31 Aralık 2010 Cuma

Güle güle 2010...

Güle güle 2010.

Dünya üzerindeki tüm çirkinlikleri beraberinde götür giderken.Söyle 2011 e barış getirsin,sevgi getirsin,hoşgörü getirsin,güzellik getirsin,huzur,mutluluk getirsin ama en önemlisi esenlik getirsin tüm insanlığa.
Gelen gideni aratmasın lütfennn...

Mutlu Seneler...

Rabb'a sesleniş...

Allah'ım;

Öyle çok şey istemem senden,gözü aç biri değilimdir bilirsin.
Karnım tok,sırtım da pekse,keyfim paşada yoktur.Lotolar,totolarla hiç işim olmaz,yılbaşlarında piyango bileti bile almışlığım nadirdir.Ordan gelecek paranın hayrına güvenim yoktur,zaten öyle büyük paralarla da işim olmaz.
Çocuklarımın kaliteli eğitim alacağı,gözlerinin bişeylerde kalmayacağı,başımızı sokacak bir evimizin olacağı,sıkıntı çekmeden yaşayacağımız,birazda zor zamanlar için kenara para koyabileceğimiz kadar para kafidir bence.Tabi en hayırlısından,haramdan uzak olanından...

Dileklerime parayla başladığıma aldanma,bilirsin kalbimden geçenleri,önceliğim hiçbir zaman para değildir.Sağlık dilerim önce,o olmadıktan sonra ne kıymeti vardır malın mülkün.Hiçbir maddi gücün satın alamayacağı tek şey değil midir sağlık.Çocuklarımın,eşimin,ailemin sağlığıdır herşeyin öncesinde beklentim.Huzurda varsa gerisi boştur zaten.

İşle ilgili hayırlı başarılar dilerim birde senden.Ayaklarımın geri geri değil de koşar adım gideceği mesailer kısmet et olmaz mı?Stressiz ya da daha az stresli ve üstesinden gelebileceğim sorumluluklar yükle üstüme.Kazandığımı hak etmeyi ve hak ettiğimi almayı nasip et ne olur...

Çocuklarım herşeyden ötedir bunu da bilirsin.Dünya bir yana onlar bir yanadır her daim.Kıllarına halel gelsin istemem.Canları yansa canımdan can gider.Mutlulukları mutluluğumdur.Gözlerinin mutlulukla ışıldaması denli beni hiçbir şey bahtiyar edemez bu hayatta.Bu sebeple,onları yanımdan yamacımdan ayırma,mutluluk cıvıltılarıyla dolsun taşsın yuvamız,gözlerinin içi her dem gülsün yavrularımın.Üzüntü,sıkıntı, yörelerine uğramasın.

Birde bol sabır diliyorum senden Rabbim,bu konuda ne olur cömert davran.Çocuklarımıza daha  iyi birer ebeveyn olabilmek için fırsat ver.Daha az stres yükü,gerilim,asabiyet,tahammülsüzlük,anlayışsızlık,ön yargı amma velakin bolca sabır,iyi niyet,sükunet,hoşgörü ve tahammül diliyorum senden.Bunu gerçekten çok istiyorum.Onlara layık olabilmek için...

Kısaca özetlemek gerekirse,

Sağlık,huzur,mutluluk,başarı ve hayırlı kazançlara erişeceğimiz yeni bir yıl diliyorum senden.
Umarım kabul edersin...



Canım dostlarım,aynı güzel dilekleri tüm samimiyetimle sizler içinde diliyorum bilesiniz...

30 Aralık 2010 Perşembe

Koşturmaca...

Bugün iş yerinde yeni yıl kutlamaları var.Organizasyonda bizde rol alacağımızdan yoğun ve atraksiyonu bolca bir gün olacak.Güne dair bikaç foto koyarım belki.
Tabi makinamın USB kablosunu bulabilirsem.
Arada bi merhaba deyip soluk almak istedim.

Kaçıyorum,bye

İlhami nerdesin?

