31 Ekim 2010 Pazar

İkiz büyütmek - I

Çift yumurtalarım tabir-i caizse kedi köpek gibiler bu aralar...
Rüzgar oldum olası Zeynep'e karşı tavırlıydı hep nedendir bilinmez.Aslında biliyorumda kendimden saklıyorum zannımca.
Kız çocuklarını çok sevdiğim ve hep bir kızım olmasını istediğimden,kızıma karşı biraz daha ayrıcalıklı davrandığımı düşünüyorum ,
ve Rüzgar oğlumda bunu hissediyor olacak ki ,benim tarafımdan ilginin Zeynep'e karşı bir adım önde olmasından kaynaklı tepkiler gösteriyor muhtemelen.
Zeynep kızımda bu tarz tepkilerden eser yok.Rüzgar'a karşı hep sevecen,hep affedici,hep merhametli...
Ara sıra çıldırmıyor değil tabi.
Zeynep eline ne alsa,bu bir paçavra bile olsa,Rüzgar tarafından çok değerli addedilip kavga sebebi olabiliyor.Zeynep'te ona kaptırmamak için neresi denk gelirse ısırıveriyor...
Ve anında savaşın galibi Zeynep oluyor,
Rüzgar'da ağlayarak savaşın ezik tarafı konumuna geçiyor.
Kavgalarına çok müdahale etmemeye çalışıyorum ta ki birbirlerine zarar vermeye başlayacaklarını anlayana kadar.Bu bazen öyle yıpratıcı oluyor ki,
arada kalmak,sakinleştirmeye çalışmak,eşit dozda ilgiyle yaklaşmak vs...
İkiz büyütmenin en zor yönlerinden biri ,belkide en temel zorluk,bu.

Adil davranmak.

Ben bu konuda Rüzgar'a haksızlık ettiğimin farkındayım yazık ki.
Tabi ki çook seviyorum bunun bahsini yapmak bile gereksiz,ama biraz daha huysuz ve idare etmesi zor bir çocuk oluşundan dolayı ve benim kız çocuk zaafımın etkisiyle,doz ayarında eşitsizliklere sebep olduğum vakidir.
Bu konuda artık daha dikkati davrandığı düşünüyorum,elimden geldiğince onu ne kadar çok sevdiğimi ve bütün çocuklarımın benim için paha biçilmez değerde olduklarını hissetirmeye çalışıyorum.

Umarım birbirlerine olan bu düşmanca tavırları biran önce değişir ve ömürleri boyunca birbirlerine sağlam halatlarla bağlı kalırlar...

27 Ekim 2010 Çarşamba

Çocuklar ve hastalıklar...

Çocuk sayısı 3 olunca hastalık denen illet kapımızdan bir türlü defolup gitmiyor ne yazıkki...
Biri iyileşse öteki devralıyor hastalık nöbetini,
Bu böyle sürüüüüppp gidiyor.
Yazın biraz daha rahat oluyoruz sanki ama mevsim geçişleri ve kış,bizi içinden çıkılmaz bir hastalıklar dönencesine sokuyor maalesef...
Erkek çocukları daha mı hassas oluyorlar acaba bu bünye konusunda meraktayım doğrusu.Zira maşallah diyeyim kızım her iki küçük erkekten daha sağlam bu konuda.Es kaza hastalığı kaparsada daha hafif dozda atlatıveriyoruz şükür ki...
Ama ben böyle dedim ya,bugünden tezi yok Zeynep'te kapar şifayı,
hemde en azılısından...
Öyle bir dilim var benim...
Her seferinde eşek arısı soksun bu dili,bir daha yolunda giden hiçbir konuda laf etmeyeceğim diyorum ama duramıyorum ve anında dediğimin tersi oluveriyor.
Neyse canları sağolsunda herşey bir şekilde geçiyor işte.

Yamaç okullar açıldı açılalı hafif seyreden bir gribal enfeksiyona tutulmuştu,kuru öksürük,burun tıkanıklığı şeklinde.Dün gece sabaha doğruda kulak ağrısı eklendi buna...

