30 Mart 2012 Cuma

4.Bebek Heyecanı...

ZE'nin ilk aylarından...
2,5 yıl arayla 3 çocuk sahibi oldum ben.
Bir ara,bir daha bebek ve çocuk yüzü görmek istemediğime dem vurdum sürekli;o kadar bıkmış,bunalmıştım nitekim.Fakat,ara ara hamile yahut yeni doğmuş bebek gördüğümde,ne denli özendiğim ve özlediğimi şaşkınlıkla farkettim.Delirdiğimi bile düşünmedim değil bu nedenle...

Bebek kokusu burnuma her çalındığında,her şeye rağmen "acaba bir bebek daha mı?" fikri geldi gitti aklıma.Sonra çabuk silkelendim neyse ki :)
Ama her aldığım bebek haberinde yine ve yeniden mutlanıp, yeni  başlangıçların yarattığı heyecana ortak oldum sevinçle...
Anladım ki iflah olmam ben...

Ve bu haller içinde dün öğrendim ki ailemize 4.cü bir bebek daha dahil oluyor:)
Evet evet;mis kokulu,pamuk gibi,yumuk yumuk,insanın bakmalara doyamadığı,mucizenin diğer adı bir bebek girecek hayatımıza 8 ay sonra,
Sağlıkla ve mutlulukla inşallah...

Deliler gibi heyecanlıyım bu kez,
Nasıl geçecek bu uzun süreç bilmiyorum.Kafamda hazırlıkları planlamak bile ayrı bir huzur verdi daha şimdiden,neler yapacağım neler;Allah'ın izniyle sağlıkla dünyaya bir gelsin de hele...

ZE diyor ki;
İsmi Zeynep olsun,

RU diyor ki;
Hayır Ege olsun,

YA diyor ki;
Ali olsun Ali

Erkek olma ihtimali yüksek yani :)
Ama ben kız olsun istiyorum ne yalan;içime de öyle doğuyor,
Sağlıklı olsun da...

Mutluyum,çok mutlu,
Nihayet TEYZE oluyorum,yaşasınnnnnnn
:)

26 Mart 2012 Pazartesi

Huzura er(iş)ebilmek...

Her geçen gün biraz daha ayırdına varıyorum ki;
Yaşımla ve yaşanmışlıklarımla birlikte,huzurumda artıyor aynı oranda...

Belki; ne istediğimi bildiğim ve beklentilerimi kısıtlı tuttuğumdan,

Belki; huzura bakış açımın geçirdiği inanılmaz evrimden,

Belki; yaş aldıkça dinginleşen,olgunlaşan,dizginlenmesi kolaylaşan ruhumdan,

Belki; mutluluğu kovalamak yerine,aslında gözüme gözüme sokulan binlerce mutluluk nedeninin nihayet farkına varabilecek kemale erdiğimden,

Belki; ben bu farkındalığa erişip,verdikleri ve vermedikleri için bolca şükür ettiğimden Yaradan'ın beni başka güzelliklerle ödüllendirmesinden,

Belki;en büyük huzurun kalabalık bir aile,mutlulukla cıvıldaşan ve birbirine sevgi bağıyla sıkı sıkıya kenetlenmiş çocuklar,etrafımızda bizi çepeçevre saran harikulade dostlarımız ve iyi günde,kötü günde nefesim kadar yakın duyumsadığım ve dahi nefesimden öte, anne-baba ve kardeşlerimin varlığının bana verdiği muazzam duygulardan...

Sebebi belki biri,belki hepsi ama huzurluyum işte;

Hem de şimdiye dek hiç hissetmediğim kadar derinden duyumsadığım bir biçimde...

Yoksunluklarım,sahip olduklarımdan daha fazla belki bugünlerde;fakat ben o yoksunlukların aslında ne çok şeyi var ettiğine,yoksunluklarımın beni yoksullaştırmadığına,bilakis hayatıma kattığı renklerle ne denli zenginleştirdiğine mutlulukla tanık oluyorum.

Hayatla olan kavgamı  bitirdim çoktandır.Bıraktım,bana rağmen değil,benimle aksın hayat.Yolumun üzerindeki taşların değil,yolun kıyısındaki minik papatyaların ayırdındayım nicedir.Kara kışı değil,tazecik baharı yaşıyor gönlüm.Gözüm yükseklerde değil,elimin erişebildikleriyle mutluyum.

Yoksunluklarım acıtmıyor canımı eskisi gibi;yoksun bırakılmadıklarıma şükretmeyi ve bununla mutlu olmayı bahşettiği için daha bir umutla ve minnetle hamd ediyorum yüce "eser sahibi"ne...


