12 Temmuz 2011 Salı

Lafla Dövülmek...

YA bu aralar fazla asi bir çocuk haline geldi.Dönemsel huysuzluklardan birine takıldık yine sanırım.Ne istesem,ne söylesem,neden dolayı ikaz etsem hep geri püskürtülüyor YA tarafından.Bende sıcakların etkisiyle sanırım,biraz daha fazla tahammülsüz ve asabiyim.Dolayısıyla bu aralar ikimiz arasında soğuk rüzgarlar esmekte...
Her söylediğime isyankar cümlelerle karşılık veriyor,yahut bir konuda ikaz etmeye,yaptığının doğru olmadığını söylemeye çalıştığımda beni dinlemiyor bile,kafasını çevirip başka şeylerle meşgul oluyor.Bu da beni deli ediyor.Dikkate alınmadığım hissi sinirlerimi gerim gerim geriyor.Bas bas bağırıp çağıran iki kişi olduk evde ve bu çok seslilik beni iyice asabileştiriyor.
Benlik kanıtlama savaşı sanırım bu dönemin adı.Kendi kararlarını kendi vermek istemesi,bizden gelen direktifleri reddedişi,isyan nöbetlerine girişi,hep kendininde birey olduğunu kanıtlamaya yönelik girişimler diye tahmin ediyorum.Bende bazen egolarıma yenilip,tabir-i caizse onunla sidik yarıştırıyorum.Hal böyle olunca evde bir gerginliktir sürüp gidiyor.Ahh sağduyu ahhh,ne lazımsın sen bana böylesi anlarda...
Dün ettiği bir laf,yüreğimin orta yerine koca bir kor parçası bıraktı deyim yerindeyse.Her zaman ki zıtlaşmalarımız neticesinde kulağına asılmamla(böylesi zamanlarda öyle içli bir ağlayışı vardır ki,kulağını çektiğimden canı yandığından değil de ona bu şekilde muamele etmemi hazmedemediğinden yanar canı) son bulan krizin üstünden,benim her zaman ki pişmanlık ve kendi kendimi yiyiş nöbetlerim sonunda,gidip yanına.;
-"Ne olurdu yavrucum biraz daha uysal olsaydın,bak sana kötü davrandığımda bende nasıl kahroluyorum görmüyor musun?Yaptığın hata idi ama bende sana bu şekilde davranmamalıydım.Kulağını çektiğim için özür dilerim,beni affet lütfen"  dedim.
Verdiği cevap beni perişan etti,
-"Annecim ben seni zaten hemen affediyorum ama kendimi affedemiyorum bir türlü".........
Ne denir şimdi bu lafın arkasından ?????

11 Temmuz 2011 Pazartesi

"Benim" Savaşları...

Su sıra;pençesine,ağzına layık bulduğu bilhassa başımızın etini en baş köşeye oturttuğu,herşeyi takan yeni bir sendrom canavarıyla başbaşayız.O canavarla girişilen mücadeleye de şu ismi uygun bulduk:

"Benim" savaşları...