Yavrucuğum ağrının etkisiyle 06:30 dan 08:00 e kadar ağladı durdu.Neyse ki babamız 08:00 gibi doktora götürdü ,
ve sonuç kulak enfeksiyonu :(

Sebep soğuk algınlığı mı yoksa dış etkenler mi bilmiyorum.Antibiyotik,ağrı kesici ve kulak damlasıyla döndüler eve.Geldiğinde hala ağrısı devam ediyordu bebeğimin.Bende o halde okula gönderemezdim tabi ki.Antibiyotik ve  ağrı kesiciyi içtikten sonra kulak damlasınıda damlattık ve bir 15 dk sonra rahatlamış olacak ki uykuya daldı canımın içi.
Bende işyerini arayıp biraz gecikeceğimi bildirdim.

1,5 saat kadar uyuduktan sonra kaldırdım zira artık işe gitmem gerekiyordu.Neyse ki geçmişti oğlumunda kulak ağrısı.Babamızı aradık ve okulun yolunu tuttuk öğlen öğlen...
Bende işyerinde doğru çıktım yola...

Daha sonra öğretmenini aradığımda tekrar bir kulak ağrısı başlamadığını ve keyfinin yerinde olduğunu söyledi de bende derin bir nefes aldım böylece...

Bir kere daha anladım ki;

Çocuk sahibi olmadan önce,hayatın sıkıntıları konusunda gerçekten çoook acemiymişiz...

26 Ekim 2010 Salı

Ispanak ve vicdan azabı...



Dün akşam işten 20:10 gibi döndüm eve.Yarım saatlik bir molanın(çocuklarla hoşbeş hal hatır) ardından geçtim hemen mutfağa.Malum ertesi güne yemek lazım.

Cumartesi ıspanak almıştım pazardan.Ispanağın alındığı gün,bilemedin 2 gün içerisinde pişmesi gerekir ki posasını değilde besin değerlerini tüketebilelim.
Bende bu münasebetle koyuldum akşamın o saatinde ıspanak temizlemeye...

Ne kadar meşakkatli bir iş olduğu herkesçe malum.
Önce saplarını ayıkla,ardından kaba kirinden arındır,iki su yap ki kumu çamuru kalmasın,sirkeli suda 15 dk bekletmeyi sakın sakın ihmal etme,bide son su yap arkasından,sirke tadı yemeğe geçmesin...
ardından sebze kurutucuya koy çevir suları süzülsün ve son aşama,doğrama ama mika malzemeden sebze bıçağıyla(herşey vitaminlerin selameti için)...
derken 40 dk sırf ıspanağın hazırlanmasıyla geçti bile...

Yemeği pişmeye bırakırken çorbasız öğün olmaz diyerek bide kırmızı mercimek koydum düdüklüye,
patatesli,havuçlu...

Yemek faslı bitip mutfak toparlanınca birde baktım ki bizim bızdıkların uyku saati gelmiş bile.Baba süt ısıtırken bende son işlerimi tamamlayıp çıktım mutfaktan.
Süt içildi,dişler fırçalandı...
Anne yüreği,tüm akşam çocuklarla doğru dürüst ilgilenemeyince rahat uyku uyur mu???
Tüm bu yorgunluğa rağmen,en azından uyumadan önce ne kadar beraber olabiliyorsak kardır diyerek uyku seramonisinide üstlendim ve aldım kitabı elime,öptüm oğluşumu başladım masal okumaya...

Pinokyonun 40 sayfalık kısmını okuduktan sonra bu gecelik yeter deyip,bebekliğinden beri söylediğim ve kendisininde çok sevdiği "kapat gözlerini,kimse görmesin" şarkısının ardından nihayet oğluşum uykuya geçti bende deriiiiinnn bir nefes aldım tabi...

Bu akşam rahatım zira yemeklerim hazır,rahat rahat çocuklarımla ilgilenebilirim.
Umarım ıspanak için sarfettiğim onca emeğin hakkını verir bizim yavrucuklar.

Yemezlerse yedirmenin yollarını buluruz,

Temel reisin bol bol kulaklarını çınlatarak...


24 Ekim 2010 Pazar

AŞK'ıma...


39 mu oldun???

Ama tanıdığımda 30'unu bile doldurmamıştın sen dimi?

