26 Şubat 2011 Cumartesi

Teşekkürler...

İçinde bulunmaktan çok keyif aldığım blog aleminin,kadirşinas bloggerları tarafından ödüllendirilmek keyfin katmerlisini tattırıyor bana.
Ne büyük mutluluktur ki,böylesi insanlarla somut olarak değil belki ama yüreklerimizle yollarımız kesişiyor.
Dilerim bir gün karşı karşıya da gelebiliriz.
Bu vesileyle bana,"En okunası blog" ödülünü layık gören;
Sevgili Annelerin Annesi biricik "Anne" ve blogu  findiklikurabiyem ' e
Sevgili İkizlerimin güzel annesi Aylin'ime
Sevgili çok marifetli annem Sezobigo ' ma
ve
Sevgili minik Yağız'ın güzel annesi İlknurcuğuma dolayısıyla İçimizdeki Karnaval'a
minnetle teşekkürlerimi sunuyorum....

Bende bu ödülü tüm blog arkadaşlarıma gönderiyorum...


Ödül tadında yaşanan hayatlara sahip olmak dileklerimle...

25 Şubat 2011 Cuma

Allah Konuşuyomuş...

Akşam yemeği yenmiş,çocuklar masadan çoktan firar etmiştir.
Anne,asli görevi önce onların doymasını sağlamak olduğundan,her zaman ki gibi en sona kalmıştır.
TV açıktır ve sesi evin diğer taraflarından da duyulmaktadır ki;
YA çıkagelir...
Direkt TV nin yanına gider,sesini kısar ve:
-"Anneeee sesini kıssanıza"
-"Neden?Rahatsız mı etti oğlum?"
-"Hayır anne,duymuyo musun Allah konuşuyo"
-"!!!! nasıl yani?
Meğer ezan okunuyormuş....

İlahi YA,sen çok yaşa emi....

22 Şubat 2011 Salı

İç Daralması...

Canım sıkılıyor,
Hayat apar topar,ne idüğü belli olmadan,gözünü açtırmadan gelip geçiyor ve payıma yorgunluktan başka birşey düşmüyor maalesef.
Hep bir koşturma hali,hep bişeylere yetişme çabası,hep bişeyleri yerine getirme gayreti lakin ucundan köşesinden yakalamaktan ziyade elden bişey gelmeyişi.
Ne yazık...
İnsanoğlu nasıl yaşlanırmış öğreniyorum süratli şekilde...
O denli farkında olmaksızın geçiyor ki zaman,saat kaç?,ayın kaçı?,günlerden ne? bihaberim.
Yorgunluk,yoğunluk ve yılgınlıkta eklenince üstüne yaşlanmak,yaş almak değilde fiziken çökmek anlamını daha çok karşılıyor benim nazarımda...
Şükür diyorum hep halime,binlerce şükür,
Bombalar atılırken şehrin orta yerlerine,çocuklar,masum insanlar,kirli menfaatler uğruna katledilirken, yurtlarından olurken,yaşamları haince gasp edilirken.benim anlık sıkıntılarım olsa olsa şımarıklık addedilebilir biliyorum...

Rabbim ıslah etsin,kalbi nasır bağlamış,hırslarının kurbanı olmuş,manevi duygularını yitirmiş,sevgiden yoksun milletleri....
Ve Rabbim korusun böyle milletlerin gazabından tüm insanoğlunu...

19 Şubat 2011 Cumartesi

Cumartesiden kısa anekdot ve YARUZE hit

Bir cumartesi öğleden sonrası:
Tüm gün evde harıl harıl temizlik yapılmaktadır,
YA&RU&ZE ise ortalıkta serseri mayın misali,ne ile meşgul olacaklarını şaşırmış halde dolanırlar.Kah TV de çizgi film izleyerek,kah salonun ortasında top oynayarak,kah topladıklarımızı dağıtarak vakit geçirmektedirler.
Bir süre sonra kapı çalınır,gelen dededir.
"De-deeeeee" nidalarıyla karşılanan dede,pek bir mesut,öpüşür koklaşır hepsiyle.
Anne-baba temizliğe kaptırdıklarından kendilerini,çocukların öğle uykusu gümbürtüye gitmiştir.Madem bu saate kadar uyumadılar,bu saatten sonra da uyumasınlar,akşam erken yatarlar nasılsa diyerek,en azından güzel havanın tadını çıkarmak gayesiyle,anne,babaya çocukları bahçeye çıkarması konusunda rica da bulunur.Bunu duyan çocuklar,sevinç naraları atmaktadırlar.Hemen hazırlanmaya koyulunur.
O sırada dede salondan,kapı önünde ayakkabılarını giymeye hazırlanan ZE'ye seslenir:

Dede: Zeyneppp,nereye gidiyorsun?
ZE : Paakaa(parka)
Dede: Bende geliyim mi?
ZE : Hayır sen gelme,sen ağla!!!
Dede : Üüüüüüü :(
ZE : Gel gel dede,şaka yaptım,hadi sen de gel,ben hiç sana kızar mıyım?
Yufka yürekli minnoş ZE'nin kalbi,çok sevdiği dedesini üzmeye daha fazla dayanamaz ve beraberce dışarı çıkarlar.

Bu aralar RU ve ZE nin dilinden düşmeyen,bağıra çağıra söyledikleri,nağmesiyle beraber her satırını ezbere bildikleri,benimse hiç haberdar olmadığım bir şarkı var.Dayılarında dinlemişler.
Ahanda burda işte....

18 Şubat 2011 Cuma

Dinlenilesi...

Gökselin,hem dokunaklı yumuşacık sesini,hemde yorumunu çok beğenirim.Bu da en beğendiğim şarkılarından biri.Aynı zamanda Sezen'de seslendirdi fakat ne yalan söyleyim ben Göksel'den dinlemeyi daha çok seviyorum.


MİMsel Yaklaşımlar

Epeydir MİMlenmiyordum,özlemişim sanırım.Bu aralar hemen hemen bütün bloglarda dolaşan MİM konusu aynı.
Sevgili Çocukça yaşamak da beni mimlemiş,teşekkür ediyor,üzerimde kalmasın diyerek derhal cevaplıyorum.

1.Gün içinde, eğer gerçekleşirse şok geçireceğin şey?
YA&RU&ZE nin 1 saat boyunca(fazla mı abarttım) sessiz sakin oturup kendi hallerinde oyun oynadıklarını görsem girdiğim şoktan bir daha çıkamam sanırım.


2.Gördüğün zaman, eğer almazsam uyuyamam dediğin şey?
En son Taba rengi deri bir mont görüp sevdalanmış,uykularım kaçmıştı,aldım huzura erdim.