Bir pazar günü, karı-koca çimlerin üzerine uzanıp,karşımızda birbirlerinden başka kimseye ihtiyaç duymadan neşe içinde koşuşturan çocuklarımızı izleyerek,arada termostan doldurduğumuz sıcacık çaylarımızın,bir çift dost sohbetiyle eşlik ettiği basit hafta sonlarının tadını,son derece nezih ve komplike programlanmış hafta sonlarına tercih edebilmek huzur sebebi benim için bugünlerde...

-------------------------------------------------------------------

Zaruri ekleme :)
Neco'nun,"ben bu yazının neresindeyim?" serzenişine binaen,verdiğim yanıttan tatmin olmadığından bu eklemeyi şart gördüm:
Sen bu yazının da,hayatımın da merkezindesin aşkım.Huzurumun en büyük nedenlerindensin,biliyorsun dimi???

21 Mart 2012 Çarşamba

Miskinim miskin...

Yarın öğlene misafirimlerim var.
Ev ayağa kalkmış;her yer dandini,derle topla beni diye bas bas bağırıyor..
Tozlar evi ele geçirmiş,salonun orta yerinde keyifle çiftetelli oynuyorlar bana nazire yaparcasına...
Hazırlanacak tonla ikram var;düşündükçe önce zihnimi yoruyor ...
Ve ben,bunca iş yüküne rağmen yerimden kalkmaya yeltenmiyorum bile,
Öyle bir atalet var üstümde,
Miskinlik dizboyu,zaten bu saatten sonra ne yapılır ki?
En iyisi "evim şahane" yi açıp izleyim,belki aşka gelirim
hııı....
!!!
Miskinlikte yarışırız;bir ben,bir de bu miskin hayvan :)

19 Mart 2012 Pazartesi

Güneşin Getirdikleri...

Güneş sonunda bizi selamlamaya karar verdi sanırım.Selam edip geçip gitmez de şöyle uzunca bir süre iliklerimiz ısınıncaya ve ruhumuz bayram edinceye dek istirahat eder yanımızda diye ümit etmekteyim..
Kasvetli havaları sevmediğimi çok kereler dile getirmiştim.Öyle ki,1.ci katta bulunan dairemizin salonu bahçeye baktığı ve bahçede bol miktarda ağaç olduğundan içerisini loşlaştırdığı için çok sevdiğim halde en azından balkonun önündekileri kestirmek isterim her yaz geldiğinde.Güneşi iliklerime değin hissetmeliyim zira.Önce içimi,sonra ruhumu ve pek tabi hanemi şenlendirir her zerresi nitekim.Bir nevi kelebek etkisi...

2010 yılı baharından,miniklerim misminik...

Perşembe günü avuç içi büyüklüğünde atıştıran karla hayrete düşmüş,bu sene yazın gelmeyeceğini konuşmuştuk Necoyla.Ama dengesi şaşan kainat,hafta sonu kapıda bekleyen güneşi yollayarak balanslarının ne denli bozuk olduğunu kanıtlandı bize bir kez daha.

Karışık tostlarım :)

Cumartesi sabahına güneşle uyanınca içimi huzur kapladı bir anda ve planlar yapmaya koyuldum hemen.Kahvaltıyı yapıp çocuklarla birlikte atmalıydık kendimizi derhal dışarı.Akşama derbi maç vardı ve misafirlerimiz olacaktı.Bu nedenle hazırlıkta yapmalıydım ama çocuklar bu güneşi kaçırmamalıydı bir yandan.Kahvaltının ardından çocukları dışarı çıkmak için ikna etmem  biraz güç oldu!!!


Evet evet gerçekten zor oldu.Önce bir iki çizgi film izlediler,ardından resim yapma hevesi sardı,yırttılar, yapıştırdılar,nihayetinde öğle üzeri çıkmaya keyifleri yetti.Tam biz bahçeye çıkmıştık ki canımız kanımız biricik dayımız ve Hacerciğimiz geldi.Oğlanların gözlerinin içi güldü onları görünce.Bayılıyorlar dayılarıyla  yaptıkları her aktiviteye.Özellikle top oynamak başı çekiyor elbette.Dayımız bir de sürpriz yapıp spor ayakkabı almış her ikisine de.Zaten elleri hiç boş gelmez ki sağolsun.Yalnız RU'nun kiler mavi şeritli olup YA'nınkiler -o renk dışındakilerde numara kalmadığından-pembe şeritli olunca,YA mümkün değil sokmadı ayağına ayakkabıları. Dayısı ne dediyse ikna edemedi,bende zorlamak istemedim ve götürüp değiştirdim başka bir renk ve modelle de ikna oldu sonunda neyse ki:))

Dayı ve tosunları...