Şimdiki gibi göbeğin balkon kıvamınıda almamıştı,
Saçların yine seyrek!!!:) ti ama şimdi gidenlerin yerini yenileri almayınca,kalanlar kendileri için yas tutmaya başladı bile;)

Yüzün gençliğinin toyluğunu barındırıyorken üzerinde,
şimdi yaşanmışlıkların izlerini taşıyor her çizgisinde;


Durgun sular kadar sakin,dingin,sabırlı iken,
coşkun nehirler gibi köpürmeye,taşmaya,kabına sığmamaya meyillendin epeydir,
ama önünde ne varsa alıp götürmeden...

Şekerin,kolestrolün,böbrek şikayetlerinde başladı artık...

Sanırım yaşlanıyorsun Aşk'ım

Seni versem yenisiyle değiştirme gibi bir kampanya söz konusu olur mu acaba??? :)))


Aman aman bunu okuyupta birde kalp sorunu eklemeyelim listene...

Biliyorum;
Her daim bizim için çabalıyor,bizim için ter döküyorsun,
Bütün bu hayat koşturmacaları ve arkasında bıraktıkları hep bizim için,

Hep hayallerin vardı,
Hala var,
Yakında gerçek olacak hiç merak etme...

8 yılı devirdik
Senin gibi birini çıkardığı için karşıma,
Her dem şükretmem gerektiğinin hep farkındayım,
3 tane muhteşem varlıkla süslediğin hayatımın,
Geri kalanınıda benimle geçirmen için dua ediyorum Allah'a

Sağlıklı,mutlu,huzurlu,bol bol aşk dolu,iş hayatındaki hedeflerine bir bir ulaştığın uzuuuuuuuuuuuuuunnnnn ömürler diliyorum Aşk'ım sana....

SENİ ÇOOOOOOOOOKKKK SEVİYORUM...


Kayınvalideme bir not:

Annecim ne iyi etmişsinde dünyaya getirmişsin bu adamı,
müteşekkirim sana....

Sürpriz kahvaltı...???

Bu sabah,nasıl mutlu uyandım nasıl,anlatmam tarifsiz...

Benim canımdan öte,ilk göz ağrısı bebeğim boyundan büyük işlere kalkışıp anne ve babasını mutlu etmek için sürpriz kahvaltı hazırlamış...

İnanılmaz bir duygu bu,anlatması gerçekten çok zor,kelimelerin yetersiz kaldığı anlar derler ya işte onlardan biriydi benim için...

Sabah uyandı,yanımıza geldi,biraz yattı,kıvrandı,duramadı kalktı.

Sonra tıkır tıkır sesler gelmeye başladı mutfaktan,ama çoğu sabah kalkıp kendine kahvaltılık gevreklerden hazırladığı için önemsemedim.

Tıkırtılar baya uzun sürünce "ne yapıyor acaba?" diye Aşk'ımla soruştuk.
Nihayetinde yanımıza geldi ve sevimli suratıyla
"Hadi anne kalkın ben size sürpriz kahvaltı hazırladım" dedi..
"Ben senin sürpriz kahvaltını da seni de bir güzel yerim" deyip yumulduk üstüne tabi...

Öpüş kokuş memnuniyetimizi dile getirdikten sonra gittik baktık ki gerçekten birkaç eksik dışında herşeyi gayet güzel halletmiş benim oğlum...

Duyduğum hazzı ona nasıl ifade edebilirim diye çırpındım durdum karşısında,
Teşekkür ettim defalarca,öptüm kokladım bıktırana kadar,
O'nunla ne kadar gurur duyduğumuzu ve O'nun bizim oğlumuz oluşundan duyduğumuz minneti dile getirdik,
Yaptığının çok büyük ve güzel bişey olduğunu ve bundan dolayı çok özel bir çocuk olduğunu söyledik kendisine....

Bilmiyorum yetti mi?
Anladı mı duyduğumuz memnuniyeti ve mutluluğu?
Belli ki anlıyordu;
O da çok mutlu görünüyordu,yaptığının bizi ne derece mutlu ettiğinin farkındaydı,
Suratındaki sevimli gülümsemesi herşeyi anlatıyordu,
Eksikleri farkedip koşup tamamlamaya çalışırken ki hevesi ve gayreti bu işten ne kadar haz aldığını açıkça ortaya koyuyordu zaten...