3.Uğruna diyetini bir kalemde bozduğun şey?
Diyetimi,modumda değilsem herşey bozabilir,ama ilk,tatlı yoldan çıkarır.


4.Uğurun var mı, uğurun?
İnanmam öyle uğura muğura.Gücümü duadan,maneviyattan alırım.


5.Kendine en yakıştırdığın renk?
Gece mavisi,turkuaz ve kırmızı.Birde vazgeçilmezim siyah tabi.


6.En sevdiğin takın?
Altın sevmem takarsamda beyaz altın tercih ederim ama Bulgari marka alyansım vazgeçilmezimdir.


7.Takıntın?
Anne olduktan sonra sayamayacağım kadar çok takıntı sahibi oldum.Obsesifliğim hastalık boyutuna 
ulaştı.En vahimi ve beyhudesi YA'nın üstüne gül koklamak oldu.


8.Bavulum çoktan hazır, gitmek istediğim şehir, ülke?
Huzuru,sağlığı ve çocuklarımı yanımda götüreceğim her yer benim cennetim.


9.Ben bu şarkıyı duyunca şakırım?
Klasik Türk sanat müziği tutkunuyumdur."Akşam olunca yarelerim sızlar" adlı eseri şakırım sahidende.Şakımaya başladım bile:)


10.Solunda ne var?
Sürahi ve su bardağı,biraz önce ilaçlarımı içtim de.


Benden bu kadar,
Hadi bakalım sıra sizde:


Sevgili,


anne kaleminden,
bir anne iki çocuk,
bir annenin paylaşımları
ıvır zıvır defteri


fırsat bulursanız cevaplarını merakla bekliyorum...


16 Şubat 2011 Çarşamba

Sağlık,En Büyük NİMET...

Eser: Şeyda ÇİÇEK
Pazar günü öğleden sonra birkaç pötibör eşliğinde bir fincan süt içtim.Bandıra bandıra,çok severim çocukluğumdan beri.
İşte tam o andan sonra oldu herşey...

Midemde garip bir ağrı hasıl oldu,önce hafif hafif,sonra gittikçe şiddetlenen.Bir iki masaj girişiminde falan bulundu eşim ama nafile,o ağrıyla uyudum öylece.

Ertesi akşam aynı ağrı bu kez şiddetini katlayarak tekrar çıktı ortaya,ama öyle böyle değil,katlanacak türden hiç değil.Nefes alamıyor,iki büklüm kıvrılıyorum.sanki mideme birbiri ardına bıçak darbeleri alıyorum,ardından ateşler yanıyor içimde.Doğum sancısı yanında hafif kalır desem belki bir nebze anlaşılabilir.Sıcak su torbaları falan fayda etmedi en sonunda ACİL de buldum kendimi.Üstünkörü bir muayene ettikten sonra ertesi günü polikliniğe gitmem gerektiğini salık vererek yolladı doktor eve,ağrı tüm şiddetiyle devam ederken ve hiç bir müdahale etmeden üstelik.Eve geldikten sonra ağrı kesici içerek sabahı ettim yine böylece.

Dün ise,işe gittim her zaman ki gibi.Öğlen 27 kişilik bir özel yemek organizasyonu olduğundan işlerimiz oldukça yoğundu.Eksik bir iki malzeme vardı ve ben şoförü alarak METRO'ya alışverişe gittim.Varmak üzereyken hafiften kendini göstermeye başlayan ağrı,alışverişin başlamasıyla kendini tekrar gösterdi ve ben zor bitirdim işimi.Hatta bir iki şeyi de unutmuş halde feryat figan attım kendimi arabaya.Şoför elimdekileri arabaya yerleştirirken,benim yüzümün halini görünce meraklandı...
"Ne oldu neyiniz var diye sordu?", arabada hiçbişeyim yoktu zira.
"Çok fenayım,ne olur hemen revire yetişelim" dedim.Arabada deli gibi ağlıyorum bu arada,adam panik halde kullanıyor arabayı.

Neyse vardık işyerine ve ben derhal revirde aldım soluğu.Doktor ve diğer sağlıkçılar şaşkınlıkla bakıyorlar yüzüme."Ne oldu neyiniz var?" diyerek.Bense
"Çok fenayım,ne olur yardım edin"diyebiliyorum ancak.Birkaç sorunun ardından tahlil yapmak istiyorlar fakat aylık engelim buna izin vermediği için hastaneye yönlendiriyorlar acilen ve mecburen.

Sonrasında eve bıraktı şoför.Evde YA ve Neco var.YA su çiçeği geçiriyor malum,yorgan döşek yatıyor yavrucum.Hemen erkek kardeşimi aradı Neco ve şükür ki yakınlarda olduğundan derhal yetişiyor imdadımıza kardeşim.Bizde hemen çıktık böylece.

Acilde yapılan muayene neticesinde,idrar,kan tahlili ve röntgen istedi doktor.Bunlardan kesin bişey çıkmayınca,ultrasona yönlendirdi bu kez.Ağrılarım tam gaz devam ediyor bu arada,deli gibi kıvrılıp duruyorum sürekli.Ve ultrasona girmemle durum netleşiyor sonunda:

Safra kesesinde en büyüğü 4 mm çapında taşlar,safra çamuru ve kolestrol kristalleri mevcut.

Tahminlerim bu yöndeydi zaten,pek şaşırmadım sonuca.Acildeki doktor Genel Cerrahiye yönlendirdi bu kez,uzun bir bekleyişten sonra doktorun karşısına geçtik,çok ilgili ve bilgili bir doktordu sağolsun ayrıntılarıyla anlattı herşeyi.
Tükettiğimiz besinlerin buna neden olduğunu ve safra kesesinde bulunan çamurun ilerde taşa dönüşeceğini,bu nedenle derhal ameliyat olmam gerektiğini söyledi.Bu süre zarfında yağlı gıdalardan kesinlikle uzak durmam gerektiğini önerdi.Vereceği ilaçların geçirdiğim atakları azaltacağını lakin tamamen geçmeyeceğini bir süre sonra tekrar edeceğini ekledi.

Velhasıl kelam,yakın zamanda bir ameliyat gözüküyor bana.Bu bir ilk benim için,yani ilk ameliyatım biraz ürkmüyor değilim,ama ikizleri bile normal doğurmayı göze alacak,mangal gibi bir yüreğe sahip olan benim için, bu kadarcık bir ameliyattan ürkmek komik olmaz mı?