Akşama dek çocuklar dayılarıyla vakit geçirdiler dışarda,bizde Hacerimle AVM de gezindik azıcık.Peşisıra eve gelip yemek ve ikram hazırlıklarına giriştik.
Yakın aile dostlarımız da gelince ortam iyice şenlendi.Bir küçük boy da onlarda var ve ikizlerin süt kardeşi oluyorlar aynı zamanda.Çok iyi anlaşıyorlar,ağızları kulaklarında vakit geçirdiler beraberce ve bizi hiç üzmeden üstelik..
Maç başladı bu arada.Taraftarların çoğu Fenerbahçeli.Bir ben,bir de Hacerim Galatasaraylı.Bizim açımızdan kötü başlayan maç,neyse ki GS nin çabuk toparlamasıyla keyifli bitti.Ne şiş yandı ne kebap yani:)
Geç saatlere değin süren güzel sohbetin ardından misafirlerimiz kalktı fakat dayımızla Haceri bırakmadık.Sabaha plan bile yaptık hatta.Gece 03:00 gibi uyumamıza rağmen saati 09:00 a ayarlayıp koyduk başımızı yastığa.

Sabah 09:00 da uyandım zor da olsa.Çocuklarda teker teker kalkmaya başlamışlardı.Hemen kahvaltılarını hazırlayıp giydirdim onları.Karınları doyunca bende derin bir nefes aldım.Peşinden bizde giyinip annemle babamı almaya gittik.Daha sonra müdavimi olduğumuz mekanda aldık soluğu.Çocuklar cafenin parkında oynarken,biz mis gibi kahvaltımızı yaptık keyifle.
Güneşe,sağlığa,bir arada olmaya,aramızda ki sağlam bağa,muhabbetimize,keyfimize şükrettik ve eksik olan bir yanımızın kulaklarını çınlattık bolca(ne işin vardı İzmitler de dimi ama??)...


Kahvaltı sonrası akşama dek keyfini sürmeye devam ettik güzel havanın.Kah yürüyüş yaptık,kah alışveriş,kah serildik çimlere,kah top oynadık,çocuklar gibi şendik velhasıl.
Akşamında dayımızda yedik akşam yemeğimizi ve nihayet döndük yorgun ama mutlu evimize...

Çocuklarım adına çok seviniyorum,sevgileriyle çepeçevre sardıkları böylesi geniş bir aileye sahip oldukları için...

Ve dayıcım seni çoooooooooooooooooooooooooooooooooooookkkkk seviyoruz;Öyle böyle değil yani :)))

(Bugüne dair tek bir foto bile yok,çünkü makinemi yanıma almayı unutmuşum, ne yazık :(,Şaşkın ben)


16 Mart 2012 Cuma

Hasımlık,Hısımlık...

RU ve ZE;
38+5 de (istatistiklere bakınca ikizler için mucize sayılabilecek bir miad) 15 dk ara ile,önce RU ardından ZE nin gelmesi suretiyle,normal doğumla dünyaya gelen çift yumurta ikizleri...

Aynı karında kimi zaman omuz omuza,kimi zaman sırt sırta,kimi zaman kıç kıça :) geçirilen 9 aylık kader birlikteliği,arada ki kan bağının kaçınılmaz bağlayıcılığı,doğum sonrası süreçte birbirine karışan cıyaklamalarla yenidoğan sıkıntılarına ortaklık,yan yana paylaşılan yatak,birbirlerinin nafakalarına ortak çıkmalar,beraber acıkmalar,beraber uyumalar,beraber sızlanmalar,beraber edilen banyolar,vs vs vs...

Bunca zamanlık yol arkadaşlığı,karındaşlık,can,kan ortaklığı hepsi,hepsi fasa fiso...

Yok arkadaş,biri şu RU'ya ,ZE'nin kardeşi,dahası ikiz kardeşi olduğunu hatırlatsın bir zahmet.
Ben beceremedim yahu,
Aşkım aşkım diye peşinde dolanan kıza resmen poposunu çevirip naz niyaz yapıyor.Öpmek istese kafasını çevirip bir de çıkışıyor.ZE'nin "Canım kardeşimmmm" diye taa yürekten bir sarılışı var ki,görenin yağları erimezse namerdim.Ama beyimiz ağır abi ya,kılını kıpırdatmıyor,hatta tersleyip itekliyor.

Onu şikayet etmek en büyük zevki.Ola ki ZE hoşa gitmeyen bir tutum sergiledi:anında yanımda bitiyor ve büyük bir keyifle ZE'yi şikayet ediyor.Çoğunlukla şikayetleri dinlemiyorum fakat olur da tepki vermem gereken bir durumla karşılaşırsam, ZE'ye gösterdiğim tepki karşısında keyifle sırıtıyor.

10 gün kadar önce okulda öğretmeni aynen şöyle söyledi:
"ZE çok anaç.Tıpkı bir abla gibi şefkatle yaklaşıyor RU'ya.Devamlı suretle onu koruyor,kolluyor."
Peki bunun üstüne dün ne duydum yine öğretmeninden:
"RU,ZE'yi hırpalıyor,vuruyor ona."

Ne şimdi bu?Neden bu kız kardeşine olan düşmanlık?Üstelik kardeşi ona karşı bu kadar candanken...