Ellerine geçen her ne ise üçünün birden üstüne üşüşüp "Benimmmm" diyerek yarattıkları kaosu çözmeye, "Birleşmiş Milletler Barış Gücünün" bile güç yetireceğine imkan ihtimal vermem olanaksız.Hal böyle olunca,aciz bir anne olarak,bu savaştan layıkıyla galip çıkmak pek de mümkün olmuyor umumiyetle...
Galip çıkmaktan da geçtim,sonrasında üstüme yapışan vicdan muhasebeleri ve beraberinde getirdiği iğrenç migren ağrıları,durumu öyle ağır hale getiriyor ki,toparlanabilme aşamasında epey efor sarfettmem gerekiyor.
Nasıl birşeydir? Nasıl başa çıkılabilir? Üstesinden gelinebilir mi? Ne zamana kadar sürer? gibi cevabını az çok bilmekle birlikte tatbikte tıkanıp kaldığımız yığınla sorunun,bir an önce en az hasarla üstesinden gelinip,zafer sarhoşluğu keyfini yaşamak istiyor gönlüm,hemde can-ı yürekten...
Hangi biriyle başa çıkayım kardeşim,birine laf anlatmaya kalksam öbürü başka bir sorunla çıkageliyor karşıma,yahut ağlama krizlerine girip durumu daha içinden çıkılmaz hale getiririveriyorlar.
Mesela:
Her sabah kahvaltıda fiks bir kriz sebebimiz vardır bizim:
"Mor Yumurtalık Krizi"
Zamanında,henüz veletler ufak ve ben bu menem durumun ne harplere sebep olacağını bilmez,saftirik,toz pembe rüyalar gören ve cahil bir taze anne iken,her biri farklı renkte,camdan çok şirin 5 adet yumurtalık almış idim.Nerden bilebilirdim ileride bu şirincikler yüzünden her sabah kahvaltılarımızın full doz krizle başlayıp perişanlıklar içerisinde süregiderek,benim tarafımdan en sefil halde sonlanacağını...
Bunu aşmak için bir iki denemelerim oldu,şöyle ki;
Sofraya ilk önce oturan "Mor Yumurtalığa" sahip olma hakkını elde edecek.İşe yarar gibi olduysa da,zaman sonra çamura yatmaya başlamalarıyla bu çözüm,çözümsüzlüğe terk etti yerini.
Şimdilerde "Mor Yumurtalığı" sofraya getirmeyerek krizi büyük ölçüde engellemekle beraber,arada "Ben Mor Yumurtalığı istiyorum" isteklerini " O kirli" diyerek geçiştirmenin daha kolay başedilir bir hal aldığını söyleyebilirim.
Ne alırsanız 3 tane almak zorundasınız -ki bu aile ekonomisini ciddi şeklide sarsıyor,üstelik zaten çok ta büyük olmayan evin çingene çadırından farksız hale gelişi işin daha sinir bozucu tarafı.Beri yandan,3 tane bile alsanız onlar anlaşılmaz şekilde yine ve yeniden mutlak bir huzursuzluk nedeni peydah ediyorlar.
"Yok o benimkiydi, yok ben sünger Bob'luyu istiyorum,yok ama onun ki benimkinden daha büyük,yahut daha güzel(birebir aynı olsalar dahi) vs vs vs..."
Bu sabah,dün akşamdan baki,ebeveynler arası ufak çapta çatışma sebepli bir gerginlikle uyandım güne.Böylesi zamanlarda, kıl tüy herşey beni yayından çıkmaya can atan gergin bir ok misali,sebepsizce,anında ve tüm şiddetiyle rahatsız eder.Üstüne,çocukların olur olmaz her nedenle bir karmaşa ortamı yaratmaları eklenince,yer altında pusuya yatmış,et kokusu almasıyla birlikte ortalığı birbirine katan ucube bir yaratık gibi dehşet saçar,bununla birlikte yarattığım enkazın arkasından oturur ağıtlar yakarım.Bu böyle sürüp giden divane bir döngüdür.
İşte bu sabah,bu gerginlikle birlikte açınca gözlerimi,baştan 1-0 mağlup başladım güne.Olumsuz tüm elektriği var gücümle çektim üstüme.Hal böyle olunca evren de eksik kalmadı yapacaklarında.
Önce iki bücürün altına kaçırdıklarına şahit oldum,çok üstünde durmadım,hatta hiç,çocuk bu yapar.
Ardından duşa sokma savaşı verdim,tüm gücüyle ağlayan ZE'nin sesini bastırabilmek için bir kaç girişimde bulundum,öyle böyle zaferi kazandım,
Giydirmek için peşlerinden kaç tur attım,onu hiç saymadım.
Peşi sıra paylaşılamayan yeni alınmış puzzle savaşı başladı,geçiştirdim öylece,
Kahvaltıda bilmem kaç milyon tane "Hadi" ledim,"Çabuk"dedim,"ağzındaki yut"diyerek kükredim bilmiyorum.
Balkondaki scooter a sahip olabilmek için girişilen kafa kol mücadeleleri ve ellerinden alıp kapıyı kilitlememle birlikte ikisinin birden cıyak cıyak bağırmak suretiyle tüm apartman sakinlerine verdikleri rahatsız edici konçertoyu defetmek haylice gerdi ve yordu,
Devamında,dişler fırçalanırken,saç taranırken,üst baş dertop edilirken,girilen mücadeleler neticesinde stresim iyice tavan yaptı,
Ve en son kapıdan çıkarlarken,o anki asabiyetle gerekçesini tam hatırlayamadığım bir nedenle çıkarılan karmaşa bardağı taşırdı ve RU'yu orta şiddette sarsmamla doruğa tırmandı.Bu kaosun yarattığı gerginlikten  daha fazla nasiplenmememiz adına onları uğurlamadan derhal ortamdan uzaklaşarak YA'nın odasına geçtim ve biraz önce çocukların paylaşamadıkları puzzle ı nedensizce yapmaya koyuldum.Neden sonra içine düştüğüm durumun vehametini anlayıp birazcık kendime geldim ve hıçkırıklarla bağıra bağıra ve hatta böğüre böğüre ağlamaya başladım.Öyle ki ağlamaktan yorulduğumu hissettim,ama sanki akıttığım her damla gözyaşı içimden  dışıma akıtmaya çalıştığım zehir zerreleriydi.O zerreler bedenimden ayrılınca daha sabırlı,daha müşfik,daha sakin bir anne olacaktım sandım.Onca aymazlığıma rağmen hemde...
Bunca debelenmenin ardından payıma düşe düşe,öğlen sonuna dek devam eden dehşet bir migren ağrısı ve eşliğinde mide bulantısı kaldı...