Yeni yıla dair bişeyler yazayım diyorum ama içimden gelmiyor.İçimden gelse elim ermiyor.Elim erse dilim dönmüyor.Dilim dönse vaktim olmuyor...
Velhasıl olmuyor işte...

Yazı yazmak için konsantre olmam gerekiyor.Dış etkenlerden izole bir ortam konsantrasyon için ilk koşul.Şayet çevrede duyularımı sekteye uğratacak etkenler varsa -ki olmaması çok zor,mümkün değil iyi bişeyler çıkmaz ortaya.Zırvalar durur,beceremeyince kapatır kalkarım.Birde bir konu üzerine fazla düşünüyorsam,şartlandırmışsam kendimi o konuyla ilgili yazmaya,o zamanda gaklayıp guklamaya başlıyorum.Spontane dökülecek kelimeler önce     zihnime,sonra parmaklarıma,nihayetinde klavyeye.5 dakkada koca bir sayfayı deviriyorum da haberim olmuyor.


Kaç gündür,2010 a veda yeni yıla merhaba amaçlı bir yazı yazayım diye kendimi sıkıyorum sıkıyorum ı-ııhh cık gelmiyor içimden.
Esin vermesi adına yılbaşı ağacımızı tam karşıma diktim ki yanıp sönen ışıkları bana yeni yıl coşkusunu aşılasında ruhumdan beynime ordan elime geçişler kolay ve hızlı olsun diye ama yok nafile.Şimdilik umut yok.Zorlamamak lazım,cebren yolada gelmiyor ki bu meret.

Bakalım,hayırlısı,son iki gün belki İlhami bey bir ara uğrar da, üç beş satır kelam ederim biten ve başlayacak yıllara ithafen...

Hadi hayırlısı...

27 Aralık 2010 Pazartesi

Uzuuunca bir aranın ardından...


İşle ilgili olağandışı gelişmeler nedeniyle epeydir ihmal ettiğim bloğumuzu yavaş yavaş hayata döndürmenin zamanıdır artık.
Aslında hala çok yoğun,hatta ay sonu,yıl sonu olması sebebiyle ultra yoğun günler geçirsem de,bir şekilde,çok sevdiğim meşgalemi de daha fazla sekteye uğratmamak adına,kendimi zorlamaya karar verdim diyebilirim.

İşle ilgili gelişmelerden az biraz bahsetmek istiyorum öncelikle;
Artık o tadına doyulmaz sabah sefalarım yok maalesef.
Sabah 08:05 gibi çıkıyorum evden.08:15 gibi servise biniyor 08:25 gibi işyerinde oluyorum.Full yoğun bir mesainin ardından 17:30 da çıkıyorum,18:00 de evdeyim.Erken saatte evde olmak tabi işin iyi tarafı.
Bazen iş çıkışı büyük kuzuma sürpriz yapıp ben alıyorum okuldan.Sevinci görülmeye değer.Galoşlarımı takıp ansızın giriyorum sınıfa ve arkadan ellerimle kapatıp gözlerini,önce şaşkın sonra mutlu haline tanık oluyorum heyecanla.Hemen alıp gitmiyorum okuldan sınıfta arkadaşlarıyla beraber oyun oynuyoruz bir süre,hem arkadaşlarıyla ilişkisine şahit oluyor hemde hepsiyle ortak birşeyler yapıyor olmanın hazzını yaşıyoruz hep beraber.Sonra bazen ikimiz yürüyüş yaparak(Allahtan okul evimize 15 dk yürüme mesafesinde) bazende babamızın bizi gelip almasıyla evimizin yolunu tutuyoruz.

İşle ilgili ikinci detayda sorumluluğumun artmasıyla ilgili.Beraber çalıştığım arkadaşım proje değişikliği yapınca onun görevine ben getirildim.Ben şef o müdürdü dolayısıyla artık müdür olan ben olunca sorumluluklarımda arttı ve işe gireli 3 ay gibi kısa bir süre olduğundan(9 sene deneyimim olduğunu vurgulamak isterim)şirkete ve işe uyum süreciyle beraber epey yoğun ve yorucu oldu haliyle.
Neyse buna da alışıyor bu bünye,nelere alışmadı ki...