Hal böyle iken RU,abisi YA'ya karşı son derece sevecen,tutkun,öpüş kokuş.İkiz kardeşine hasım muamelesi yaparken abisine can-ı yürekten bağlı.Öyle ki,okul çıkışı eve dönerken ilk sözleri :

"Ben YA'yı çok özledim" oluyor.

Abisi ile oynarken yaşadığı keyif görülmeye değer.ZE ile paylaşımları ise dakikalarla sınırlı :(

Evet hem cinsi;paylaşımları,beğenileri,zevkleri benzer fakat neticede ikisi de kardeşi değil mi?

Biriyle hasım diğeriyle hısım olunur mu ama yaaa???

15 Mart 2012 Perşembe

Şimdilik İdare et...

YA'nın,kalemtraş çöplerini değerlendirip yaptığı çiçeklerden oluşan,bence safi huzur kokan bir resim...

















Öğleden sonra havuza gitmek üzere babamızla birlikte yoldayız.Önce onun işlerini halletmesi için ufak bir şehir turu yapıyoruz.
Ümraniye taraflarında sanırım, bir benzin istasyonuna rastlıyoruz.Babası ile daha önce rastlamış olduklarından YA hemen tanıyor ve gülümsüyor;bana soruyorlar:

B:"Bak bakalım bu benzin istasyonunun adı ne?"
A:"Bilmem,göremiyorum;ne ki?"
B:"İyi bak fiyat tabelasının altında yazıyor"
A:"aaaa Yamaç Petrol"
Y:"Benim benzin istasyonum orası"
A:"Öyle mi,ne zaman satın aldın bakayım?"
Y:"ohoooo çok oldu,haberin yok mu?"

Bu konuşmanın ardından bir süre sessizlik oluyor.Sonra birden bana dönüp:

Y: "anne,senin adın küçükken de mi Gönül'dü" diye soruyor,
A: "tabi ki annecim,isimler büyüyünce değişmez ki?Anlamı hoş değilse ve kişi isminden geçerli bir nedenle memnun değilse değiştirilebiliyor;fakat bu o kadar kolay bir mesele değil.Neden sordun?
Y: "Ben ismimi sevmiyorum"
A: "!!!!! aaaa,neden?,sevdiğini sanıyordum.Üstelik herkes çok beğeniyor senin ismini.Sen neden beğenmiyorsun?"
Y: "Çünkü bebek ismi benim adım.Büyüyünce söylenmez ki!"
A: "Ne olmalı sence peki?"
Y: "Necdet" diyor ve gülümsüyor "babamın adı yani",
A: "Babanın adını mı isterdin yani?"
Y: "Evet,çünkü o yetişkin ismi"
A: "Peki,büyüyünce ismin konusunda fikrin değişmezse,kararını verirsin o halde"

Ne severek koymuştum oysa ki o ismi.
O kadar kafa patlatmaya gerek yokmuş meğer, yok Tibet olsun,yok Yamaç olsun,yok Burç olsun diye,
İsim babamız yakınımızdaymış oysa;babamız kadar yakın...

12 Mart 2012 Pazartesi

İsyan Etmek O'nların Hakkı!!!.

Son günlerde evde yoğun bir başkaldırı söz konusu.
Her an bir ayaklanma patlak verip,huzurumuzu bozup,dengelerimizi alt üst edebilir.
Büyümeden bastırmalı ama O'nların da hakları var bir yandan.

Şöyle ki;

Her sabah her sabah yüz yıkanır mı kardeşim?

Günde en az iki kez diş fırçalamanın ne alemi var peki?Yine yemek yemeyecek miyiz nasılsa?

Amaaannn pijamasız yatsak ne olur sanki?Sabah kalkınca çıkarması var birde...

Üstelik yatmak da ne ola ki?Bırakınız uykuları gelince oldukları yerde sızsınlar;sabah da keyifleri yetince kalkıp giderler okula nasılsa...

Kahvaltıymış,yemekmiş,meyveymiş ne lüzum var değil mi?Canları ne çekerse,ne zaman çekerse onu yesinler istedikleri vakit.Abur cuburun dibine vurmak varken dengeli beslenmek,sağlıklı beslenmek de neyin nesi???

Öyle sık sık banyo yapmanın hiç alemi yok.Kafaları kaşınıp kurtlanmaya başlayana dek sorun yok demektir.Ayda bir bilemedin 15-20 günde bir yıkansalar kafi;hem suya sabuna yazık,tasarruf etmek lazım...

Dışarıdan gelince el,yüz yıkamak falan da gereksiz.Boş işler boş,mikrop da lazım onlara,bırakınız kaynaşsınlar...

Üstlerini kendileri giyemez ki O'nlar;daha minnacık bebekler.Elli kere "hadi" deyinceye kadar sen giydir; "anne" değil misin?Ne işin var?