Sadece bu da değil;

Dün de Zeynep'in puzzlelarla,kartlarla,defter ve kalemlerle talan ettiği ortalığı,
ben balkonda çamaşır asmakla meşgulken,hiç ikazıma gerek kalmadan kendi kendine toplayıp sonrada yanıma gelerek "anne bak salonu tertemiz yaptım" demesine ne demeli?...

Gerçekten herşey yerli yerinde,ortalık gayet derli toplu idi,
dediği gibi...

Biraz önceki savaş alanı halinden eser yoktu,
Üstelik kendi dağıtmamıştı,kardeşinin yaptığı dağınıklığı düzeltmişti,
Gerçek bir abi benim oğlum...

Sanırım artık büyüyor ve büyüdükçe bilinçleniyor,

İyi ki varsın bebeğim,

SENİ ÇOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOKKKKKKK SEVİYORUM ...

22 Ekim 2010 Cuma

Ruhum formda...

Farkettim ki ben hakikaten çalışmayı özlemişim ve buna şiddetle ihtiyacım varmış.

Yaklaşık 3 yıldır ev istirahatine çekilmiş olan ben,bu durumdan ziyadesiyle yılmış,bezmiş,kendinden geçmiş ve hatta unutmuş buldum kendimi...

İşe başlayalı bugün itibariyle 22 gün bitti ve ben yavaş yavaş normale dönmemin sinyallerini veriyorum artık.

Mesela hergün makyaj yapıyorum aksatmadan,

Akşam oturdum bir güzel frenchimi yaptım mesela,

Haftada bir peeling yapıyorum -ki evde kaldığım 3 yılda 3 kezi geçmemiştir bu sayı,

Yoğurtlu ballı maskemi de itinayla uyguluyorum ve faydasını anında hissediyorum,
33 lük ben bir anda 23 lere iniveriyorum mesela:)

Rejime de devam,
hemde hiç olmadığım kadar iradeli,
tatlıların biri gelip biri giderken önümden,ben hıh diyip burun kıvırıveriyorum mesela,
hemde bennn ;)
58'i görmeden pes etmek yok,bilemedin 60 ;)

En önemlisi ruhen formdayım,

Mutluyum,huzurluyum,coşkuluyum,umutluyum.....

Uzuuunnn zamandır kaybettiğim optimist kişiliğime kavuşmak en büyük kazancım...

Sonbaharı sürerken mevsim,
benim ruhum ilkbaharın cıvıltısını,yeniden canlanışını,tazelenişini taşıyor iliklerine kadar...

Çiçek açıyorum kısacası...

21 Ekim 2010 Perşembe

Peçete mi??? !!!

Yemekten peçete çıktı !!!!!

Amannnn boşverin tatsız bir konu...

Yarın görüşelim:)

16 Ekim 2010 Cumartesi

Kızım aşık mı acaba???



Benim kıvırcık kuzumun ilgi duyduğu pek çok alan var şu sıralar.Puzzle yapmak,elinden kalem düşmeyecek kadar yazıyla,resimle meşgul olmak (öyle ki tüm vücudunu kendince şekillerle doldurmaya varacak kadar),üstelik yaşına göre oldukça anlamlı resimler çıkarıyor olması etkileyici.Umarım sanat dallarından en az birisiyle arası çok iyi olur.

Müzikte en çok ilgi gösterdiği konulardan biri.

Annesine çekmiş diyeceğim çünkü müziğe kabiliyetim taaa çocukluktan oldukça dikkat çekmiştir fakat üstüne yeterince düşmediğimden ziyan olup gitmesi beni hep üzdü yazık ki...

Halbuki beni en çok mutlu eden şey şarkı söylemekti,müzikle ilgili bir eğitim alıp ilerde yine müzikle ilgili bir işten para kazanıyor olmak ne büyük keyif olurdu oysa....