Bugün de evdeyim,ameliyat tarihi almak için doktora gitmem gerektiğinden gitmedim işe,fakat sigortayla ilgili bir problemden ötürü tarihi alamadık henüz,sorunu halleder halletmez alacağım tarihi inşallah.

Bu arada ikizler YA'nın su çiçeği rahatsızlığından ötürü iki gündür anneannedeler yine.Aslında dün alacaktık lakin benim ağrılarım nedeniyle kaldılar yine.Çok özledim onları çooookkk.Canım kuzularım benim.

YA ise 2 gündür sere serpe yatıyordu,ateşi mütemediyen yükselip düştü,döküntüler saç diplerinde bile çıktı ama çok yoğun olduğunu söylemeyem.
Öyle halsizdi ki "hadi oğlum kalk safari park'a gidelim" teklifini bile "hayırrrr istemiyorum" diyerek reddetti.   Bugünse çok şükür iyi,ayaklandı artık,masa üstlerine çıkışı bunun en iyi kanıtı.Döküntüleri kabuk bağlamaya başladı,sanırım artık geçiyor.Ateşide yok artık.Allah'a çok şükür ki çok sarsmadan atlattık.Umarım ikizler için de bu kadar kolay olur.

Hastalık etrafta kol geziyor.Bu sene çok feci bir yıl oldu.Ne tarafa dönsem bir hasta var,sanırım havaların istikrarsızlığından.Mikroplar el ele vermiş neşe içinde ortamın tadını çıkarıyorlar.Acayip verimli bir yıl oldu onlar adına.Ama son gülen iyi güler,hepsini alt etmesini biliriz biz,Allah güç versinde...

Bizden şimdilik bu kadar,
Kimsenin hayatından SAĞLIK EKSİK OLMASIN,en önemli şey bu zira.
Atalarımızın deyimiyle:
OLMAYA DEVLET CİHANDA BİR NEFES SIHHAT GİBİ...

AFİYETTE OLUN İNŞALLAH....

14 Şubat 2011 Pazartesi

YA'nın çiçekli sevgililer günü hediyesi...

En sevimlisinden su çiçeği :)
Evet tahminlerim üzere dün ki doktor kontrolü neticesinde teşhis konuldu:
Su Çiçeği,
İsmi denli sevimli olmayan bu bulaşıcı hastalık maalesef bizi pençesine almış bu defa.Muhtemelen okuldan arkadaşları vasıtasıyla kaptı virüsü.Öğretmeniyle görüşmem neticesinde,bu hastalığı yeni atlatan bir öğrencilerinin olduğunu dile getirdiler zira.
İşin en sevindirici yanı;
Doktor, YA'nın hastalığın artık son evresinde olduğunu,yani atlattığını söylemiş Neco'ya.
"Nasıl olur yaa?" dedim daha döküntüler yeni başlıyor,akabinde çoğalması lazım,asıl can sıkıcı kısmı bundan sonra olmalıydı,en azından ben öyle biliyorum.
Neco'da doktora aynen böyle söylemiş,doktorda,
"Çocuğunuz hastalığı geçirmiş,illa ki hasta mı etmek istiyorsunuz?" diye de çıkışmış hatta.
Derin bir ohhh çektim lakin hala tetikteyim,her an vücudunu kaplar diye endişe ile beklemekteyim.Eğer bu kadarla atlatırsak dünya varmış diyecek,eli kulağında bekleyen minik yavruların sırasını savmasını bekleyeceğim.
Yalnız bu hastalık oğlumu ruhsal açıdan epeyce sarstı.
Keşke ona hiç belli etmeseydim diye sonradan çok hayıflandım ama iş işten geçmişti.Tüm gün boyu dudaklar titrer vaziyette,ağlamaya her an hazır,sürekli hastalıkla ilgili milyon tane soru sordu.
"Anne başka benek çıkmış mı?" Çıkmamış deyince gözündeki ışıltı görülmeye değer.
"Anne kaşırsam daha mı çok çıkar?"
"Hayır ama kesinlikle kaşımamalısın canını yakar ve izi kalır" dedikten sonra asla elini sürmedi ve sürdürtmedi kuzum.
Bir ara internetten araştırma yaparken oluşabilecek komplikasyonların bahsi geçince görme bozukluklarına da neden olduğunu okudu Neco,dikkati zaten  her daim konuya odaklı olduğundan,hemen yeni bir soruyla dahil oldu olaya:
"Anne gözlerim mi bozulacak,göz kapaklarımı açamayacak mıyım?"diye sordu.
Hay Allah yaaa,bu çocuk epey etkilendi ne yapmalı acep diye bakındık birbirimize Neco'yla.
İşte bu ve aklıma gelmeyen nice sorularla panik vaziyette geçirdi tüm günü canımın içi.Bugünde göndermedik haliyle okula ve bu haftayı evde geçirecek gibi görünüyor.Neco tüm gün yattığını ve dışarı çıkıp dolaşma teklifine bile olumsuz yanıt verdiğini söyledi.Hatta saat 14:00 gibi uyumak istemiş ve ben 17:00 de eve geldiğimde hala uyuyordu yavrum.Şu an itibariyle uyanık ve 38 civarı ateşi var.İştahı kapalı sadece mısır gevreği istedi,bende kırmayıp hazırladım.Döküntüler çok yoğun değil, yer yer yüzünde ve vücudunda umarım bu şekilde atlatmayı başarırız.Rabbim korusun.

İşte böyle,tüm samimiyetiyle bize destek olan bütün arkadaşlarıma içtenlikle teşekkür ediyorum.Eksik olmayın inşallah.

Ayrıca bu vesileyle tüm sevenlerin sevgililer gününü ve bütün Müslümanların Mevlüt Kandilini yürekten kutluyorum.

13 Şubat 2011 Pazar

Sulu çiçekli bir pazar...

