve gitmeli,çocuklarla hasret gidermeli,yarın için yemek yapmalı,çocukları uyutmalı,biraz örgü işleri yapmalı(stres için birebir)
sonra daaaaa,
bir güzel uyumalı...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Kuuutu kuutuuu peeense !!!


En son kaç yaşında oynamıştım kimbilir??
sanırım ilkokul zamanları falandı.Üstünden en az 20 yıl geçti..
Şimdilerde bizim evde çok revaçta,
en popüler oyunlar listesinde başları çekiyor.

Neden mi bahsediyorum?

KUTU KUTU PENSE oyunu :

Maaile el ele tutuşulup bir daire oluşturulur,sonra döne döne,

"Kutuuuu kutuuuu pense
Elmamı yerse
Arkadaşım Yaaamaaççç, (Rüüüüzgar,Zeeeeynep,Neeeeco,Göööönül)
Arkasını dönse :) "

şarkısı sırayla söylenir.

Herkes tek tek arkasını döndükten sonra,bu kezde aynı sözlerin sonunu "arkasını" değilde
"Önünü dönse"şeklinde değiştirip,herkes önünü döndükten sonra oyun noktalanır.

Tabi çocuk kısmı tek turla yetinmediği için,başınız dönüp,mideniz bulanana dek bu oyun süüreeeerrr gider.

Dün akşam,
pazar günü çalışmış olan ben ve tüm gün 3 çocukla evde yalnız kalıp yorgun ve yoğun bir gün geçiren sevgili kocacım, bu yorgunluğun bizi kesmeyeceğini düşündüğümüzden olsa gerek,güle oynaya bu oyunu oynadık.

Arkasından 4-5 tur saklambaçta cilası oldu yorgunluğumuzun.

Çocuklar pek bi keyifleniyor haliyle,
bunu görmekte tüm yorgunluğunu alıyor zaten insanın...
Sıkıntınız stresiniz varsa silip süpürüyor neticede.

Ha birde her akşam Yamaç Hoca önderliğinde,akşam sporumuz var ki onu ayrıca anlatacağım...
Sağlıklı yaşam,fit bir vücut için her akşam mutlaka :)

Velhasıl kelam;

Bu çocuk milleti her derde deva...
Related Posts with Thumbnails