Kıvırcık kuzumda en az benim kadar ilgili müziğe..
Yeni bir şarkı duysun hemen dikkat kesilip öğrenmeye odaklanıyor ve dakkasında bişeyler kapıyor.Sadece hareketli pop şarkıları ya da çocuk şarkıları değil,
Mesela slow dinliyor
Örneğin şu şarkı.
Bayılıyor bu şarkıya.Şarkının ismide "Memet dayının şarkı" :)
Sanırım ilk dayısı dinletmiş bu şarkıyı aklında öyle yer etmiş..
Şarkıyı dinlerken ki hali görülmeye değer,kafasını kollarının üstüne kapatıp sanki hayal alemine dalıyor,sanırsın kör kütük aşık.Şarkı bitince kaldırıp "Anne yine aç" diyor bide...
Bu böyle sürüp gidiyor...
Ha sözlerinide ezberlemiş hemde tamamen

Öyle zannediyorum ki küçük kızım AŞIK!!!

Ama henüz 28 aylık...

14 Ekim 2010 Perşembe

Bu 3 veledi kim doğurdu acaba? Babaları mı?

Biri tek biri çift olmak üzere tam 3 tane çocuk doğurdum,hemde çatır çatır tamamen doğal yollardan ama hala kuşkularım var acaba gerçekten ben mi babaları mı doğurdu bu çocukları diye???

Neden mi???

Uyku saatleri gelir hadi oğlum uyku vakti derim
"Masalı babam okusun" derler,

Hadi yavrucum gel beraber sarılıp uzanalım azcık derim,
Babam da gelsin derler,

Baba azcık ortadan kaybolsun
"Anne babam nerdeeeee?" diye divane olurlar,

Babayı dışarı çıkarken görsünler,arkasından;
"Bende babamla gidicem" diye 2 saat ağlayıp gözyaşı  dökerler,

Kapıdan içeri beraber girsek;
"Aaaaa babaaaaa geldi" diye hemen babaya koşarlar,

Baba eve azcık geç gelsin;
"Anne babam nerde kaldı?" diye sorgularlar,

Çocukların geneli "Anneeeee" diye ağlarken
Bizimkilerin çoğunlukla "Babaaaa" diye ağlamasına ne demeli???
.
.
.
.
vs vs vs...

Yemeklerini yapan ben,
Sofralarını kuran ben,
Yemediler ya da az yediler diye kafaya takıp sıyıran ben,
Üstünü başını yıkayan,ütülerini yapan,banyolarını yaptıran,kıyafetlerini satın alan,aman yavrularım üzülmesin,moralleri bozulmasın,ruh sağlığı olumsuz etkilenmesin diye her türlü detayı elimden geldiğince düşünen en çok ben(baba da iyidir haksızlık etmeyelim),gelişimlerinin normal seyrinde gitmesi için hiçbir şeyi es geçmemeye çalışan yine ben....

Eeeeee???

Papaz büyüsü falan mı yaptırdı acep babaları???(Büyüye falan inanmam o ayrı)

Ben düşünmeyim de kim düşünsün "bu çocukları kim doğurdu acaba?" diye...

13 Ekim 2010 Çarşamba

Sonbahar mı??? Iıı-ıııı



Bi teklifim var!!!

Mevsimler 3'e inse;
yazdan sonra sonbaharı atlayıp hemen kışa girsek mesela.KIŞında sadece kar yağsa bembeyaz pamuk gibi.Ardından mis gibi İLKBAHAR ve peşinden yine caaaanım YAZ.

Olmaz mı???

Sevmiyorum yaaa Sonbaharı sevmiyorum işte,

Pırıl pırıl güneşli,sokakların cıvıl cıvıl olduğu,geç saatlere kadar her anın tadını çıkarabileceğiniz,denizdi havuzdu şıpıdık şıpıdık keyif yapabileceğiniz sıcacık yaz günlerinin ardından tüm kasvetiyle,yağmuruyla,çamuruyla,soğuğuyla çıkagelir sonbahar...

Evden çıkasınız gelmez,monoton,sıkıcı günler ardı ardına geçiverir.Çocuklar evde sıkıntıdan bunalır,dolayısıyla bu size de sirayet eder.Onları oyalayacak türlü çeşitli aktiviteler icat etmeniz gerekir.Her bir aktivitenin ömrüde maksimum 15 dk dır.