Ortalık savaş alanına mı dönmüş?Olsun canııımmm,dağıtmadan iyi vakit geçirilebilir mi?Enerjilerini nasıl harcasın çocuklar hap kadar evde.Çocuk onlar;işleri bu.Zaten sağa sola savurarak yoruldular yeterince, toplamak için takatleri de kalmadı.Hem dağıtacaklar ki sana iş çıksın,boş boş oturmak lüksünü kim verdi sana bir kere?...

Bilgisayarda oyun mu oynamak istiyorlar.Bırak yahu bırak,oynasınlar.Ufukları açılsın,analitik düşünmeyi öğrensin çocuklar.Hem bak onun başındayken dünyayı umursamıyorlar.Sende uzat azıcık ayaklarını,bak keyfine.Öyle 15 dakika falan kesmez onları,aman haa,tam konsantre olmuşken "hadi süre bitti" falan gibi gereksiz cümleler sen sen ol kurma.Onlar sıkılınca bırakırlar nasılsa!!!Sen mi sıkıldın?Kitap oku,örgü ör,olmadı git uyu azıcık.Kalkar uyandırırlar birazdan hem.Akşam mı oldu?yemek saati mi? boşver yemeyi,oyunun en heyecanlı yerinde olacak iş mi?Uyku vakti mi geldi?Bu akşamlık da geç yatsınlar.Hem bak bu son oyunmuş zaten!!!!!

Çizgi film mi izlemek istiyorlar?Aç TV'yi geçsinler önüne,ohhh ortalık süt liman.İzletme de cirit mi atsınlar tepende.Hem bak inci gibi dizilip,sus pus oluyorlar bu sayede."Bu bitince kapatıyoruz" falan deyip de attırma tepelerini,o biterse başlar bir yenisi.Keloğlanı var,Laurası var,Dede Korkut'u var...var da var işte.Haber izlemek,gündem takip etmek senin neyine.Onlar uyumak isterlerse şayet,bakarsın belki bişeylere...

Yataklarını toplamazlar,pijamalarını katlamazlar,üstlerini giyinmezler,ayakkabılarını bağlamaya hele hiç tenezzül etmezler.Okul zaten gereksiz;onlar herşeyi biliyor,gerek yok yeni şeyler öğrenmeye...

Yıldız tablosuymuş,yumurta boyama çizelgesiymiş hepsi boş işler.Onlar ne istiyorlarsa,ne zaman istiyorlarsa öyle,motive olmaya falan yok ihtiyaçları.Zaten biliyorlar ne yapmaları gerektiğini de,lüzum görürlerse ve keyifleri yeterse...
Kendi kararlarını kendileri verecek.
İşte o kadar!!!

Amanın!! benimkiler de bizi böyle protesto etmeye kalkmasın:(
Vıdı vıdı her dakka başlarında bitip sürekli yapmaları gerekenleri hatırlatırsan O'nlardan da ahanda bunları duyman kaçınılmaz:

"Ama bu haksızlık!!!"
"Hep sizin dedikleriniz oluyor!!!"
"Her zaman sizin istedikleriniz o-la-maz."!!!
"Biz hep sizin istediklerini yapmak zorunda değiliz!!!"
"Böyle olmuyor ama!!!"



Onlar isyan etmesinde kim etsin Allah aşkına...

???

8 Mart 2012 Perşembe

Yüreğinin Sesini Dinle...

Önceki gün ikizlerin okulundan mart ayı eğitim programını göndermişler.

Kapak sayfasında,"Çocuğunuza Nasıl "Hayır" Demelisiniz?" isimli bir yazı yer alıyordu.Bir çırpıda okudum hemen ve okuduklarım bende büyük şaşkınlık yarattı;zira şimdiye dek okuduklarımdan farklı istikametleri gösteriyordu anlattıkları.Bana ve dahi gerçeğe daha yakın,daha kabul edilebilir,mantık sınırları çerçevesinde,sunilikten uzak,insan doğasını yadsımayacak ölçüde akılcı ve içime su serpecek denli insansıydı velhasıl.
Şöyle diyordu yazı:

Çocuklarına "hayır" diyemeyen yeni nesil anne babalara günümüzde hayli sık rastlıyoruz.Oysa bu tarz çocuk yetiştirmedeki psikolojik hatalar,sadece kendini önemseyen bir nesil yetişmesine yol açıyor ne yazık ki...


Özgüven Pompalaması

"Özgüven her koşulda iyidir" şeklinde düşündüğümüz için çocuklarımıza müdahale etmekten kaçınabiliyoruz bazen.Ancak klinik psikolog,pek çok önemli kuramcının çocuklara özgüven pompalamasının,katkıdan çok zarar getirdiği konusunda birleştiklerini söylüyor.Yani çocuğa"sen çok özelsin,farklısın" mesajlarının sıklıkla gitmesi,erken yaşta aşırı şişen bir "benlik" duygusuna yol açabiliyor."Çocuğunun her davranışını mercek altına almamak,sürekli ona açıklamalar yapmamak,yani hayatta "sürekli ve sadece" onun merkezde olduğu algısını ortadan kaldırmak,özgüvenden bencilliğe gidebilecek yolu kesebilir."