Çocuklarla ilgili gelişmeler ise;
Büyüyorlar işte,bazen dibine kadar,bazende hiç farkında olmadan yaş alıp gelişiyorlar.Diyaloglar şahane.Öyle replikler var ki bazen not edeyim de buraya da yazayım diyorum ama ihmal ediyor sonra da unutup gidiyorum.
Ama dün Yamaç'ın yolda yürürken ansızın,hiç alakasız bir şekilde sarfettiği bir cümle vardı ki hala kulağımda çınlıyor:
-"Anne keşke sen işe gitmesen,ben okula gitmesem,babam işe gitmese,kardeşlerim anneanneme gitmek zorunda kalmasalar,hep beraber evde otursak,hep beraber vakit geçirsek ne güzel olurdu dimi?"
-"Gerçekten böylemi düşünüyorsun oğlum?Daha mı mutlu olurdun bu şekilde" dedim.
-"Evet" dedi.
Yetmiyor,çocuklara bu kısıtlı vakit yetmiyor ne yazık ki.İstiyorlar ki her an yanlarında olalım,hep sarıp sarmalayalım ama olmuyor işte.Hayatın çarkı bu şekilde işliyor ve karşı koymak çoğu zaman imkansız.
Okulla ilgili sıkıntımız yok aslında,gayet keyifli ve uyumlu bir şekilde devam ediyoruz şükürler olsun.Hatta öyle ki hasta olup göndermediğimiz günlerde "ben okula gideceğim" diye tutturuyor çoğu kez.

Okul demişken;
Bu sabah veli toplantımız vardı,ama bu kez okulda değil semtimizin şık bir restaurantında 2 saat süren bir kahvaltı eşliğinde.Geç kalınmış ama şahane bir fikirdi,bu vesileyle teşekkür etmek isterim "Deniz Yıldızları Anaokulu"yetkililerinede.Oğlumun arkadaşlarının velilerini tanımak ve onlarla güzel sohbetler etmek ayrı bir keyif oldu benim için.Tabi sohbetimizin tek odağı vardı ÇOCUKLAR.Zaten anne olduktan sonra artık sohbetlerimizin ana teması hep onlar değil mi?
Yamaç'ın okul durumuyla ilgili zaten hep bilgi alıyordum öğretmenlerinden gerek yüzyüze ,gerek telefon yoluyla ama veli sıfatıyla katılıp topluluk önünde duymanın ayrı bir hazzı varmış,bunu da yaşamış oldum canım oğlumun sayesinde.İngilizce dersinde oldukça başarılıymış,hatta sınıfta en iyi,en meraklı,en ilgili öğrencilerinin Yamaç olduğunu söylemeleri çok mutlu etti beni.Halbuki evde kelime çalışırken sorduğum sorulara anlamsız cevaplar vermesi beni endişendiriyordu epeyce.Ama çocukların huyudur ya bu,üstüne düştükçe işi şaklabanlığa verir,ukalalık taslarlar.Akılları sıra "bana birşey öğretmeye çalışma sen giderken ben geliyordum" mu demeye çalışıyorlar acaba?
Daha neler göreceğiz bakalım...

Şimdilik bu kadar,ilk fırsatta kaldığımız yerden devam;)

26 Aralık 2010 Pazar

2011 model...

Yeni yıl;

Yeni umutlar,yeni dilekler,yeni hayaller,yeni başlangıçlar,yeni beklentiler,yeni sevdalar......demektir insanlık için.

Herşey yenilenecekse blog da bundan nasibini almalı dimi?

2011 model YARUZE yi umarım hepiniz beğenirsiniz...(Birkaç aksaklık var ama halletmeye çalışacağım)

25 Aralık 2010 Cumartesi

Derim ki ben...


Bu melankolik halim kimseyi yanıltmasın,gayet aklı başında düşünceler silsilesi içerisindeyim.

Yeni yıldan beklentilerim yüksek,konsantre olmak gibi bir çaba peşindeyim.