Ömrümün son 2 sonbaharını evde anlattığım şekilde geçirdikten sonra bu yıl işe gidiyor olmam benim için aslında fenada olmadı hani.
Zira bu yılda evde ve copy paste şeklinde geçirseydim günleri sanırım şu şarkıyı marş bellerdim kendime:

Oynatmaya az kaldı doktorum nerde???

12 Ekim 2010 Salı

Beklenen ama istenmeyen tepki sonunda geldi...

2 yıl 3 ay 17 gündür her an söylemesini beklediğim ama aslında söylediğinde hiç hoşnut olmayacağım cümleyi sarfetti benim canım abi oğlum...

Dün akşam babasının kucağına uzanmış çizgi film izlerken,Rüzgar Yamaç'ın göbeğine dokundu sempatik tavırlarla,
lakin dokunmaz olaydı...

Ayağında spor ayakkabı olduğu halde Rüzgara bir tekme salladı,çocuk Muhammed Ali'den aparkat yemişçesine ne olduğunu şaşırıp canı yanmış halde ağlamaya başladı:(

Babası önce bir ikaz edip arkasından odasına molaya gönderdi,tabi Yamaç bu durumdan ziyadesiyle mutsuz ağlaya zırlaya odasına çekilip sürenin dolacağı anı tüm asabiyetiyle beklemeye başladı...

Takribi 10 dk nın ardından baba kalktı ve odasına gitti,bende peşinden tabi...

Ona,yaptığının yalnış olduğundan ve kardeşine bu şekilde davranarak onun canını çok yaktığından bizim aslında evlatlarımızın hepsini eşit derecede çok sevdiğimizden,kardeşlerininde abilerini ne kadar fazla sevdiğinden uzunnn uzuunnn bahsettik ve gidip kardeşinden özür dilemesi gerektiğini hatırlattık...

Ama dikbaşlı ve gururlu oğlum bu duruma pek sıcak bakmadı ve tabi ki özür dilemeyi reddetti..

Bizde hatasını düzeltene kadar odasında oturup düşünmesini ve özür dilemeye karar verdiğinde içeri gelmesini söyleyerek tekrar odasına gönderdik.
Yamaç tabi ki bu durumuda hemen reddedip sonunda özür dilemeye ikna oldu ve içeri gelip zoraki de olsa Rüzgardan özür diledi...

Arkasından işte o malum cümle geldi:

"Keşke Rüzgarla Zeynep benim kardeşim olmasaydı,keşke ben tek başıma olsaydım" :(((((((((((((((((

2 yıl 3 ay 17 gündür ;

"oğlum,kardeşlerin olduğundan dolayı mutlu musun?" ya da "tek başına olsaydın,bütün oyuncaklarınla tek başına oynasaydın daha mutlu olurmuydun?" şeklindeki sorularımla mütemadiyen sınadığım ve her defasında

"kardeşlerim olduğu için mutluyum,onlar olmasaydı hiç mutlu olmazdım" şeklindeki net ve kendinden emin cevapları sayesinde içimdeki tedirginlikleri biraz biraz yok etmişti şimdiye kadar.

Belki o an ki kızgınlığından,belkide şimdiye kadar biriktirdiklerinden bu hisse kapıldı ve sonunda isyan bayrağını çekti.

Ama ben biliyorum ki oğlum kardeşlerini çoook seviyor ve onlarla gerçekten çok mutlu..Oyuncaklarını her daim paylaşmak zorunda kalsa da,tek başına kimsenin müdahalesi olmadan rahat rahat oynama şansını pek bulamasa da,eline aldığı her nesneye ortak çıkan birileri olsa da o kardeşleri olduğu için halinden memnun...

Ara sıra isyan bayrağını sallamakta en tabi hakkı dimi ama???

10 Ekim 2010 Pazar

Kısa kısa...

İşe girdim gireli maalesef ki sevgili bloğumu pek nadir ziyaret eder oldum.Gerekçe basit "Çok yoğun ve yorgunum"

Ama asla şikayet etmiyorum ya da etmemem gerek:)Ben değil miydim ki düne kadar "çok sıkıldım,kendimi işe yaramaz hissediyorum,kendimden tüketiyorum" diye her daim yakınan.Ademoğlunu memnun etmek ne zaman kolay oldu ki!!!