"Yapma" diyebilmek

Modern ebeveynlerin çoğu çocuklara asla kızılmayacağı,onlarla yüksek sesle konuşulmayacağı gibi ortak bir hatanın içine düşebiliyorlar.Evet,çocukların onurlarını kırmamak,onları ruhsal ve fiziksel olarak korumak sadece ebeveynlerin değil,hepimizin görevi."Ancak çocuk,kimi zaman net ve sert yönlendirmelere de ihtiyaç duyar" şöyle bir örnek verebiliriz:

"Annesine herkesin ortasında tekme atan 3 yaşındaki bir çocuğa,sakince "bu yaptığın pek hoş değil" demek yerine,sert ve net bir ses tonu ile "yapma" denilerek,sert ve donuk bir yüz ifadesi ile tepki verilebilir.Çünkü şiddet göstermesi neredeyse normal karşılanan bir çocuk,bu davranışı artırarak yineleyecektir."

Başkalarının yanında ikaz etmek

Çocuğa başkalarınında bulunduğu bir ortamda kızılmayacağı,aksi takdirde çocuğun gururunun kırılacağı inancı hepimizde yaygındır.İşte bunu bilen bazı çocuklar da ne yazık ki başkalarının yanında dizginlenemez davranışlar sergileme konusunda engel tanımaz.Bu noktada başkalarının yanında bile olsa sürekli gürültü yapan bir çocuğa da sert bir şekilde "hayır" denilebilmesi gerektiğini belirtiyoruz.
"Çünkü çocuk,çevreye verdiği rahatsızlığın farkında olmaz.Ona sınırlarının öğretecek olan anne ve babadır.Çocuk bu sınırları ihlal ettiğinde,anne ve baba o anda müdahale ederek,net yönlendirmelerle bu ihlallere "dur!" diyen taraf olmalıdır.

Çocuğun her sorusuna cevap vermeli mi?

Çocuklar konuşmayı öğrendikten sonra merak ettikleri her şeyi sorarlar.Ve tabi "sorumluluk" sahibi olduğunu düşünen her yetişkinde bıkmadan,usanmadan ya da öyleymiş gibi davranarak her sorusuna cevap verir çocuğun.Oysa,çocuğun her merakının giderilmesi gerektiği fikrinin yanlış olduğunu belirterek,nedenini şöyle açıklıyoruz:

"Çocuğun her sorusu ayrıntılarıyla cevaplanırsa,düşünceleri ve hayal gücü yetişkin cevaplarıyla "sınırsızca" karşılık bulursa,"çevrenin onun sorularına ve konuşmalarına yetişemediği ve bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan bir çocuk" haline gelebilir.Çocuk,bazı sorularının cevabını kendi hayal gücünden tamamlayabilir.Her şeyi ayrıntısıyla bilmek zorunda değildir.Her sorusunun ayrıntılarıyla yanıtlanması,düşünce hızını ve konuşma miktarını kontrolsüz hale getirebilir.Bu da onun kaygı düzeyini artırabilir;"yetişkin dili" ile konuşan(büyümüş de küçülmüş) bir duruma getirebilir."

Bazen duymazdan gelmek gerekir

Çocuğun her sorusunu cevaplamak gibi her seslenişine karşılık vermek de çoğu yetişkinin yaptığı bir hata.Oysa her seslenişine,o anda bir yetişkin ile muhabbet halinde iken bile karşılık alan çocuk,"sınır" problemi yaşar.Bir başkası ile konuşan anne-babasını bölen çocuğa her seferinde cevap vermek,ona "diğerlerinin birlikte yaptıkları şeyler değil,sadece senin ne istediğin önemli" mesajını gönderir.Çocuk,isteğinin anında giderilmesini ister.



Demokrasinin fazlası zarar


Modern aileler,aile içi demokrasi gereği,herhangi bir meselede mutlaka çocuğun da fikrini almak gerektiği konusunda ısrarlı olabiliyorlar.Hatta bazen 6 yaşında,ancak hafta sonunda nereye gidileceğine karar vermesi istenen;8 yaşında ancak eve alınacak mobilyaları seçen;4 yaşında ancak akşam mönüsü onun seçimine göre düzenlenen çocuklar yaratılabiliyor.

"Demokratikliğin çocuğu da kapsaması demek,aile içindeki önemli her karara çocuğu da katmak demek değildir.Bazı kararları sadece yetişkinler vermelidir.Karar verme sistemine "her zaman" çocuğu da katmak,hatta onu "asıl karar verici" yapmak çocukta yük yaratır,ego şişmesine yol açar."