Fırsat bulursam şayet,bu ekranda sıralayacağım dileklerimi,
Ne kadar aminnn diyen olursa,gerçekleşmesi o kadar az zaman alır zira...

Yeni yıla girmeden fırsat bulurum umarım nitekim yılbaşı ağacımızı çıkarıp süslemeye bile ancak bu akşam zaman ayırabildim.

En birincil dileğim zaman kavramıyla ilgili olmalı sanırım...

24 Aralık 2010 Cuma

Operatör diyor ki...

Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor,zira öyle bir temponun içindeki,dünya dönüyor mu?,takvim neyi gösteriyor? farkında değil...
lütfen daha sonra tekrar deneyiniz..

12 Aralık 2010 Pazar

Ses 1..2...

Yoğunum,fırsat bulamıyorum...
İşle ilgili hızlı değişimler,gelişimler yaşıyor,bunlara uyum sağlamaya çalışıyorum.
Evle iş arasında mekik dokuyor,ikisinide dengede tutmaya,aksatmamaya özen gösteriyorum.
Çocuklar hasta oluyor,iyileşiyor,gelişiyor,değişiyor,gülüyor,oynuyor,her duruma çabuk adapte oluyorlar,bende hepsine birden,binlerce şükür ediyorum.

Yüzleri güldüğü için yüzüm gülüyor,yüzüm güldüğü için yüzleri gülüyor...
Yaradan'a teşekkür etmek için sebep çok,biriktirmek istemiyorum.

Çok özledim yakın zamanda döneceğim,umarım...
Şimdilik bir merhaba deyip,ses vermek istedim...
Hemen kaçıyorum...

5 Aralık 2010 Pazar

Vicdan,Yara ve MİM

YA'ya karşı hep bir vicdan azabı duymuşumdur içten içe..Zamanla bu azap yaraya dönüştü,hatta ara sıra kanayıp canımı yakmakta.Bazen de zorla kaşıyıp kendim kanatıyorum yaramı;sırf kendime olan hıncımdan...
Kimi zaman tam iyileşmeye,belli belirsiz olan izler kapanmaya yüz tutacakken,koskoca ya da aslında ufacık bir nedenle tekrar kök salıyor derinlerde...

Velhasıl,çelişkilerle beslenen bu yara,kimi zaman azalıp,kimi zaman azarak,ama her dem benle,sonsuza kadar yerleşik kalacak.

Yaranın sebebini tahmin etmek zor değildir sanırım.Evet tam üstüne bastınız ve bir darbede siz vurdunuz.Ama ziyanı yok,alışkın bu yara bu çeşit travmalara...

YA 2,5 yaşındaydı abi olduğunda;iki kardeşe birden sahip olarak üstelik.Ağırdı yani sorumluluğu ve de katlanacakları..
Bir kere tam ilgiye ihtiyacı olduğu ve algılarının açılmaya başladığı dönemlerdi.Anneye bağımlılığı uçlardaydı.Nereden bilsindi anne artık üçe bölünecek ve sıra bekleyecek kendisiyle ilgilenilmesi için.Üstelik doyamayacaktı ki sınırlı ilgisine.Ya biri vıyaklayacaktı karnı acıktığından,ya öbürü dermansız gaz sancılarından. Sevmek istese üstelik,birileri müdahale edecek canları acıdığı düşüncesiyle.Zira nerden bilsin çocuk mıncıklayarak sevilmeyeceğini o kadar minicik bebeklerin.Kendide minnacık oysa...

Biraz daha büyüdüklerinde zorla öğrenecek paylaşmayı.Fikri sorulmadan,izin alınmadan,danışılmadan... Kapıverecekler birden,bomboş kalacak elleri.Önce şaşkın,ardından ağlayarak,nihayetinde taarruza geçerek verecek karşılığını.Paylaşmayla birlikte savaşmayı da öğrenecek aynı zamanda;istediklerine sahip olabilmek,kaptırdıklarını tekrar kazanabilmek için...