7 Temmuz 2011 Perşembe

Tatillllll.......... (istiyorum)

Bu çocuk milleti,insanın sabrının sınırlarını ya da kendi şanslarını en fazla ne kadar zorlayabilir...
Bu limitler konusunda herhangi bir fikrim yok ama kendi tahammül gücümün nereye kadar direnç gösterebileceğine dair az çok fikir sahibiyim.Sadece süre konusunda tutarsızlıklarım var.
Şöyle ki; kimi zaman çevremdekileri hayrete düşürecek denli sabırlı  ve müşfik olabiliyorken,kimi zaman dakkasında bir bardak suda fırtınalar koparabiliyorum.Benim böylesi dengesiz ve tutarsız davranışlarım karşısında çocukların sakin ve normal tutumlar sergilemesini beklememde ayrı bir dengesizlik göstergesi değil midir?
Örneğin;
"O makası bana verir misin oğlum,kendi makasını al lütfen" gayet sevecen ve iyi niyetle sarfedilmiş bir giriş tümcesi iken,peşi sıra, 5,5 yaşına doğru yol alan çocuğun,anneyi iplemeyen ve sınırları zorlamaya and etmiş tavırları annenin sabır taşlarını çatır çatır çatlatmaya ve sukünetini muhafazada zorlamaya,dolayısıyla ses tonunu giderek yükseltmesine neden olur.Bu bana has bir durum olmasa gerek,yani normal standartlarda bir "anne" de benim verdiğim tepkileri veriyordur değil mi?
Bugün üçüde evde.Sabah gitmek istemediklerini söylediler,bende nasılsa bugün yüzme dersleri yok,o halde evde dinlensinler diye kırmadım onları.Ama sabahtan beri türlü çeşitli sebeplerle kaç defa beni cıyak cıyak bağırttıklarını bende hatırlamıyorum.Kah kahvaltı esnasında giriştikleri yumurtalık savaşları,kah paylaşamadıkları bir oyuncak,yahut ortada herhangi bir neden yokken bile birbirlerine girmeleri,ya da ikazlarıma rağmen sürdürülen inatçı davranışlar neticesinde "okula gitseler daha mı iyi olurdu acaba?" diye düşünmedim dersem kendime yalan söylemiş olacağım.
Çocuklarımı elbetteki çok seviyorum,bunu belirtmek bile gereksiz ve saçma,ama bazen öyle zorluyorlar ki sabrımı nefes almakta zorlanıyorum.
Nefes almaya,derin derin soluklanmaya ihtiyacım var...
Tatile ihtiyacım var,hemde ivedi olarak...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Yazamamak...

Yazmam gereken yığınla şey var,

















Ama yazasım yok;


Ne yapmalı ???...

Related Posts with Thumbnails