"Çocuğun özgürlüğü başladığında sizin özgürlüğünüz biter"

Her zaman her şartta olduğu gibi "yüreğinin götürdüğü yere gitmeli insan".Kitaba,kurala,kaideye,görüşe çok da fazla itibar etmemek gerek umumiyetle.Hele ki söz konusu çocuk yetiştirmekse tüm sözlere kulak tıkamalı:

"anne kalbi ve beyninin el ele tutuştuğu içgüdülerin,emin ellerine teslim etmek" gerek anneliğimizi ve dahi çocuklarımızı,

tabi bence...

----------------------------------------------------------
Güne dair:

Şiddetin telaffuz dahi edilmediği,emeğine saygı gösterildiği,başka gözlerle görülmediği,her platformda" bende varım" diyebildiği ve kabul gördüğü,evlatlarına kıyılmadığı,eşlerinden olmadıkları,kadına "kadın" gibi muamele edildiği bir dünyada yaşamayı umut ederek;

Tüm dünya kadınlarının "Dünya Kadınlar günü"nü kutlarım.

Emek vermeyeni var mı ki?

7 Mart 2012 Çarşamba

Kulaçlara Kuvvet...

Güneşin ce-e demesini bekliyorduk;
Azıcık yüzünü göstereyazmıştı ki,yüz bulup hemen yaptırdık kaydımızı.
Başladığımız gün geçti dalgasını bizimle ve yeniden hiddetlendi kış kıyamet;ama bu kez geri dönüşü olmayacaktı.Hem yaza dek bitirmeliydik bu işi...
Toparladık spor çantamızı ve doğruca yolunu tuttuk havuzun.
Bundan böyle haftada iki gün,salı ve perşembe günleri saat 16:00-17:00 arası sağlam kulaçlar, zımba bacaklar ve zinde bir bünyeye ulaşmaya niyetlendik artık,
Hayırlısıyla tabi...

Cümbür cemaat eşlik ettik havuzdaki ilk gününe.RU ve ZE tribünlerde cirit atarken YA hazırlıklarını tamamlamış sanki salonun kırk yıllık müdavimlerindenmişcesine seke seke salınıyordu ortalıkta.Üstelik ben ilk günün acemiliğiyle,O'nu hazırlarken kullanmak üzere kendime terlik getirmeyi unuttuğumdan,kart basma ve havuz öncesi duş esnasında yanında olamadığım halde...


Rahat tavırları çokça memnun etti beni.Bazı bazı tutuk haller sergiliyor olması sıkıyordu canımı zira...
Isınma antrenmanları bitip de gruplar kulvarlardaki yerlerini alınca afalladı bir an.Nereye dahil olacağını bilemediğinden sağını solunu kolluyor,birinin O'nu farketmesini bekliyordu.Nihayet hocalardan biri farketti ve hemen uygun gruba yerleştirdi YA'yı.


İlk ders için biraz temkinliydi;sosis tabir edilen o uzun zamazingoları kullanmayı zinhar istemedi.Hoca bir iki ısrar ettiyse de bizim ki kesin tavrını ortaya koyunca hoca da ısrarından vazgeçip kendi haline bıraktı O'nu.
İlk gün bu nedenle biraz vasattı.Çıkışta,ilk gün böyle olabileceğini fakat birkaç ders sonunda daha rahat olacağını söyledim kendisine.


Bugün de ders vardı.Öğlen okuldan ben aldım ve güzel havanında tadını çıkararak dolaştık biraz dışarda.Karnı acıktı,yemek yedik bir büfede.Dersten bir saat önce salona vardık.Kafeteryasında takıldık bir süre.Peşisıra hazırlıklara giriştik.Kuşandık ekipmanlarımızı ve bitiminde o havuzdaki ben tribündeki yerlerimizi aldık.
Bu kez çok daha verimli geçti seans.Bacak çalışmaları oyunlar eşliğinde çok eğlendirdi O'nu.Hoca,sosis ve tahtayı uzattığında bu kez hiç itirazsız alıverdi hemen.Sıra O'na geldiğinde son derece rahattı ve oldukça hevesli bir biçimde yerine getirdi görevlerini.Öyle ki,ilk merdivene kadar gidip dönmesi gerekirken neredeyse kulvar bitimine değin yüzecekti uyarmasak :) 


Mütemadiyen hocaya sorular soruyor,edindiği yeni arkadaşlarla diyaloglara giriyordu.Eğlenceli vakit geçirdiği çok açıktı ve bu beni çok mutlu ediyordu.Bende ziyadesiyle eğleniyordum O'nu izlerken;tribünde koltukta oturmak yerine, parmaklıklardan sarkarcasına izleyişimden net bir biçimde anlaşılıyordu ne denli keyif aldığım.Bu öyle bir şey ki,çocuğunuz ne yaparsa yapsın,O'nu izlerken duyduğunuz haz hiçbir şey de yok.O'nun ortaya koyduğu en ufak etkinlik,gözünüzde devasa etkiler yaratabiliyor.Manyak bişi bu velhasıl...