Anne için öncelik hep ondan yanadır ama bazen yetişememekten sebep,azıcık ihmal eder kendisini.Herhangi bir talebi karşısında şayet kardeşleriyle meşgulse anne,biraz beklemesini tembihler ona;bir çocuk için beklemek ne menem bir şeydir oysa...
Ama bu sayede sabretmeyi ve beklemeyide öğretir hayat ona...

Anne-baba,günlük hayatın koşturmacasıyla bunalıp stres elbiselerini geçirince üstüne,en ufak kargaşaya,en basit kaosa büyük harflerle tepki verince,nasibini en çok o alır abi vasfından sebep.Kocaman adamdır ya herkesin gözünde artık.
5 yaşında,küçük dev adam oysa...
Hayatın ne acımasız olduğunu da öğretir bu tecrübe ona...

Annenin yarasını en çok ne kanatır,canını en çok ne yakar bilir misiniz?
Yakınlarımızla beraberken,onca ikazlara,söylemlere karşın,tüm ilginin kendisinden ziyade ikizlere gösterilişi, onunda kendisini göstermek adına çırpınıp duruşu,anlamsız ya da aslında gayet anlamlı çıkışlar yapışı, farkedilemeyince sessiz kalışı,mahsun bakışları (kanat bakalım Gönül,şimdide kanat,acısın canın,hatta kalbine bir yumruk indir daha iyi,tutma gözyaşlarını akıt,kalmasın içinde.Ggözyaşlarını yarana akıt ki her koşulda acısın yaran,burnunu silmeyide unutma,zira her ağladığında gözyaşlarına eşlik eder oda).........
Gözde olabilmek,ilgi ve dikkat çekebilmek için çırpınmak,hırslanmak gerektiğini de bilir artık...

Ama annesi yetişir imdadına...Anne o kadar çok sevmektedir ki onu,evrendeki tüm ilgiler,sevgiler başka yöne kaysa da,annenin engin sevgisi,sarıp sarmalaması,öpüp koklaması,hepsinin yerini tutar;hemde misli misli fazlasıyla...Onun gözlerindeki ışığın voltajı azıcık düşse,anne ömrünü verir tekrar parıldaması uğruna.Bilir ki dünya bir tarafa,annesinin nazarındaki yeri bir tarafa...

Biliyorum ki,benim gibi birden fazla çocuğu olan çoğu anneler,ilk çocuklarıyla ilgili içlerinde hep bu ve buna benzer endişeler barındırmışlardır.

Bu sebeple bir MİM de ben başlatıyorum.
Konu:
"İLK GÖZ AĞRISI VE ANNEYE HİSSETTİRDİKLERİ"
Mimlediklerime gelince:
sevgili annekaleminden , İlkay ve kurabiyegiller , buse ve ivirzivirdefteri., sevgili küçük prens , sevgili fındıklı kurabiye ve tabi ki vazgeçilmez delianne ...

Hadi bakalım,sizde vaziyet nedir bilmek isterim...

Bu arada MİM konusu açıp mimlemekte ayrı bir zevkmiş:)))

2 Aralık 2010 Perşembe

Annelikten sınıfta kalınca...

Çalışan anne olup,yardımcı desteği olmaksızın,üstelik 3 tane çocuğa sahip olunca, insan her şeyi dört dörtlük yapamıyor maalesef.

Hele birde geç saatlerde eve dönüyorsanız,kalan kısıtlı vakte,bir çok şey sığdırılmaya çalışılınca,mutlaka bir yerlerde fireler veriliyor.Ya gelişigüzel hallediliyor yahut tamamen akıldan çıkıveriyor yapılacak işler.
Diğer ıvır zıvır işler neyse de,çocuklarla ilgili meselelerde yetişemediğim  ya da yarım yamalak gerçekleştirdiğim şeyler olduğunda,kendimi işe yaramaz,beceriksiz,sorumsuz hödüğün teki olarak duyumsuyorum.Belki bünyenin kaldıramayacağından çok işleri üstlendiğimden,ya da programlamada yaptığım hatalardan kaynaklanıyor bu eksiklikler fakat,ne olursa olsun,sonuçta nasibime düşen mahçubiyetten fazlasıyla gocunuyorum.