Kaynak:google görsel
Mis gibi,ışıl ışıl,tazecik bir günün sabahında,bugüne dair dünün devamı niteliğinde planlar yaparken,YA'nın keyifsiz kahvaltı ritüelinin ardından ısrarla"anne çok üşüyorum demesinden" ufukta görünen sakil hastalık illetinin pençesini  sırtımda hissediyordum artık.Sabah uyandığında da "boğazım acıyo"deyişi ilk işareti vermişti zira.
Peşi sıra ateşinin olduğunu farkettim,üşümesi de o nedenleydi zaten.Ateşini hissetmek için elimi vücudunda gezdirirken ufak kabartıların olduğunu farkettim,dün de ensesinde bir tane görmüş ve bu neyin nesi diye meraklanmıştım.
Elimle dokununca içindeki sıvı dışarı çıkmış ve Allah Allah dedirtmişti bana,lakin çok üstünde durmadımdı.Bugün vücudundakileri de görünce hemen "su çiçeği" geldi aklıma.Olabilir miydi?Belirtileri neydi?Nasıl bir hastalıktı?Nelere dikkat etmeliydi?Tehlike boyutu,tedavi aşamaları ????  kafamda bir sürü soru işaretleriyle geçtim PC başına.Okudum tek tek ve maalesef ki YA'da gördü o esnada.Pek iç açıcı fotolar yoktu zira.İrkildi çocuk "bende mi böyle olacağım anne?" diye sordu yavrucak."umarım olmazsın oğlum,bende küçükken geçirmiştim(benim ki oldukça ağırdı) ve bir süre sonra geçiyor sadece biraz kaşınıyor o kadar"diyerek rahatlatmaya çalışsamda çok etkili olmadı,gözlerinden yaşlar süzülüverdi bebeğimin.Ama asıl can sıkıcı soru ardından geldi:
-"Anne su çiçeğinden ölünür mü?"
-":(((( hayır annecim,herkes bu hastalığı geçirir,biraz rahatsızlık verir ama sonra geçer gider,bu kadar üzülme ve beni üzme ne olur"diyebildim ancak.

YA'nın tüm aşıları tam fakat bir tek aşıyı atladık şimdiye kadar "Su çiçeği".Tam aşı zamanı (15 aylıkken) hastalanmıştı YA ve hasta iken aşı yapılmadığından,ertelenmişti.Sonrasında da bir türlü denk gelmedi ve aklımızdan uçtu gitti.Ara ara dillendirsemde uygulamaya dökemedik vesselam.Şimdide zurnanın zırt dediği yer geldik,hadi bakalım hayırlısı.

Tabi daha ortada kesin bişey yok,yani teşhis benim tarafımdan konuldu henüz,tamamen tahmin.Belirtiler tahminlerimi güçlendirse de son sözü doktor söyleyecek.YA babasıyla birlikte doktora gitti 1 saat kadar önce,yarını bekleyemedik,durum netleşsin ona göre hareket edilecek artık.Aşı için hala geç kalınmamışsa -ki internette ilk belirtilerin ardından 1-2 gün içinde yaptırılabilir diyor,hemen yaptırmalı,su çiçeği değilse zaten illaki ertelemeden bir an önce pratiğe dökülecek.Üstelik ikizler pusuda bekliyor,atlayıp virüsün üstüne,hemen ortak oluverirler hastalığa.Ne me lazım,3 tane sulu çiçekli velet aynı evin içinde hiiiç çekilmez doğrusu.Evlerden ırak.

Ben kendimden biliyorum,çok ağır geçirmiştim,kaşınmaktan ağlar,annem kızdığı için gizli gizli kaşır yırtardım her yerimi.Yara falan olmuştu hatırlarım.Elim yüzüm tanınmayacak haldeydi.O günlerden bana hatıra kaşıntı kaldı.Her su çiçeği ya da benzer kaşıntılı hastalık duysam,refleks olarak kaşınmaya başlarım derhal.Şimdi olduğu gibi:)

Kalkıp arayayım bakalım ne yapmışlar,umarım tahminlerimde yanılıyorumdur.

Kısa günün uzuuuuuunn özeti...

Kaynak: google görsel
Dün akşam epeyce hasta idim,önceki gün baş gösteren boğaz enfeksiyonu dün akşamda aynı dirençle süregidiyordu, annemde kıyamadı bana(hakkını nasıl öderim bilinmez) ve ikizler geceyi orda geçirdiler.İkinci (hatta ilk demek daha uygun düşer) evleri de orası olduğundan yabancılamıyorlar şükür ki.

YA yalnız olduğunda,son derece sakin,kendi halinde oyalanan,zaptedilmesi oldukça kolay bir çocuk, kardeşleriyle özellikle RU ile yanyana iken tanınmaz biri haline geliyor,daha önceki postlarımda az çok bahsi geçmiştir.
Neyse,oyalanacak epeyce meşgale buldu kendine.
Önce bana oldukça renkli bir mektup hazırladı,kaplama kağıdı falan kullanarak.Etrafına bolca yıldız çizdi,parıltılı bantlarla yapıştırdı,tam istediği gibi olmadı ama ben buruşturulmuş bir kağıt parçası bile verse elime, şaheser addederek şükranlarımı dile getirdiğimden mutlu oldu yinede.İçinde de "Yamaç annesini çook seviyor" yazıyormuş.Benim kadar olması mümkün mü acaba?
Ardından boyama yaptı bol bol,hatta kolları yoruldu,arada bizden destek istedi.Bir fare benim,bir eşek de Neco'nun payına düştü.Yazı tahtasını aldı ardından bir süre onla eğlendi,farkediyorum ki gün geçtikçe el becerisi gözle görülür şekilde gelişme gösteriyor.Harfleride sayılarıda oldukça okunaklı biçimde yazıyor artık,hemde çok seri biçimde.Üstelik 3 basamaklı sayılarıda doğru okuyup yazabiliyor.Sevinmelimiyim bilmiyorum.Bunca etkinliğin ardından yanıma girdi ve dakkasında horuldamaya başladı.Hafta sonu münasebetiyle 22:30 civarına sarkmasında sorun yok elbette.