10 gün oldu çalışma hayatına geri döneli.Günler aynen şu tempoda geçiyor:

Saat 08:30 da kalk,Yamaç'ı uyandır,mümkünse evde kahvaltı yaptır,üstünü giydir onu okula yolla.
Ardından ikizleri uyandır,acele acele yüzlerini,yıka üstlerini değiştir bu arada baba Yamaç'ı okula bırakıp gelir,ikizleri babaya teslim et,babada aynen anneanneye....

Sonra sıra hazırlanmaya geldi.Tabi saatte bu arada 09:30 falan oldu.Alelacele üst baş giyilir,makyaj yapılır,eksik var mı diye gözden geçirilir ve saat:10:15 gibi evden çıkılır...

Allah'tan geç saatte evden çıkıyorumda bu tempo o kadar sarmıyor beni.Yoksa 08:00 de başlayan mesaili bir işim olsaydı sabah 05:30 gibi kalkmam icap ederdi sanırım.

Çalışma saatim 10:30-20:00 şu an ve bu bana oldukça uygun aslında.Tabi akşam geç çıkmanında benim için dezavantajlı yanları var ama avantajları ağır basıyor görünüyor.

Başta oldukça yadırgamış hatta işi kabul etmemeyi düşünmüştüm fakat denemekten zarar çıkmayacağını düşünerek başlamayı uygun gördüm.

Şimdi ise aslında böyle bir düzenin sanki bana göre ayarlandığını düşünüyorum:)
 
Bu da bana önyargılı olmamayı ve olumsuz gibi görünen durumların aslında lehimize olabileceğini,bu nedenle sabırla yaklaşıp tecrübeyle sabitlemek gerektiğini bir kez daha öğretmiş oldu...

Akşam 20:30 gibi evde oluyorum...Neco'da Yamaç'ı okuldan aldıktan sonra annemlere geçiyor ve orada yemek yiyip iki hoşbeş ettikten sonra benim aramamla birlikte eve dönüyor...
Sonrası malum,çocuklarla haşır neşir,öpüş kokuş geçirilen maksimum 2 saat ve sonrasında yorgun düşen bedenlerin birer birer yatakta boy gösterişleri....

En güzeli çocukların benim işe başlamış olmamdan  çok fazla etkilenmemesi.Özellikle Yamaç'ın kolay adapte olması beni çook mutlu etti...

Bu arada ömürden bir sene daha tükettim.08 Ekimde 33 ü de devirdim...Yuh artı diyorum biraz yavaşla artık hayat!!! 

Şimdilik hayat bu koşturmacayla geçip gidiyor.Ama mutluyum,sıkıntı yok çok şükür.Biliyorum ki herşey şimdi olduğundan çok daha güzel olacak...

Evrene olumlu sinyaller gönderiyorum:))

4 Ekim 2010 Pazartesi

Dopingli anne...

Flaş flaş flaş...

Tam 2 yıl 10 ay süren 7/24 annelik ve ev hanımlığı sıfatım 01 Ekim 2010 tarihi itibariyle sona ermiş bulunmaktadır:)

Artık sabah 08:00 akşam 17:30(hatta ilk günler 20:00) arası çalıştığı firmaya,saat 18:00 itibariyle de ailesine hizmet etmeye amade dopingli bir şahsiyet addediyorum kendimi...

Kuzuların birini okula,ikisini anneanneye emanet edip gitmek içimi epey burksa da hatta burkmakla kalmayıp yangın yerine çevirse de,dünya üzerinde tek çalışan anne çocuğu benimkiler değil diye teselli edip kendimi,daldım iş aleminin canhıraş koşturmacasına...

İnsan oğlu böyle işte,evdeyken "artık çalışmak istiyorum ayyy yeter artık çok bunaldım" nidaları atarak veryansın eder,
İşe girince de "offf çocuklarımdan ayrı olmak çok zor oldu yaaaa,keşke şimdi onların yanında olsaydım" diye kendiyle tezata düşerek ne edeceğini bilemez...

Herşey çocuklarım için diyerek fedakar anne modunda bir son cümle edip veda edeyim zira beni bekleyen bir yığın iş var daha...

Ben artık işte ve evde çalışan on kaplan gücünde bir anneyim ne de olsa...
Related Posts with Thumbnails