Örneğin,Yamaç'ın okulunda yayınlanan aylık bültenlerde,her perşembe,bir veliye,ikindi kahvaltısında yenilmek üzere servis edilecek,kek,pasta,börek,poğaça,kurabiye vs.tarzında,yiyecekler hazırlanması görevinin takvimini belirten çizelge gönderiliyor.Kasım bülteninde 2 Aralıkta sıranın bende olduğu belirtiliyordu.Yani tam bir ay öncesinden belliydi.Bende hafta sonunda, Yamaç'la birlikte markete gidip,yapacağımız mamalar için malzemeleri hazırlayıp dolaba istiflemiştim bile.Gel gör ki,aklı başından uçuuupp gitmiş avare Gönül,çoktannn kafasından silip atmış bu önemli ve ihmale gelmeyecek görevi.

Dün akşam,annemlerde çocuklarla boğuşurken,aklımın ucundan dahi geçmedi yarın öğlene okulda olması gereken sıcak sıcak poğaçalar.Dün o tokatı oğluma değil kendime atmalıymışım oysaki,uyanmak için içinde bulunduğum gaflet uykusundan.

Sabah 11:30 da çalan telefonla kendime geldim ama iş işten çoktaaann geçmişti.Bir de öyle güzel soruyorum ki "Bir sorun mu var Zeynep hanım?hayırdır" diye.Zeynep hanımda "Var ama çok büyük bir sorun değil"diyerek,benim salaklığımın üstünü kapamaya çalışıyor kibarca.

Durumu anlattığında,kendimi nasıl ezik,mahçup ve eksik hissettim anlatamam."Ikk mıkkk,kem küm,nasıl unuttum ben yaaa" şeklindeki dövünmelerim faydasız,ama karşımdaki ses beni çok iyi anladığını,böyle şeylerin olabileceğini söyledikçe,ben daha beter yerin dibine girip girip çıkıyorum.
Ne yapmalı,ne etmeli derken,dışardan hazır bişeyler alınıp,eş tarafından okula ulaştırılınca sorun çözüldü.

Ama bu durum,annelik karnemdeki, -sorumluluk sahibi,bilinçli,fedakar anne hanesinde,kırık notlar almamı engelleyemedi tabi...

Maalesef istemeden oldu:(

Bu akşam yine enerjileri tavan yaptı bizim veletlerin.Karı koca ikimizde stresten ve gerginlikten gerim gerim gerilmekteyiz.Bolca bağırıp çağırdık maalesef istemeyerekte olsa.Ama insan kendini frenleyemiyor bazı anlarda.Her ağızdan bir ses çıkınca ve üstüne birde bolca hoplayıp zıplama eşlik edince,bütün gün yorulan beden ve beynimiz infilak ediyor bir yerde.
Yamaç, tüm gün okulda onca yorulmuş olmasına karşın,eve gelince nasıl oluyorda bu denli enerjik olabiliyor aklım almış değil.Çocuklarda uyku ve yorgunluk hali enerjiyi tetikliyor diye bir kanıya vardım ben artık.Akşam eve gelirken arabada uyumak üzereydi halbuki,ama eve gelince birden son derece dinamik ve aktif bir moda bürünüverdi.Ne oluyor ki anlamıyorum...
Tüm akşam koştu,hopladı,zıpladı,ağladı,zırladı ve beni zorla çileden çıkardı .
ve maalesef ki sonunda hiç tasvip etmediğim şeyi yaptırmak için tüm gücüyle uğraştı...
Yaptım mı?
Evet itiraf ediyorum maalesef ona bir tokat attım...Ve çok pişmanım....
İçime giren şeytana yenildim,çok üzgünüm...
Ne olurdu o kadar ağlayıp beni çileden çıkarmasaydın be oğlum...
Ne yapacağım şimdi içimi kemiren bu azapla...

Biri bana yardım etsin...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Yamaç'tan kısa kısa...