Velhasıl sakin sükun bir akşamdı,gerine gerine istirahat ettim,sabahında erken uyanma tasası olmadığından,geç saate kadarda TV izledik Neco ile beraber(04:00'ü gösteriyordu en son saat ve artık yatalım dedik,suyunu çıkarmayalım,arada ben 2 saat şekerleme yaptım gerçi,çaktırmadan;))
Farkettim ki,bu hengamesi,koşturmacası,kargaşası bol düzene çoktan uyum sağlamışım ben,dün bir taraftan sessizliğin keyfini sürerken yanısıra eksik olan kargaşayı özler olmuş bir yanım.Manyak mıyım yahu dedim kendi kendime,tadını çıkarsana anın,sürsene keyfini,yok anam yok alışmış kudurmuştan beterdir diye dememişler nafile.
Sabah YA uyanmış ve bulmuş yine kendine uğraşacak bişeyler.Çok seviyorum bu huyunu,uyandırmaz bizi hiç,rahatsız etmez kuzum,gider sakin sakin ya şu malum çikolatalı mısır toplarından(nesquick)hazırlar kendine ya da oturur bişeylerle meşgul olur.Ama illaki uyandırmaz bizi...
Bende 10:00 gibi uyandım,daha iyiceydim çok şükür.Hemen kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum,mis gibi krepler yaptım yine,taze sıkılmış portakal suları eşliğinde mükellef bir kahvaltı çıktı ortaya.Sükunet içinde yaptık diyeyazacaktım ki YA nın tabağındakileri bitirme faslının epey eziyetli olduğu düştü aklıma.Hadi demekten içim şişti.Geçen bir yazısında "Hadi hadi diyen annelerden nefret ediyorum" diyen bir annenin paylaşımları   na hak vermekle birlikte,dedirtmeyen bir çocuk ve demeyecek sabıra sahip bir annenin varlığına olan inancımı yitirmek üzereyim.Saatler tutarak,günü evde camdan bakarak geçireceğine dair tehditler savurarak hadi-lerin biri bin para bitirdik neyse ki tabağımızdakileri (hepi topu 3 ad.zeytin 3 parça peynir,2 parça tahin helvası ve yarım krep).
Planımız şuydu akşamdan:
YA babasıyla Gebze'ye babannesine gidecek,bende annemlere ikizlerin yanına geçecektim.YA ve Neco yola koyuldular,bende güzel havayı ve hastalığımın iyiye seyrini fırsat bilerek aradım annemi ve sahile parka inmeyi teklif ettim.Alıp geldiler çocukları,indik parka doyasıya eğlendiler.Yalnız bu ikiz büyütmek hakkaten zor be kardeşim.Bu tecrübeyi yaşayanlar bilir,hatta İkiz Annesi bu konuyla ilgili ortak sıkıntıları çok güzel dile getirmişti bir postunda .Giderken ben yanımda puset götürmüştüm yorulduklarında otursunlar diye ama tek pusete hangisi oturacak,diğeri annemlerde idi ve ona da getirmesini söylemediğimden aklına gelmedi kadıncağızın.Neyse biri oturdu,diğeri başladı ağlamaya "ben oturacağım" diye,onu da kucağıma aldım çaresiz.Puseti annem kullandı;bu kez de pusetteki "beni annem sürsün" diye tutturmaz mı!!! yahu kaça bölüneyim."Tamam aşkım,tamam yavrum bak yanındayım" diye diye sakinleştirdik biraz.Parka geldiğimizde annem araba ve çantalarla birlikte bankta oturdu bende peşlerinde pervane dolandım kah salıncakta,kah kaydırakta,kah tahteravallide.Biri bir yana koşuyor diğeri başka bir yana,park oldukça büyük ve kalabalık başım döndü biran ama üstesinden geldim çok şükür.Her parka gidişimde Ayetel Kürsi okurum muhakkak,çocukların başına bişey gelmesin,kaza bela uzak dursun diye,maneviyatın gücüne sonsuz inanırım.

Çantaya azık hazırlamıştım(dilimlenmiş elma,2 adet muz ve sabahtan artan 3 adet çikolatalı krep) bir güzel indirdik mideye afiyetle,içimde rahatladı mideleri boş kalmadı diye,uyumadılar ama varsın olsun keyifleri yerinde ya.Bir ara parkın hemen yanındaki at üstündeki Atatürk heykeli dikkatini çekti ZE'nin.Koşturdu gitti yanına,dikkatle inceledi,ardından RU'ya seslendi,duymayınca gitti yanına,aldı getirdi,gelirken de "sakın korkma kadeşim tamam mı?"diye de telkinde bulunuyor.RU da geldi sonra başladılar birlikte " en büyük Türk Atatürk" diye bağırmaya.Gelen geçen bize bakıyor haliyle,pek bi gururlandım kuzularımla,bende eşlik ettim peşisıra.Kovalamaca oynadık ardından heykelin etrafında:)

Ve eve dönmeye karar verdik,dönerken birde pazara uğramadan edemedik.Pendiğin cumartesi pazarı çok meşhurdur,bayılırım gezmeye,mümkün olduğunca her hafta gitmeye çalışırım,terapi gibi çok iyi gelir.
Epeyce hareketli ve eğlenceli geçen günün ardından bindik taksiye döndük evimize.Gelirken balık almıştık yanına bolca salata,birde mercimek çorba,afiyetle yedik.Her zamanki gibi çok sesli bir koro eşliğinde elbet...
Seviyorum bu koroyu,bağımlılık meselesi;)


Not:Bugün yazma işini abarttım sanki,ne geldiyse aklıma gelişigüzel sıraladım,napalım bu da böyle olsun.Sıkılmadan üşenmeden okuyanlara hem bravo hem teşekkürlerimi borç bilmez direkt ederim.Uzunluğunu görüp okumaya cesaret edemeyenlere de hak verip "yuh yani bu kadar da geyik yapılmaz ki kardeşim" diyerek destek çıkarım merak buyurmayınız.

11 Şubat 2011 Cuma

RÜZGAR gibi eserdi,şimdi ise Sam Yeli...

Öyle bir oğulcuğum var ki benim,
Kendi kendine yetebilen, sıcakkanlı, girişken, tezcanlı, kurnaz tam bir şirinlik muskası.

Onun adı Rüzgar yani kısa koduyla RU...

Doğduğunda dolma burunlu, çirkince bişeydi, hastanede karışmış olabilme ihtimalini düşündürtecek kadar;)
Sürekli ağlaması,3 çocuğa nasıl bakacağım endişesi taşıyan,depresyonun  dibine vurmuş şahsıma öylesine ağır geliyordu ki...
Anneme mütemadiyen,
"Ben bunu istemiyorum,alın götürün siz bakın" lafını söyleyecek sapkınlığa ulaştığını söylemem yeterli sanırım.
6 ay boyunca sürekli ağladı,kolik belası yüzünden tabi.
Bende her ağladığında içten içe kinleniyordum,minicik bedeniyle çaresiz yatan,annesinden medet uman,zavallı yavruma...

Şimdi o günleri ve aklımdan geçirmekle yetinmeyip dışa vurduklarımı düşündükçe utanıyorum kendimden ama hakikaten çok zor günlerdi benim açımdan.2,5 yaşında,hayatımın merkezinde yer alan YA,bir anda ikinci hatta üçüncü plana düşecekti,yeterince ilgilenemeyecektim,bu durumdan nasıl etkilenecekti endişesi kurt misali kemiriyordu içimi.O nedenle zehir ettim o günleri hem kendime hem minik kuzularıma.Ama en çok RU'dan çıkardım sanki hıncımı,sürekli huysuzlanmasından mütevellit.

Affet beni kuzum...

Gün geçtikçe,benim huysuz oğlum daha sakin,daha oturaklı  bir karaktere büründü.Gelişim konusunda hep o önderlik etti ZE'ye kıyasla.