Dersin sonuna doğru havuza atlama çalıştırdı hoca.Bu O'nun için keyifte zirve idi.Korkudan panikten eser 
yoktu. Hiçbir destek ekipmanı olmaksızın atlayıp merdivene dek ilerliyor olması pek hoşuna gitti ve dahi kendine güvenini temin etti.
Nihayetinde ders bitip hazırlık odalarına geçtiğinde dahi coşkusu tüm azametiyle devam etti."Atlamak çok zevkliydi anne" diye diye tamamladı duşunu.

Şimdi bir sonraki dersi iple çekiyor;

Tabi bende ;)


-------------------------------------------------------------------

Dip Not: Öğlene dek okulda,okulun ardından havuza kadar benimle gezinerek,ardından yüzme esnasında ve eve geldikten sonra koridorda RU ile top oynayarak geçirdiği yoğun bir tempo neticesinde ziyadesiyle yorulmuş olması ve olduğu yerde sızması beklenirken hala uykuyu reddetmesi,
RU ve ZE dakkasında uykuya dalarken O'nun 2 hikaye ve yanına uzanarak geçirdiğim zamana karşın hala zımba gibi oluşu akıl alır cinsten değildi doğrusu.
Ne var bu çocuğun içinde meraklardayım...

5 Mart 2012 Pazartesi

Anne Bloggerlar Buraya...


Blogger Anneleri bir araya toplayıp güzel paylaşımlarda bulunmak,mevcut ya da yeni açılmış blog ve bloggerları tanımak ve tanıtmak amaçlı bir blog açmış birkaç sevgili anne blogger.

Ben de dahil oldum bu gruba,şimdiden yepyeni keşiflere başladım bile...

Röportajlarla sevdiğiniz blogları daha yakından tanımak ve kendinizi tanıtmak isterseniz buyrun burdan...

Pazartesi,giydim fesi...

Pazartesi...

Güzel bir gün;bol güneşli...

Haftaya güzel bir başlangıç,

Devamı da güzel olsun her birimiz için dilerim...

Sakin,dingin,bol sabırlı,huzurlu,keyifli,mutlu mutlu,sağlıklı,bereketli,gözümüzün gönlümüzün açıldığı,

içimizin içimize sığmadığı...

İnşallahh...

Eşimin işyerindeyim;kahvemi yudumluyorum bir yandan.

Birazdan iş görüşmesine gideceğim,

Sağlık olsun da gerisi gelir nasılsa...

Hadi bakalım hayırlısı...

1 Mart 2012 Perşembe

İmdaaatttt!!! Yangın varrrr...

Tam da böyle bağırıp topuklarım popoma vura vura kaçasım var bu aralar evden...

Yaşları birbirine yakın iki velediniz varsa,bunlar bir araya geldiğinde enerji patlaması yaşıyorlarsa,bu enerjiyi neye harcayacaklarını bilemiyorlarsa, anne babaya karşı güç birliği yapıp sizi püskürtüyorlarsa, ara sıra kafa göz girişiyor olsalar da çoğunlukla kanka formunda takılıyor ve bu sebeple dip dibe gezindiklerinden potansiyel arıza durumlarına neden oluyorlarsa ve en fenası,bu iki azgın veled futbola müthiş ilgi duyup evi antrenman alanı gibi kullanıyorlarsa işiniz var demektir ve bu hengameye mukavemet göstermeniz pek güçtür.

Bir süredir koridorda deliler gibi koşturup "Kakaleyta (meğer Brezilyalı milli futbolcuymuş), Emre Belözoğlu, Quaresma" gibi futbolcu isimlerini telaffuz ederek top koşturuyorlar.Gülle gibi bir futbol topuyla bunu yaptıkları düşünülürse ortaya çıkan gürültüyü tahmin etmek zor olmaz sanırım.Yatıp kalkıp dua ediyorum ki evimiz 1.katta ve altımızda oturan kimse yok.Evi alırken bu durumu sorun etsem de şimdi bizim için en hayırlısının bu olduğu aşikar.Yoksa her an kapımıza polislerin dayanması kaçınılmazdı.

Daha bugün,çok seneler evvel severek edindiğim toprak testiyi,salonda oynamak yasak olduğu halde fırsatını kollayıp çektikleri şutla!!! darmaduman ettiler.Özür üstüne özür dilemeleri, 10 dk oturma cezası almalarına engel olmadı;fakat bu işe derhal bir çözüm bulmalı yoksa "kadın delirdi" yaftalarına aldırmayıp "yangın varrr" diyerek kaçacağım bu evden...

Evreka evreka!!!

Polise gizli ihbar yapsam işe yarar mı acaba???

!!! 

Related Posts with Thumbnails