Yamaç'ın devam ettiği kreşte,arkadaşlarının ailesini ve yaşamını tanıma maksatlı,her yaş grubunun sınıfından bir kişi olmak üzere,ayda bir ev ve aile ziyareti etkinliği düzenleniyor.
Bu ziyaretle,arkadaşlarının ailelerini,nasıl bir evde yaşadıklarını,odasını,oyuncaklarını(çocukları en çok bu ilgilendiriyor) kısacası aile hayatlarını görme ve tanıma fırsatı buluyor çocuklar.Bir nevi daha yakından tanıma şansı diyebiliriz.
Yamaç'ın çok hoşuna gidiyor bu ziyaretler.Bir gün öncesinden hazırlıklarını yapıyor ve uzun uzun bahsini ediyor akşam boyu.
Dün Yağızların evine gittiler.Akşam öyle bir anlatışı vardı ki..Aynen şöyle:
Y: -"Anne çok muhteşem bir salonları vardı,gayet büyüktü"
Y: -"Hot wheels arabası vardı ve hiç kırmamıştı arabalarını"(kendisi arabalarına pek iyi davranmadığından hepsi külüstür durumda olduğu için söylüyor bunu)
A: -"Eeee oğlum kardeşi var mıydı Yağız'ın"
Y: -"Evet vardı,4 aylık,ismi Doruk"
A: -"Anlaşıyorlar mıymış kardeşiyle?"
Y: -"Evet ama bazen yanağını sıkınca ağlıyormuş kardeşi,Yağız'da üzülüyormuş o zaman"
A: -"Eminim canı yandığı için ağlıyordur yoksa abisi onu sevdiği için çok mutludur dimi?"
Y: -"Ben öpünce kardeşlerim ağlamıyor"
A: -"E tabi senin kardeşlerin artık çok büyüdü,bebekler daha hassas olurlar"
falan filan...
Kısacası Yamaç bu ziyaretten oldukça memnun döndü,dolayısıyla bende.Bu tip etkinlikler hoş etkiler bırakıyor çocuklar üzerinde,bizlerde ebeveynleri olarak onların mutluluğuyla mutlu oluyoruz haliyle...

Yamaç'ın dil gelişiminin epey ilerlediğini söyleyebilirim.Onunla konuşurken sarfettiğimiz cümlelere son derece dikkat ediyoruz.Mahsulünüde en verimli şekilde alıyoruz böylece.Tabi her gece okuduğumuz kitapların etkisi de herkesçe aşikar.
ODTÜ yayınlarının kitaplarını çok beğeniyorum,hem çok güzel illüstrasyonlara sahip, hemde dili çok yalın ve anlaşılır.Konularıda ilgi çekici tabi.Sevgili deli anne nin önerisiyle edindiğim yeni cicilerimiz dün görücüye çıktı ve Yamaç tarafından çok beğenildi.Yeni kitaplar almak,benim olduğu kadar Yamaç'ında ilgisini çektiğinden, her ikimizde bayram çocukları gibi mutlu olduk ziyadesiyle.
Dil gelişimi demişken,
Aynı zamanda,son derece,mutlu ya da mutsuz hissediyorum,nazikçe,kabaca,gayet,sanmıyorum.....gibi kelimeleri,cümle içinde yerli yerinde kullanması hoşuma giden bir diğer durum.
Bu aralar boyu pek uzamadı gibi geliyor bana.Kuruntu mu yapıyorum bilmiyorum,gerçi doktor gelişiminin normal seyrinde hatta biraz üstünde bile olduğunu söylüyor ama ben yaşıtlarıyla mukayese edince biraz bodur görüyorum sanki.Babamız uzun,bende normal standartlarda bir hatunum,bilmiyorum çocuklarda durum ne olacak.

Yaşı şu an itibariyle tam olarak: 4 yaş 9 ay 25 günlük
Şu an boyu:109-110 cm.
Kilosu: 20 kg

Umarım benim kuruntumdur.Ya da tek derdimiz bu olsun diyelim...
Related Posts with Thumbnails