Mesela ilk dişi o çıkardı 29 Ocak 2009 da 7 ayını yeni doldurmuşken,

İlk o yürüdü,tam 1 yaşında,

Tuvalet eğitimine ilk o adapte oldu tam 2 yaşında,hemde 1 hafta gibi jet bir hızla(maaşallah diyeyim en çok benim nazarım deyiyor çünkü)

İlk anlamlı kelimeler yine ondan çıktı 2 yaşına girmeden,sonra da susturamadık zaten...

Yemek sorunumuz hiç olmadı çok şükür,önüne ne koyduysam yedi şayet açsa(bu konuda babamıza çekmişiz),o nedenle hiç zorlamadım onu.
Yemek istemiyorsa acıkmadı demekki ya da biraz yiyip "ben artık yemiycem,doydum,eline sağlık annecim" demişse "peki oğlum" deyip tamamladık bu faslı.

Dışardan geldiğinde hemen montunu,ayakkabılarını çıkartır,yıkar ellerini,uyarıya gerek kalmadan.
Yardımsız giyer üstünü başını.

Hiç naz yapmaz,yabancılamaz,utanmaz sıkılmaz,girdiği her ortama anında uyum sağlar(bu huyu da babadan) ve kırk yıldır tanıyormuş gibi sırnaşır iki dakka içinde,bayılır herkes bu nedenle ona.Herkesin favorisidir bu sebepten en çok.

Uyku konusunda da üzmez beni minik tosunum,öğlende akşamda ver eline biberonu kendi uçar yatağına,bitirince sütünü "anneeee bittii,alııımısın?" diye ikaz eder,ben biberonu alır almaz da döner arkasını geçer uykuya.Arada istisnalar da vardır tabi.Yataktan kalkıp evin içinde gezinmeler vs.Ayak sesini duyup tekrar koyunca yatağına bu kez direnmez ama.Bazı geceler bizim yanımıza yatmak ister,kırmayız bizde,ama 5 dakka geçmez "ben kandi yatağımda yatcam" diye döner yatağına.Uykusunda konuşur sürekli,çok komiktir bu hali çok güleriz.Sürekli birşeyleri paylaşamaz onun kavgasını verir."o benim topum,hayır o benim Kaayumm"vs vs...

Çok kurnaz ve üç kağıtçıdır aynı zamanda,
"Hadi Zeynep bana kaka de" der mesela,
ZE de "Kaka" deyince bu kez bana döner ve
"Anne Zeynep bana kaka dedi,sen ona kıt(kız) ağzına biber sür onun" diyerek ortamı kızıştırır zıpır oğlan.
Anne de "ben biliyorum kimin ağzına biber süreceğimi" deyip kapatıverir mevzuyu uzatmadan.

YA ile müthiş anlaşırlar.Bir araya geldiler mi durum fecahat.Koltuk tepeleri mi demeli,masa üstlerimi,yoksa çekmeceler mi?Kıkır kıkır kıkırdamaktan yorulmak bilmezler.Abuk subuk kelimelerden oluşan lisanları vardır birde kendi aralarında.Muhtemelen kendileri de anlamıyorlar lakin kulaklarına hoş geldiklerinden olsa gerek söyleyip söyleyip gülerler.ZE ile anlaşmaz YA ile anlaştığı kadar hem cins olmasının etkisinden sanırım.ZE 'yi öpmez,öptürmez de ama YA'ya yapışır sulanır resmen,sanki aynı karında aynı anda ikisi yatmış.Tuhaf işte...

Öyle bir oğlum var işte benim,
Daha çok şey var anlatacak,sığmaz sayfalara
Anlatılmaz yaşanır,

SEVİYORUM SENİ ÖRDEK  DUDAKLIM,HEMDE ÇOOOKKK


8 Şubat 2011 Salı

Armut dibine düşer...





ZE müzikte oldukça kabiliyetli,kulağı çok iyi,annesine çekmiş bu konuda.
İlerde müzikle ilgili hayalleri olursa idealist olmasını dilerim.
Bu konuda anneni örnek alma meleğim...



Not:Video biraz yarım yamalak oldu,birde çeviremedim bir türlü,bilen varsa yardım lütfen

7 Şubat 2011 Pazartesi

5.Yaş Mektubu...

Gözümün nuru,kalbimin sızısı,aşkların en derini....

Hangi süslü cümle,hangi tesirli kelime,sana olan aşkımı tam olarak tarif edebilir ki...
Mümkünü yok,
Bu öyle bir şey ki,yerini tutabilecek,ondan üstün gelecek başka bir manevi güç yok,yaradan aşkından ziyade...
İçime yerleştiğin günden,elime verdikleri ana dek,görmeden sevdim seni,bilmeden,tanımadan,
Hayalimde yeşerttim gün be gün aşkını,kucağımı doldurana değin,
O andan sonra herşey değerini yitirdi gözümde,büyüsüne kapıldığım ne varsa sıradanlaştı senin aşkın yanında,
Bir gülüşünle dünyaları serdiler önüme,en ufak üzüntün yangınlar çıkardı kalbimde,
Seninle hastalandım,seninle uykusuz kaldım,hüznünle yasa büründüm,döküldü yapraklarım,
Seninle arttı heyecanım,mutluluğunla çağıldadım,
Yürümeyi seninle öğrendim,ilk adımında duyduğun hazzı,gururumla taçlandırdım,
Zamansız,hesapsız,kitapsız,abi sorumluluğu yükledim üstüne,
Hemde iki kat ağır,
Hayallerimizi bıraktım ardımızda,sana dair,
Bir yığın vesvese,bir dolu yük edindim,edindik beraberce,
Hayatı dar ettik kimi zaman birbirimize,
Kimi zaman öfkemden,görmez oldu gözlerim dünyayı ve dahi seni,
dünya bir tarafa sen bir tarafaydın nitekim,
Her koltuk tepesinde gördüğümde "çek indir aşağı,bir güzel tepele,huzura er" dedi içimdeki azgın anne,
"rahat bırak,çocuk o daha,boşaltsın içindeki enerjiyi" diyerek susturdu bir diğer aklı selim anne kişisi,
Yeminler ettim kendime "bir daha asla kötü davranmayacağıma" sana dair,
Büyük lokma yemedim,büyük söz konuştum çoğunlukla
Seni üzdüğümde beynime,kalbime oksijen gitmedi,öldü bütün hayati organlarım,
Ruhumsa,yerle yeksan oldu sonrasında,
Gelgitlerin dibine vurdum sen girdiğinden beri hayatıma,
Adını bilmediğim,bir dolu his husule geldi peşi sıra
Didik didik ettiler beynimi,bocaladım,afalladım,leyla oldum sayelerinde,
Kalkan oldum dış mihraklardan gelen her taarruzda,
Gerektiğinde kendim payladım lakin ezdirmedim kimselere,
Okuldan her geldiğinde törenlerle karşıladım seni,sanki en son sabah görüşen biz değilmişiz gibi,
Kardeşlerin sırasını beklediler,beklemeyi de kabullendiler gün geçtikçe,
Bildiler ki ilk göz ağrısının yeri başkadır anne gözünde,
Ya da ilkine doyamadan geldiklerinden,şanssızlıkları,
Ama koskocadır anne yüreği,sığdırır içine birini de üçünüde,
5 yıl oldu,
Az idik,çoğaldık sayende,
Uzun lafın kısası,
Nasıl sevdim seni,nasıl gün geçtikçe çoğalıyor sevdam bilemezsin,
Ömrüm oldukça,hep yanımda,yakınımda,YAMAÇımda ol,
Ama hep mutlu ol, kıymetlim
SENİ ÇOK SEVİYORUM,
İYİ Kİ DOĞDUN...

Annen...

4 Şubat 2011 Cuma

Çocuklar babalarıyla evde,anne işte ise...

YA geçtiğimiz cumadan beri,okulun bir hafta kapalı olması münasebetiyle evde istirahatte.
Hafta sonundan itibaren,benimde eğitimde olmamdan ötürü,baba evde 3 bücürle beraber.Cumartesi pazar babaanne ve kuzende bizdeydi fakat hafta başından beri tek başına 3 çocukla kamp halinde.

İkizlerle normalde annem ilgileniyor,YA kreşte zaten,ama böyle tatil günlerinde,annemin süper güçlere sahip olmadığı gerçeğinden yola çıkarak,üçüncü veledide başına bırakamayacağımdan mecburen başka bir formül üretme yoluna gidiyoruz.

İşte bu çözüm,Neco'nun evde onlarla birlikte bir hafta geçirmesiydi.Bu sayede,çalışma hayatına dönmeden önce evde geçirdiğim 3 senenin vehametini bir nebze olsun kavrayabilecekti.Bir taşla iki kuş;)
Neco,kendi işini yaptığından izin gibi bir problemimiz yok şükürler olsun.Böyle durumlarda joker olarak devreye girebilmesi her aşamada hayatımı kolaylaştırıyor neyse ki...

Aslında,"en azından birini anneme bırakalım,üçüyle birlikte başedemezsin" dememe rağmen,cengaverlik yapıp "yok,gerek yok,ben hallederim" demesi takdire şayan.Kahvaltılarını eksiksiz hazırlamış(portakal sularıda dahil),öğlen meyvelerini,yemeklerini yedirmiş,sütlerini içirmiş,hatta bahçeye bile çıkarmış.Hatta hatta akşam yemeklerini de hazırlamış.Valla tek cümleyle özetlersek;şapka çıkartılır bu performansa diyorum,başka da bişey demiyorum.
Helal olsun aşkım...

Dün doktordan YA için randevu almıştı Neco.Geniz etinden şüpheleniyorduk nicedir.Ağzı açık ve horlayarak uyuyordu nitekim.Doktor kontrollerinde de muhtemel olduğunu söylüyordu doktorumuz.Ama röntgen falan çekilmemişti şimdiye kadar.Birde bizim bademciklerimiz normalden biraz daha iriymiş.bu da sıkça enfeksiyona sebebiyet verirmiş,öyle de nitekim.Hazır tatilde iken götürelim,emin olalım dedik.Röntgen çekilmiş ve şüphe gerçeğe dönüşmüş.
"Geniz eti var,ameliyat olması gerekir ama önce ilaç kullanmayı deneyelim küçülme olursa ameliyata şimdilik gerek kalmaz,olmazsa o zaman ameliyat etmemiz şart" demiş doktor.Şimdi Fizyosol isimli bir burun spreyi kullanmaya başladık,rahat nefes almasına ve burnun normal fonksiyonlarını yerine getirmesine yardımcı oluyor.

Umarım ameliyata hiç gerek kalmaz.

Hastane çıkışı biraz gezinmişler baba oğul.Sonrada sinemaya gitmişler."Ayı Yogi" isimli filmi ikisi de pek bir keyifle izlemişler.Neco mu daha çok eğlenmiş,YA mı karar veremedim.Ohhh pek iyi olmuş ikisi içinde.
Akşamında da,çok yakın arkadaşlarımız olan Sibel ve Zeki'lere ev gezmesine gittik.İkizleri annemden almadık,tek çocuklu hayata birkaç saatliğine geçiş yaptık,annem sağolsun;)

Bu ara canımı sıkan çok önemli ve elzem bir konu var lakin onu akşama anlatsam daha iyi olacak...

2 Şubat 2011 Çarşamba

Hüzün...

Sessizce Ölmek


Dogarken mi başladi benim son yolculugum

Ondan mi öyle geçti o garip çocuklugum

Masallarla düşlerle beni hep aldattilar

Yaşadigim; en büyük yalandi biliyorum

Boşlugu kucaklardim uzatsam ellerimi

Düşsem diye beklerdi pusuda bir uçurum

Kol gezerdi çevremde acilar ölüm gibi

Ben ondan böyle kaldim, ondan karardi ruhum

Yagmur mu yagmazdi ne, tarlalar mi çorakti

Neden hiç yeşermedi serptigim onca tohum

Şimdi ölen bir şey var içimde azar azar

Ha söndü ha sönecek yillar önce yanan mum

Susmayin biliyorum, ben bir yalan dünyada

Gürültülü yaşadim, sessizce ölüyorum



Ümit Yaşar'ın bu şiirini anımsattı, daha iki gün önce cıvıl cıvıl,hayat dolu,tüm pozitif enerjisiyle kıpır kıpır dans ederek ekranlarda boy gösteren bir ünlünün ani ve sessizce ölümü.
Bu sabah öğrendim ve derinden üzüldüm.
En acısı taze bir anne oluşu.1,5 yaşında bir bebecik annesiz kaldı,kalbime en dokunanı o.
Ölüm acı,ölüm yıkıcı,ölüm ani,ölüm her dem erken,alışılması çok güç...
Ama böylesi ölümler daha bir sarsıyor insanı...
Yaşamak ve ölüm
İç içe,görünmeyen o ince çizginin ne zaman diğer ucuna geçeceğiz belli değil.
Bir akşam,aklınızın ucundan dahi geçirmeyerek yatıyorsunuz,
sabah kalkabilecek misiniz meçhul...
Gidene mi zor kalana mı sorusunun cevabını vermek ise oldukça zor.
Kalan bir bebekse,
cevabı üç bilinmeyenli denklem...
Yaradan hayırlı ölümler versin herkese,
Ama hiçbir anne evlatsız,hiçbir evlat annesiz kalmasa keşke...

1 Şubat 2011 Salı

İki,Üç Olurken Paylaşılan Özel Duygular...


Maillerimi karıştırırken YA'ya hamile kaldığımda eşimle mailleşmelerimize rastladım.Birbirimizle, anne baba adayı olmanın heyecan ve mutluluğunu paylaşıyorduk.Görünce çok duygulandım ve hemen burda paylaşmak istedim.Burası çocuklarımla ilgili herşeyi,yine onlar için geleceğe taşıyan bir köprü değil mi?
Bu da en özel paylaşımlardan biri ve mutlaka not düşülmeli...
14 Haziran 2005 tarihli,benim tarafımdan YA'ya hamileliğimin ilk günlerinde( 09 Haziran 2005'te 5 haftalıkken öğrenmiştim) Neco'ya yazılmış mail:
YENİ BİR SAYFA


MERHABA AŞKIM; 


BABALIK NASIL GİDİYOR.BENDE ANNELİK BELİRTİLERİ BAŞLADI.ŞUAN KENDİMİ PEK İYİ 
HİSSETMİYORUM.FİZYOLOJİK AÇIDAN YANİ.ACAYİP BİR HALSİZLİK HALİ VAR AYRICA 
CANIM HİÇBİRŞEY YEMEK İSTEMİYOR.NEDEN ACABA????İNŞALLAH HEP BÖYLE 
OLMAZ.HAYATIM BİZ ANNE VE BABA OLUYORUZ İNANABİLİYORMUSUN?YAKLAŞIK 8 AY 
SONRA EVİMİZE BİR ÜYE DAHA DAHİL OLACAK.ACABA KİME BENZEYECEK.KIZ MI ERKEK 
Mİ ACABA?SAĞLIKLI DOĞAR VE SAĞLIKLI HAYIRLI BİR EVLAT OLUR İNŞALLAH.EN 
ÖNEMLİSİ BU. 
SEVGİLERLE... 


KARIN VE BEBEĞİN





Bu mail ise 15 Haziran 2005 tarihinde,Neco tarafından,gönderdiğim maile cevaben yazılmış bir diğer mail:


CANIM KARIM VE BİRİCİK YAVRUM' A, 


HER İKİNİZİ DE O KADAR ÇOK SEVİYORUM Kİ ANLATAMAM.
FARKINDAYSAN HAYATIMIZA BİR GİRDİ PİR GİRDİ.DAHA ORTALARDA OLMAMASINA RAĞMEN BİZE KATTIĞI HEYECANA BAKARMISIN...BİR DE DOĞSA KİMBİLİR NELER OLACAK.
VAY BEEE, SEN ANNE BEN DE BABA OLUCAM İNŞALLAH.ALLAHIM SEN NE BÜYÜKSÜN Kİ BU MUTLULUĞU YAŞATMAK İÇİN BU DEFA BİZİ SEÇTİN.SANA BİNLERCE KEZ ŞÜKÜR VE TEŞEKKÜRLER ALLAHIM.
AŞKIM BEN BABALIĞA YAVAŞ YAVAŞ HAZIRLANIYORUM SEN DE ANNELİĞE.EĞER HAYIRLISI İLE SAĞLIKLI BİR EVLADIMIZ OLURSA,BİL Kİ BİZİM OLDUĞU İÇİN ÇOK ŞANSLI OLACAK.ÇÜNKÜ SEN VE BEN ALLAHIN VERDİĞİ BU GÜZEL EMANETE LAYIKIYLA BAKACAĞIZ.

SENİ ÇOK SEVİYORUM HAYATIM... 
KÜÇÜK BİR NOTTA BEBİŞİMİZE,
LÜTFEN SAĞLIKLI VE HAYIRLI BİR ŞEKİLDE GİR HAYATIMIZA.ANNEN VE BABAN OLARAK SENİ ŞİMDİDEN ÇOK SEVİYOR VE HEYECANLA BEKLİYORUZ.DOĞARKEN ANNENİ FAZLA ÜZME OLUR MU CANIM YAVRUM...)))

HAYATIMIN ANLAMINI GÜZELLEŞTİREN İKİ DÜNYA TATLISINI ÖPÜYORUM.
 


SEVGİLERİMLE, 
BABANIZ...



Ne hoş anılar bunlar,ne hoş heyecanlar.İki iken üç olacak olmanın verdiği mutluluk sarhoşluğu.Hayatında ilk kez tadacağın,ne olduğunu bilmediğin,nasıl bir sorumluluğun altına girdiğinin farkında olmadığın,karman çorman duyguların pençesinde tarumar olduğun,lakin bundan hiç rahatsız olmadığın,eşi benzeri olmayan bambaşka bir  deneyim.
İşte bu da başka bir mail,yine baba adayından anne adayına:
Tarih:04.07.2005 (yaklaşık hamileliğin 8.ci haftası)
Canım AŞKIMA..,
Benim güzel kadınım nasıllar acaba ? Annelik duygusu iyice yerleştimi içine.Alışabildin mi bebişe...
Haaa bu arada bebişimiz seni gittikçe güzelleştiriyor farkındamısın bilmiyorum ama.Gün geçtikçe güzel bir anne olmaya devam edeceksin.Hamilelik yarıyor karıma...)))
Aşkım bu arada hiç bebiş ile konuşuyormusun.Eğer konuşuyorsan ona bizden bahset.Birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizden.O zaman bebeğimizin dünya yolculuğu daha keyifli geçer.Bilir ki birbirini çok seven anne babalar çocukları dünyaya geldiğinde de çocuklarını da aynı sevgiyle severler.Hem bizi merak ediyordur.Nasıl bir anne ve baba olacağız diye.Ona endişelenmemesi gerektiğinden bahset.Bizim için ne kadar önemli olduğunu da söyle.
Üstelik ne kız ne erkek hiç farketmez deli gibi seveceğimizi bilsin.GÖNÜL rahatlığıyla gelsin. SAĞLIKLA GELSİN.
İKİNİZİ DE ÇOK SEVİYORUM CANLARIM BENİM....   
Babanız.... Dahası da var...
Arkası yarın;)

Related Posts with Thumbnails